Annem.
Babamı bıraktı.
Ağır bir yük yeri hoplattı.
Ellerine baktı annem. Her yeri kandı.
Kendi kanı ve babamın kanı birbirine karışmıştı.
"Beni kanattın." demişti babama. Şimdi ödeştiler.
Bana baktı annem. Zaferine gölge düşürmüştüm. Çünkü şimdi kötü hissediyordu. "Özür dilerim." Sesini duymakta zorlandım. Yıllardır üzerine bastığım, oyunlar oynadığım; istisnasız her gün gördüğüm salon halımız babamın kanıyla kıpkırmızıya dönüyordu. Halının ipliklerine tek tek işleyen kırmızı kan yavaştı. Kan, yerini sağlamlaştırmak için emin adımlar atmak istiyordu.
Hiçbir çamaşır makinesi, elde yıkama, kuru temizleme bu lekeyi çıkaramaycaktı.Annem bana bir şeyler söylüyordu. Duymadım. Babama bakıp kalmıştım. Ağzı açıktı. Dili nerdeyse dışarı çıkmıştı, halıya değecekti. Sünmüş bir salya onu çok aptal gösteriyordu. "Suratı hep böyle aptal mıydı?" diye düşünmeden edemedim. Düşünceme güldüm. Tipi çok komikti. Gülmemek zordu. Hatta kahkaha atmamak! Annem babamı öldürdü, ha ha ha. Çok trajikomik!
Annem onu duymadığımı ve hatta kendi kendime kahkaha attığımı görünce şoka girdiğimi anlamış olmalı ki beni bütün gücüyle kavrayıp odama götürdü. Yarı kucaklanmış, yarı sürüklenir giderken kahkahalarım büyüdü. Sarsılıyordum. Kendimi yatağımda buldum. Sonra annem elleri temiz gelip bana bir ilaç verdi. Zamanı anlayamadığımı fark ettim. Bana saniyeler gibi gelen sürede annem bir sürü şey yapıp yanıma gelmiş oluyordu.
Bana verdiği ilaç uyumamı sağladı ve daha anlayamadan, gülmelerim daha tam bitmeden uykuya daldım.
Sonraki sabah uyandığımda her şeyi unutmuştum. Normal bir güne uyanmışım gibi düşünerek tuvalete gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime bakıp, tipimi beğenmedim -ama beğenmeye çalıştım.- Mutfağa gittiğimde kafam karıştı. Çünkü üç tane tuhaf görünümlü kadın kahve içiyordu.
Beni görünce biri ayağa kalkıp annemi mutfağa çağırdı. Sadece annemin adını söyleme şeklinden bile onun otoritesini ve gücünü üzerimde hissettim. Kendinden çok emindi ve anneme içeriye gelmesini sadece söylememiş, kibarca emretmiş gibi duruyordu. Bu ev sanki onunmuş gibi rahattı. Onun rahatlığı rahatsız ediciydi ama aynı zamanda gözleri sevecen ve güven verici bir şekilde parladığı için onunla ilgili olumsuz düşünmek zordu.Annem endişeyle içeri girdi. Bana bakmaya kendini zorlayarak: "Aldem, baban öldü. Öfkemi kontrol edemediğim ve senin önünde böyle korkunç bir şey yaptığım için özür dilerim. Bu uzun bir süredir aklımda olan bir şeydi ama böyle olmasını planlamamıştım. Umarım bir gün ben anlayacak ve affedecek sevgiyi ve gücü içinde bulursun." O sırada annemi çağıran kadın hariç herkes dışarı çıktı. Üçümüz mutfakta, yemek masasının etrafındaki sandalyelere yerleşmiş annemin babamı öldürmesini konuşuyorduk. Sanki sabah kahvaltıda ettiğimiz sıradan, boş sohbetler gibiydi. Yine güldüm. Annem daha da endişeli gözlerime kitlendi.
"Ne hissediyorsun?"
"Bilmiyorum... Kafam karışık."
"Beni suçlarsan anlarım. Bir katil oldum. Ömür boyu bunun sorumluluğunu hissederek yaşayacağım. Ama baban beni her gün öldürüyordu bunu da anlamanı istiyorum. O benden gençliğimi, sesimi, benliğimi çaldı. Yaşadığımı tek bir gün hissetmedim. İlk defa dün gece, ne kadar utansam da, huzurla uyudum. Bunun korkunçluğunu anlamanı istiyorum. Canavarca bir şey yaptım, kendi çocuğuma acı çektirdim, kendimi berbat hissediyorum yine de... yine de hayatımın kalanından iyiydi. İşte böyle korkunç bir hayattı benimki."
"Daha fazla duymak istemiyorum."
"Gerçekleri bilmezsen beni nasıl affedebilirsin?"
"Ben... seni affetmek ist-..."
Otoriter kadın lafımı keserek araya girdi: "Bu konuyu konuşmak için daha fazla vakit vermek isterdim ama dışarda devam eden bir savaş var ve bir kişi bile önemli. Aldem, bu ev de Barikat sınırlarında olduğu için bizim kurallarımıza göre hareket edeceğiz. Tabii ki hiçbir haneyi buna zorlamıyoruz. Evin kadını -yani annen- talep etmediği sürece size karışılmadan yaşadınız. Fakat annen bu sabah gelip bize durumu anlattı ve yardım talep etti. Ayrıca kendi de mücadelemize katılmak istediğini dile getirdi. Şimdi sana neler olacağını anlatayım. On yedi yaş ve üstü ele geçirilen her erkek görüldüğü yerde infaz edilir, kendi teslim olsun olmasın. Şanalısın ki 16 yaşındasın. Bu durumda seni zorla alıkoymak durumundayız. Barikat'ın en güvenli, iç kesimlerini eğitim kurumlarına çevirdik. Genç kadınlar ve erkekler almaları gereken feminist eğitime burada erişiyorlar. Sen de bu zorunlu eğitime gideceksin. Yaklaşık bir ay sürecek. Bu süreçte annen cephede -hangi cepheye atandıysa- savaşıyor olacak. Anneni bu bir ay boyunca görmen nerdeyse imkansız. Ölme ihtimalini de değerlendirmeni ve bu görüşmenizin son görüşmeniz olabileceğini fark etmeni tavsiye ederim. Bir aylık eğitimden sonra ilkyardım çadırlarında, cepheden gelem yaralı kadınlara ilk müdahaleyi yapmak için bir sağlık eğitimi alıp görevlendirileceksiniz. Genç erkeklerin hepsi, erilliklerini bırakmayı başardıkları andan itibaren bu toplumda bir yer edinecek. Şimdilik bütün erkekler sağlık çalışanı olarak değerlendiriliyor. Bu anlattıklarımla ilgili bir itirazın veya sorun var mı?"
Tamamen afallamış olan ben boş boş bakıp, "Iıı... Şey..." diyebildim. Bir sorum yoktu. Her şey çok netti. Bir seçeneğim yoktu. Önümdeki aylar planlanmıştı. Ben daha babam için ağlamaya forsat bile bulamadan, onun katili annemi de kaybettiğimi öğrenmiştim. Sorum yok anlamında başımı salladım.Annem biraz hüzünlü yine de çok gururlu gözüküyordu. Sanki beynimin dün geceden beri çalışmadığından yüzde yüz emin gibi tekrar sordu: "Anlamadığın bir şey var mı?"
Anlamadığım, anlam veremediğim, içimi yiyip bitiren binlerce şey vardı... Ama hiçbiri yüksek sesle söylenerek cevap bulunabilecek şeyler değildi. Sanırım hayat, dünya böyle işliyordu. Anlamsız...
"Hayır yok."
"Oğlum... Seni ne kadar sevdiğimi, ne kadar özleyeceğimi anlatamam. Bu verdiğim kararı biraz senin ve gelecek nesiller için verdim belki. Ama bu kararı en çok da kendim için verdim. İlk defa kendimi düşündüm, bencillik yaptım. Zor. Ama güzel bir zorluk. Seni seviyorum evet. Ama senin için daha fazla bu adama, bu hayata katlanamazdım. Çünkü kendimi de seviyorum, bunu hatırladım. Kendimi sevmeyeli çok uzun oldu, oğlum. Bunu hak ediyorum. Özgürlüğü hak ediyorum..."Annem bana bu son günümüzde ne kadar çok şey anlatmış meğer. Yıllardır çektiği acıyı anlamam için ne çok dil dökmüş. Çığlıklarını yıllarca nasıl duymadıysam, bu hüzünlü özgürlük şiirini de duymamışım. Ne kadar açmış mutluluğa, huzura, dayanışmaya, bağımsızlığa... Ben duymayan, görmeyen bir bencilmişim. Bunların hepsini şimdi biliyorum. Onca ayın okumaları, eğitimi ve deneyimiyle. O zaman annemin bütün bu iletişim çabasına tek cevabım teşekkür edip odama gitmek oldu. Bencilliğimin yarattığı öfkeyle saçmaladım. Ve son görüşmemizde ona sarılmadan, kokusunu son kez içime çekmeden ve yüzüne bile bakmadan veda ettim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyan
AcciónFeminist Distopya. "Erkeklerin sokakta tek başına yürüyemediği zamanlardı." Günümüzden çok da farklı olmayan bir düzende kadınlar sabırlarının sonuna gelince düzeni alt üst etmeye karar verirler. Kadınların öfkeleriyle oluşan yeni sistemde erkekl...