Ben şiddete düşkün bir insanım. Artık bu tarafımla savaşmayı bıraktım. Kendimi böyle kabul ediyorum. Bu yönümden çekinmiyorum. İsyan bu yanımla barışmamı sağladı. Çünkü savaşta şiddet bir erdem olur. Ve ben bu işte o kadar iyiyim ki, hızla üst rütbeli bir asker konumuna geldim.
İsyan'dan önce hiç kimseye bir kere bile vurmamıştım. Bir kere. Ama sonradan anladığım kadarıyla içimde bastırdığım bir karanlık varmış. Eğer İsyan'da sahip olduğumuz özgürlüklere daha önce sahip olsaydık, eğer birini dövüp hiçbir yaptırımı olmayacağını bilseydim; çok uzun süredir erkeklere işkence ediyor olurdum.
Ama bir sadist değilim. İnsanların canını yakmaktan haz almıyorum maalesef. Bunu zorunluluktan, adaleti sağlama güdümden yapıyorum. Yine de bu işten zevk almayı isterdim gerçekten. O zaman her şey daha kolay olurdu. Vicdani bir ağırlık, tiksinme, gizli bir utanç duymazdım.
İlk dövdüğüm erkeği hatırlıyorum. Çok net... Ellerimdeki kan yüzünden vücudum şoka girmişti. Yanımdaki kadınlardan birinin tokatlarıyla kendime geldiğimde çoktan dönüş yolundaydık. Birkaç gün o erkeğin parçalanmış, kanlı, cinsiyetçi suratı aklımdan çıkmadı. Ben vurdukça elimin altındaki sıcak et kıyma haline geliyordu. Kanlı bir kıyma surat. Ne kadar da hak etmişti feminist yumruklarımı... Feminist yumruklar...Feminist yumruklar patriarkayı dövdü.
O ilk attığım dayaktan sonra midem bulanıp durdu birkaç gün. Daha sonra ilk cinayetimi işleyecektim. Ve o zaman bir erkeği dövmenin verdiği acı geçti. Çünkü artık birini öldürmüştüm. Acınızı geçirmenin en iyi yolu daha büyük bir acı bulmaktır?
Aslında bu olaya cinayet demeyi doğru bulmuyorum. Smiths'in dediği gibi "Sebepsiz öldürmek cinayettir. O yüzden et cinayettir" Ama erkek öldürmek cinayet değildir. O politiktir. Bize psikopat dediler. Terörist, seri katil dediler. Oysa biz hiçbiri değiliz. Biz politik katiliz. Aynı o zamanlarda öldürülen kadınların sadece cinayete değil politik cinayetlere kurban gitmesi gibi.
Öyle zamanlardı ki öldürülen her kadın için beş erkek öldürmeye yemin etmiştik.
Vahşet diye bir şey varsa biz ona susamıştık.
Biz vahşet tanrıçaları olmak istiyorduk. Erkekleri geri püskürtmenin tek yolu buydu.
Bizi hiç dinlemediler.
Binlerce yıldır...
Yüzlerce yıldır...
Sesimizin daha da yükseldiği onlarca yıldır... Bizi dinlemediler.
Onlara öldüğümüzü söyledik. Tacizleri, tecavüzleri, dayak yediğimizi söyledik. Korkuyoruz dedik. Sokakta yürümeye korkuyoruz, sevgilimizden ayrılmaya korkuyoruz, sevişmeye korkuyoruz.
Biz de istiyoruz dedik; içmeyi, zengin olmayı, başarılı olmayı.
Sahip olduklarını bizimle paylaşmadılar!
Bize güldüler. "Fazla radikalsiniz." dediler. Hak ettiğimizin bu olduğunu, yetinmemiz gerektiğini söylediler. "Uslu dur!" dediler.
Çünkü silahlar onlardaydı. Para onlardaydı. Yönetim onlardaydı. Örgütlenme onlardaydı.
Hepsi birbirini kollardı.
Biri sever, satın alır; öbürü satar, öbürü taciz eder, öbürü güler, öbürü görmemiş gibi yapar, bir öbürü olayı gizler, bir öbürü aklardı.
Her yerde onlar vardı.
Her yer onların alanıydı.
Her yerde deplasmandaydınız.
Bilin bakalım ne oldu... Silahları da, parayı da, yönetimi de, gücü de almaya karar verdik.
Oyunu onların kurallarına göre oynamanın vakti geldi.
Güçlü olan kazanıyor. Zayıf olanın başı eziliyor.
Eğer çok acımasız olduğunu düşünüyorsanız, o hümanist kılığına girmiş mizojinist çenenizi kapatın çünkü binlerce yıldır patriarkayla mücadele eden bizleriz ve biz onları öldürmeye başlayana kadar bizim ölümlerimiz durmamıştı. Kendimizi savunmak, hayatta kalmak için şiddetten başka bir yol göremediğim o zamanları hatırlıyorum. Gerçekten tek yol oymuş. İşe yaradı! Erkekler öldüğünde, kadınlar yaşadı. Erkekler korktuğunda kadınlar cesurlaştı. Erkekler susturulduğunda sonunda kadınların sesi çıktı. Sanki insanlığın ve evrenin işleyişinde illa kan akacaktı. Ve biz kan akacak tarafı değiştirmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyan
ActionFeminist Distopya. "Erkeklerin sokakta tek başına yürüyemediği zamanlardı." Günümüzden çok da farklı olmayan bir düzende kadınlar sabırlarının sonuna gelince düzeni alt üst etmeye karar verirler. Kadınların öfkeleriyle oluşan yeni sistemde erkekl...