~Acımam~ 3.Bölüm

490 20 2
                                    

"Bu nasıl Hazal hanım?" dedi gelinlikçi kadın.

"Fazla gösterişli." dedim ve giydiğim onuncu gelinliği çıkarmak için kabine gidiyordum ki Taylan arkamdan seslendi.

"Hazal yeter beğen şunlardan birini."

"İki dakika sabredersen en sadesini bulmaya çalışıyorum ama o bile karnaval elbisesine benziyor."

Kolumdan tutup beni gelinlikçi kadının yanından çekti ve konuşmaya başladı.

"Bak, bu evlilik ne kadar sahte de olsa sen benim, Taylan Antalyalı'nın karısı olarak güzel ve gösterişli bir gelinlik giymen gerekiyor." dedi ve gözlerimin içine baktıktan sonra devam etti. "Yani üstündekini çıkar alıyoruz." dedi ve kolumu bırakıp gitti.

Neye uğradığımı şaşırmıştım. Zaten böyle saçma bir planı niye kabul etmiştim ki!? Onun arkasından ben de içeri girdim ve kabine doğru yürümeye başladım. Gelinlikçi kadın yeni modeller getirdi ama Taylan'ın ona bu gelinliği alacağımızı söylemesiyle birlikte elindeki modelleri bıraktı.

Ben de hemen üstümü değiştirip çıktım. Taylan, gelinliğe araba parası verdikten sonra eve göndereceklerini söylediler ve biz de mağazadan çıkıp arabaya bindik. Artık eve, daha doğrusu Işık'ın evine, gideceğim için mutluydum.

Ama Taylan arabayı farklı bir yere sürmeye başladı.
"Nereye gidiyoruz?" dedim.

"Ev bakmaya. Babam ve baban bizim için birkaç tane ev bulmuş, onlara bakıp en sevdiğini alacağız."

Bunu kastetmediğini biliyordum ama yine de bir anlık şaşırdım"B- benim en sevdiğimi mi?"

O da bir süre durakladı. "Sevdiğimiz. Sonuçta yalandan da olsa seninle evli kalmak zorundayım ve o evde birlikte yaşayacağız."

"Benimle evli kalmak zorundaymışmış! Sanki ben zorladım benimle evlen diye. Babam geldi evleneceksin dedi! Yani ben de seninle evlenmeye çok meraklı değilim. Kendini özel falan da sanma." dedim ve aklıma Işık'ın sözlerinden sonra kabul ettiğim geldi. Lanet olsun! Ve acaba 'kendini özel sanma' derken çok mu ileri gittim, üzülmüş müdür? Aaah... lanet olsun!

Ben bunları söyledikten sonra tek bir kelime etmedi. Bütün yol boyunca sustu. Sanırım onu gerçekten kırmıştım. Olayı toparlamaya çalışırken daha da batırdım.

"Ta-taylan ben öyle demek istememiştim. Yani şey... özel hissetme d-derken... seni üzdüys-"

"Anladım, tamam, toparlamaya çalışmana gerek yok. Zaten geldik. Burası gezeceğimiz dört evden ilki." dedi ve arabasını hızlıca park edip gözle kaş arasında indi.

Ben de hemen inip yanına gittim.

-30 dakika sonra-

"Bu ev çok güzelmiş. Bence diğerlerine hiç bakmayalım." dedi.

"Olur."

"Ne olur?! Doğru düzgün cevap versene, güzel mi değil mi?"

"Güzel güzel."

"İyi tamam o zaman ben emlakçıyla konuşurum. Hadi gidelim."

"Tamam." dedim ve hızlıca kapıya doğru yürümeye başladım.

Taylan da arkamdan geldi. Arabaya bindik ve bu sefer eve doğru gitmeye başladık. Ama şimdi de sorun şuydu ki ben eve gitmek istemiyordum.

"Taylan şurada sahil var, beni oraya bırakabilir misin?"

"Olmaz, baban merak eder."

"Babam beni yaklaşık iki gündür merak etmiyor, şimdi de edeceğini sanmam."

"Olmaz, eve gidiyoruz."

"Ben kendi kararlarımı kendim verebilirim Taylan. Beni sahile bırak! Hatta sahile bile bırakma, sağda indir ben giderim."

Arabayı hızlıca sağa çekti ve "İn! İn ne yapıyorsan yap!" dedi.

Hiçbir şey söylemeden hemen kapıyı açtım ve indim. Kapıyı kapatmamla son sürat gitmesi bir oldu.

Dünyanın en sinir bozucu insanıyla iki yıl geçirecek olmam ne iğrenç bir şeydi. Ve ben bunları babam için yapıyordum! Salak gibi!

Aslında şu anki konumum hakkında en ufak bir şey bilmiyordum. Sadece Taylan'a olan sinirim yüzünden 'sağda indir' demiştim. Ama en kötü ne olabilirdi ki, birkaç adım sonra nerede olduğumu anlardım... yani... sanırım...

Aradan yarım saat geçmişti ama ben ıssız bir adadaymışım gibi hissediyordum. Etrafımda neredeyse hiç kimse yoktu. Aklımdan Taylan'ı aramak geçti ama ona bu kadar kızgınken arayamazdım.

Birkaç adım daha attıktan sonra arkamdan iki adam gelmeye başladı. Başlarda fazla umursamadım ama adamlar sanki beni takip ediyormuş gibiydi. Üstelik ellerinde bıçak olması beni iki kat telaşlandırdı.

Tam şimdi Taylan'ı aramam lazımdı. Adamlar arkamdan kovalarken ben koşmaya başladım. Bir yandan koşuyor bir yandan da telefonumu çantamdan çıkarmaya çalışıyordum.

Telefonumu çıkarmamla, adamların beni köşeye sıkıştırması bir oldu.

"Telefonu ver."

"T-tamam, al... bırak beni!" dedim nefes nefese.

"Çantayı ver."

"Bırak be-"

"Ver dedim! Yoksa acımam, öldürürüm."

Normalde bu sahneler hep dizilerde, filmlerde olur. Kırk yıl düşünsem kendimin böyle olacağını düşünmezdim. O an ölüp gideceğimi sandım. Adamın bıçağı boynumda duruyorken gözlerim kapalı, son umut çantamı veriyordum ki bir ses geldi.

Yumruk sesi, bağırma sesi, dövüşme sesi...

Ve boynumdaki bıçağın boynumu kesmesi...

Zorlama| Taylan AntalyalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin