Anne ve babamdaki değişimlerin arasında ben kaybolmuştum. Dışardaki savaşın içeriye taşıdığı bu savaş hepimizi cephelere hapsetmişti. Bu karmaşadan bıkıp kendime yöneldiğimdeyse kendimi tanımakta zorlandım. Bir hafta önce bıraktığım ben değildim. Annem, babam, yaşantımız, dünya değişmişti ve ben de bütün bu dünyaların bir parçası olarak değişmiştim.
Artık daha mutsuzdum. Gün boyu, sürekli hissedilen olumsuz duygular bütün halkta artık kalıcı bir hal alan mutsuzluğa yol açtı. Önceden keyif aldığım işleri yapar ve gerçekten keyif alırdım. Şimdi ise hiçbir şeyin tadı yok gibiydi. Oyunlarımı oynarken ve hatta bazen kahkaha atarken bile aklımın bir kenarında mutsuz bir ben, bana neden mutsuz olduğunu mırıldanıyordu.
Artık herkes gibi ben de daha umutsuzdum. Haberlere bakmıyordum. Çünkü iyi bir haber görme beklentim yoktu. Penceremden dışarı bakmıyordum. Çünkü yeterince harabe ve yaralı görmüştüm ve daha fazla şiddet görüntüsüne ihtiyacım yoktu. Perdelerim hep kapalıydı. Bütün perdeler hep kapalıydı. Evin içi hep karanlık olurdu. Gece gibi bir karanlık değil, birazdan güneş doğacak gibi bir karanlık.
Artık evde bunalmaya başlamıştım. Daha gergindim, daha çabuk sinirleniyordum. Evden çıkmak, yürümek, arkadaşlarımla buluşmak istiyordum. Normal bir hayat istiyordum. Bir ay önceki en mutsuz an'ım büyük ihtimalle şimdiki en mutlu an'ımdan iyiydi. O an'a geri dönmek istiyordum. Annem makarnayı soslu yaptığı ve ben öyle sevmediğim için onunla kavga ettiğim, o makarnanın hayatımdaki en büyük dert olduğu an'a geri dönmek istiyordum.
Her şey kötüydü.
Bütün dünya kıyameti geçiriyor gibiydi.
Her yer şiddetti.
İnsanlar ölüm korkusuyla yaşıyorlardı.
Herkes acı içindeydi.
Sevdiklerimiz ya ölüyor ya savaşıyordu.Hayatımın nasıl bu noktaya geldiğini anlamaya çalıştım. Eğer hayatınızda çok, çok, çok kötü bir şey yaşadıysanız bu hissi bilirsiniz: Yaşadıklarınız gerçek gelmez, olağanüstüdür. Böyle olaylar filmlerde olur. Kendi bedeninizin içine hapsolmuş, iki küçük delikten filmi izleyen bir seyirci gibi hissedersiniz.
Hayatım nasıl bu noktaya geldi? Bir, iki hafta içinde ne yaşandı böyle? Ne zamandan beri politik olaylar bu kadar hayatımı etkileyebilir oldu?En son hatırladığım babamın siyaset haberlerini izlediği ve oradaki şeylerin beni gram ilgilendirmediğiydi. Bir anda her açıklama, her cümle, her politik hareket benim de gündemim oldu. Bu ülkede, bu dünyada yaşadığımdan bihaber yaşamıştım şu on altı yılı. Ve şimdi bu ülkenin gerçeklerini görmezden gelmem imkansızdı. Hangi konu aklıma takılsa, hangi olayı düşünsem konu bir şekilde politik bir hal alıyordu. Artık her şeyi daha çok sorgular olduğum için sürekli "Neden?" ya da "Bunun altında ne yatıyor?" gibi soruların yanıtını arıyordum. Ve her şey, her şey toplumsal bir noktaya çıkıyordu. Yaşadığım en basit, bireysel olay bile ailem, çevrem, ülkem tarafından etkilenmişti.
Her "Neden?" sorumun cevabı ya daha fazla soruya ya da acı verici bir cevaba çıkıyordu. Düşünmemek, kaçmak, gündemden uzak durmak istiyordum! Ama her gün, heyecanla internette veya televizyonda gündemi takip etmeye çalışıyordum. Bırakamıyordum. Çünkü önemli bir adamın ağzından çıkan bir cümle bütün hayatımı değiştirebilirdi. Ya da bir yerdeki bir patlama bir anda bu savaşı bitirebilirdi. Bir anda yine özgür olabilirdim.
Ama ilgimi çeken sadece iyi haber umudum değildi. Ülkedeki, dünyadaki kötü şeyleri de merak eder olmuştum. Kötülüğü gördükçe, o karanlığa baktıkça belki de daha fazlasını ister olmuştum. Dünyaya olan güvenim her geçen gün tükenirken ben bu tükenişi hızlandırmak ister gibi her sıkıntıyı, haksızlığı, şiddeti öğrenme arzusu hissettim. Karanlığa doğru hızla yürümeye başladım.
Ülkedeki kötü haberler moral bozucuydu ama ilk defa birlikte yaşadığım insanların gerçek yüzünü görmeye başlamamı sağladı. Artık yan dairedeki komşuya, karşı sokaktaki adama, yolda selam verdiğim fırıncıya daha farklı bakıyordum sanki. En basit haliyle ülkenin sosyolojik bir analizini daha yeni gözlemliyordum.Ben nasıl böyle biri oldum? Hayatım nasıl bu noktaya geldi? Ben bu kadar düşünen, sorgulayan biri olmadım hiç. Neden şimdi böyle bir değişim? Bu değişimi fark edip neden şimdi olduğunu sormam bile değişimin kendisi! Bana noldu? Düzenime noldu? Dünyaya ne oldu böyle? Bu benim yaşadığım yer benim bildiğim dünya değil. Nerdeyim ben?
Kayboldum.
Bu dünyada, dünyanın bu korkunç yüzünü gördüğüm anda; şiddeti, haksızlığı, güvensizliği tanıdığım anda kayboldum. Geri dönemiyorum. Bir daha asla -ve hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım.- asla o, makarna yiyemediği için mutsuz olan çocuk olamayacağım.
Kayboldum.
Evimde, yıllardır bir kere bile değişmeyen odamda ve anne-babamın hemen dibinde; kayboldum.Dünyayı bir gezegen sanıyordum.
Oysa o bir girdapmış. Yerçekimini asla ayaklarının altında hissedemeyeceğin, atmosferi yokmuşçasına nefesini kesen, güneş ışığını göremediğin bir girdap.
Ve ben bu, yeni fark ettiğim ama aslında binlerce yıldır var olan, girdapta kayboldum.
Çıkışım yok.
Olmadığı için mutlu gibiyim. Çünkü en azından artık bir girdapta olduğumu biliyorum. Ama aynı zamanda çıkmayı deli gibi istiyorum. Hayır çıkmayı değil, bir girdabın olmamasını istiyorum. "Eğer illa bir girdap olacaksa ben de içinde olurum o zaman!" diyebilir miyim daha bilmiyorum. Daha ne kadar cesur, ne kadar korkak biriyim bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Ben, kayboldum.Belki tek bir şeyi biliyorum.
Bu girdaptan madem bir çıkışım yok, madem buna katlanmak zorundayım; o zaman tek ihtiyacım olan şey benim gibi bu girdapta sürüklenen, elimi tutacak bir el.
Çünkü kaybolmaktan daha kötü şey yalnız kaybolmaktır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyan
AksiFeminist Distopya. "Erkeklerin sokakta tek başına yürüyemediği zamanlardı." Günümüzden çok da farklı olmayan bir düzende kadınlar sabırlarının sonuna gelince düzeni alt üst etmeye karar verirler. Kadınların öfkeleriyle oluşan yeni sistemde erkekl...