Merhabalar, nasılsınız? 💐 Düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın lütfen. ❤️ Keyifli okumalar dilerim. 🥂
Beni anlamıyorlardı. Zarar yok.
Zaten beni, daha kimler anlamadı...~Oğuz Atay~
Devam ediyoruz... 🪄
Elimde ki bebeklerle yattığım ince bir halının korumasızca, süs misali serilmiş olduğu soğuk betonda düşüncelerime karşı direniyordum. İlk Ezgi'ye olan nefretimi düşündüm, sonra Dela olmanın direncini taşımamı... Tüm bunlardan çıkardığım tek doğru olduğunu düşündüğüm düşüncem vardı; iyi değildim... Hastane bana iyi gelmiyordu, ilaçlar da öyle. Bana iyi gelen bir şey bulmak şu an zihnime karşı savaş açmak gibiydi.
Ne yaparsam yapayım, bir daha eski Dela'nın gelmeyeceğini kabul etmem gerekliydi. Şimdi ben, ben değildim. Acı beni değiştirmişti. Acı bana hükmetmişti. Belki de gerçekten sağlıklı düşünemiyordum, ancak ana karakteri olduğum bir savaş vardı. O savaşı bir yere kadar kazanmalıydım. Sonrasında belki de kendimi ölümün soğuk nefesine bırakmalıydım.
Ölüm deyince aklıma getirmeden duramadığım, beş yılımın en verimli geçirdiğim düşüncelerine kahve hareler karışmıştı. Kahve gözleri... Kahvenin en güzel tonlarıydı. Hayatımda gördüğüm en parlak gözler, bir o kadar da soğuk, ölüm barındıran gözlerdi.
Sahi, ayık olduğum çoğu saniye aklımdan asla çıkaramadığım ve geçmişte yanına ne kadar da gitmek istesem de gidemediğim adam, beni öldürmek için çaba sarf ediyordu. Şakağıma inen ıslaklıkla göğsüme bastırdığım bebeklere daha çok sarıldım. Bir ceset gibiydim. Bir anda ceset olmuş ve bir ceset gibi yaşamaya başlamıştım. Öyle ki, ben bile yaşam fonksiyonlarımın bir yere kadar durduğunu düşünüyordum.
Çığlık atıp ağlasam ilgi için mi yaptığım sanılırdı? Yoksa, onca insanın arasından bir kişi acı çektiğimi anlayıp beni bağrına mı basardı? Anlaşılmak bu kadar zor olmamalıydı. Ancak zordu. Biri tarafından anlaşılmak; mezara girmese de ölü farz edilen bir beden için çok zordu. Kim, nasıl canlandırabilirdi bu ölü ruhumu?
Sırtımda ki dikişlerin dahi uyuştuğu bir andaydım. Tüm bedenim uyuşuktu. Soğuk beton beni bağrına basmuş olmasına rağmen bu uyuşukluk canımı acıtıyordu. Kendimi zorlayarak yerden doğruldum ve kendimi yatağıma attım. Üzerimi örterken Dela ismini verdiğim bebeğimi yatağın altına itekledim ve Ezgi adını verdiğimi bağrıma bastım. Aslında tüm yaram Ezgi'ydi. Tüm benliğimi Ezgi de kaybetmiştim. Benliğim kendi ismimin bana kazandırdıkları kötü tecrübeler gibiydi. Kayıptı, kimse yatağında korkudan ağlayan o kız çocuğunu bulamıyordu.
🥂
Gözlerimi zorlukla araladım. Kimin açtığını bilmediğim perdemin güneşliğinden içeri sızan soluk güneşe bir süre odaklandım. Dün göğsüme sakladığım bebeğim yatağımın içinde kaybolmuştu. Onu aramak yerine gözlerimi ovuşturdum ve yerimde doğruldum. Daha fazla dayanamayarak üstümde ki tişörtü sıyırdım ve ayağa kalkıp pantolonumu da çıkardım. İç çamaşırlarımla kaldığımda aynanın karşısında durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TIMARHANE KAÇKINI
General FictionAdam, abisinin katili olduğunu düşündüğü kadının peşine düşer ve kadınla yanlışlıkla bağ kurarsa... Dela Ezgi Abacı. Abisinin söylemiyle Dela. Babasının söylemiyle Ezgi. Bir beden içinde acının hakimiyetini sürdürdüğü iki karakter... Alaz Ali Aldar...