2.0 ↩

6.3K 395 303
                                    

Flashback

Sayısız kez okuduğum romanı çalışma masasının bölmesine yerleştirdim.
Uğultulu Tepeler - Aşk Nefrete Dönüşürse.
Acaba babamın, 14 yaşındaki kızına kalın dünya klasikleri okutmasında mantıklı bir sebep var mıydı?

İskele'nin altın sarısı kumsalını ve uçsuz bucaksız maviliğini kucaklayan açık pencereye doğru yürüdüm. Kollarımı pervaza yerleştirip, güneşin fayda etmediği beyaz tenime yüzümü yaslayarak dalgaları izledim. Sanki su, kendinden önce akıp giden miktara zarar vermek istemezcesine yavaş hareket ediyordu. Hep söyledikleri olaya ilk kez bu kadar yakından şahit oluyordum; deniz çarşaf gibiydi.

"Pişt!"

Başımı kollarımın üzerinden ayırmadan gözlerimi göğe kaldırdım. Kuşlar yakından uçuyordu, omzumu silktim. Yalnızlıktan kafayı sıyırmak üzere olduğum için benimle konuştuklarını sanmıştım.

"Hey sen, yukarıdaki! Aşağıya bak."

Büyük bir ürkeklikle kollarımı çözerek doğruldum. Bakışlarımı on beş metre kadar aşağıya, arka bahçemize indirdim. Güneşten saçlarının önü sarıya çalan, sıska ama uzun boylu bir çocuk elini siper etmiş halde bana bakıyordu.

Korkuyla geriye yürüdüm. Bahçemize nasıl girmişti? Beni nereden tanıyordu? Benden ne istiyor olabilirdi? Evimizi nasıl bulmuştu? Kirpiklerim titrerken aniden açılan kapı sesi aceleyle dönmemi sağladı.

"A-Anne. Arka bahçede biri var."

Annem gülümserken eli önce saçlarıma sonra usulca yanağıma kaydı. "Biliyorum, güzel kızım. Yazı burada geçireceğimiz için yeni arkadaşlıklar edinmelisin." Elimden tutarak yeniden pencerenin kenarına gelmemizi sağladı. "Oğlu biraz garip gibi ama annesi iyi birine benziyordu."

Kaşlarını çatmış halde evimize bakan yabancı çocuktan çektim bakışlarımı. Annem bunu yapmayı çok severdi. Beni birileriyle tanıştırıp onları hayatıma sokmayı, sonra alıştığım yerden koparmayı.

"Biliyorsun, yapamam."

Yatağıma yaydığım Bilim Çocuk Dergilerini bir kenara iterek buz mavisi çarşafın üzerine gelişigüzel oturdum. Annem konuşana dek sessizliğimi koruyarak, gözlerimi elbisemin eteklerindeki papatyalara kenetledim.

"Ne demek yapamam?"

"Onlar gibi değilim demek!"

Sesim, istemeden sert çıkmıştı. Parmaklarımı çıtlatmaya başladım. Yabancı çocuk acaba hâlâ orada mı duruyordu? İşaret parmağımı burnumun ucunda gezdirdim.

"Hem ben dışarıya çıkıp bronzlaşmak istemiyorum, böyle iyi."

Annem aniden elimi tutarak yüzümden ayırdı. "Yalan söylerken hep burnunu kaşıyorsun, Pinokyo." Gülmediğim için saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp karşıma oturdu. "Sen hasta veya sorunlu bir kız değilsin. Kötü anıların olabilir ama artık daha özgüvenlisin. Sen değil, hayatına girenler senden korksun. Zorbalığa karşı tecrübelisin, onları nasıl alt edeceğini biliyorsun."

Alt etmeyi değil, alışkın olmayı öğrettiler.

"Geldiğimiz yere bak, bir sahil kasabası. Kötü insanlar yok, görüşmeni istediğim kişiler yaşıtların ve genelde buraya tatile gelen geçici kişiler. Onlara katılmazsan diğerlerini haklı çıkarırsın. Eğlenceli bir yaz geçirmeni istiyoruz, bunu hak ettin."

Annemin farkında olmadan üzerine oturduğu dergiye suratımı buruşturarak baktım. Haklı olabilirdi. İsteksizce başımı salladığımda, gözlerinde bir ışıltı gördüm. Ve ilk defa aldığım bir kararın onu mutlu ettiğini hissettim.

Şeytan Adını FısıldadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin