Gerilim her yerde artıyordu.
Evimiz de dahil.
Herhangi bir kapalı hacmin içinde madde tanecikleri biriktikçe sıkışma, basınç artar. Tanecikler birbirine daha çok yaklaşır ve birbirini daha çok iter.
Kapalı kaldığımız bu evin içinde psikolojimiz o tanecikler gibiydi. Her geçen gün moralimiz bozuldukça kapladığı alan artıyor ve gittikçe birbirimize daha çok baskı yapmaya başlıyorduk. İçerdeki madde artışından kaynaklı bu içten dışa olan basınç bir noktada hacmi daha fazla genişletemez ve sınırları zorlamaya ittirmeye çalışır. Genişleyecek ve birbirini itecek hiçbir yer bulamayan bu tanecikler en sonunda patlar.
Kapalı hacmin oluşturduğu o sınırları yıkıp geçerek özgürce etrafa dağılırlar.Patlama noktasına gelmiştik. Uzun süredir gergin olduğunu bildiğim anne babam genişleyecek, birbirlerini iteleyecek daha fazla yer bulamamıştı. Patlama noktasındalardı.
Ve patladılar."Senin verdiğin bilgiye nasıl güveneyim ki?!" dedi annem.
"Ne diye güvenemeyecekmişsin?"
"Sanki hiç yalan söylememişsin gibi..." dedi imalı imalı annem.
"Sana şu konuyu tekrar açma diye bin kere söyledim." normalde daha sert olduğunu bildiğim babam için aşırı kibar kalan, yine de normal iletişim kuralları için fazla kaba bir sesle yanıtladı babam.
"Açarsam nolcak? N'apacaksın? Dövecek misin?!"
"Ne diyorsun sen ya? Çocuğun yanında düzgün konuş."
"Ne var? Kocaman oldu artık. Duysa ne var? Ondan mı utanıyorsun sanki? Daha o beş yaşındayken onun önünde dövmedin mi? Şimdi bana çocuğunu düşünen baba ayağı yapma!"
"Bak benle düzgün konuş!..."
"Konuşmazsam ne olacak?! Ne yapacaksın? İstediğim gibi konuşurum yeter! Yeter artık! Konuşmaya korkarak yıllarca yaşadım şu evde. Ağzından çıkan her söze tabii yaşadım. Cevap verdiğim, kendimi savunduğum, şikayet ettiğim an suçlu oldum. Ve işini o kadar temiz yaptın ki, ağacı yaşken eğdin. Sana ilk karşı çıktığımda, ilk eleştirdiğimde, ilk hayır dediğimde dövdün. İkincisini yapmaya korkar oldum. "Heyt" dedin benim aklıma dayakların geldi sustum. Ütüyü beğenmedin aklıma beni dövme ihtimalin geldi sustum. Her şeye sustum. Hep sustum. Ve sen her seferinde beni ezdin! Bir insan değilmişim; sevmen, kollaman gereken yol arkadaşın değilmişim gibiydin. Benden nefret ettin!"
"Etmedim!"
"SUS! Ne hakla; hala, hala karşıma geçip yalan söylüyorsun?! Sus! Sen, sen beni aldattın; üzerine ben senden dayak yedim. Sırf "Ailemize ihanet etmeye utanmadın mı?" dedim diye. Sen, sen bana vurdun ve benim kanım aktı. Sen beni kanattın. Bunu bana senden başka kimse yapmadı biliyor musun? Arkadaşlarım arasında, sosyal çevremde ne kadar sevilen ve aranan biriyim biliyor musun hiç? Hiç kişiliğimi biliyor musun? Zevk aldığım şeyler neler? Nelerden korkarım? En büyük hayalim ne? En mutlu anı'm ne? Sana hazırladığım yemeğin saati, çamaşır yıkama günüm veya çay demleme şeklim dışında HAKKIMDA HİÇBİR ŞEY BİLİYOR MUSUN? O yüzden sakın, sakın bana gelip benden nefret etmediğini, beni sevdiğini, ailemize değer verdiğini söylemeye kalkma!..
"Ne hakla bunla dersin?! Ailemize değer veriyorum!"
"Sana SUS dedim!"
"Oğlumuzun önünde nasıl beni böyle aşağılarsın. Ben iyi bir babayım!"
"Ağzından tek bir cümle daha çıkmasın bak! Bak seni uyarıyorum. Sus!"
"Susmazsam nolur?"
Sus çünkü sabrımın sınırındayım. Konuşursan sana vereceğim tek karşılık suratına bir tükürük olur!"O an her şey çok hızlı gelişti. Ben duyduklarımın şokuyla gözlerim dolu duvarın kemik rengine bakarken babam, neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde "Ailemize değer veriyorum." sözlerini fısıldadı. Bunu aradan geçen onca zaman çok düşündüm. Neden yaptığını anlamak istedim. Sanırım, duyduğu şeylerin ve bu suçlamaların ağırlığı altında ezilirken kendini savunmak için bir hamlede bulunmak istedi ve diretmeye devam etti. Söylenildiği kadar aşağılık olmadığını, ailesine değer verdiğini göstermek istedi. Ve ağzından o talihsiz fısıltılar çıktı.
Konuşmasını bitirince konunun kapandığını sanan ve başını çevirip ayaklanmaya yeltenen annem o cümleyi duyar duymaz kan beynine sıçradı. Resmen suratının anında kıpkırmızı kesildiğini gördüm. Babamın gözlerinin, o bomboş gözlerinin içine bakıp suratına kocaman bir tükürdü.Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki algılayamıyordum. Beynim yaşanan şeyleri tamamen anlayamadan yaşadığı için sonraları hatırlamaya çalıştığımda zihnimde bir sürü boşluk vardı.
Tükürükle babam ayağa fırladı. Sonradan öğrendim ki erkek olmanın getirdiği, çocukluktan itibaren öğrendiğimiz bir gurur ve ego varmış. Karısının ona tükürmesi onun için kabul edilemez hatta düşünülemez bir saygısızlık ve hakaretti. Çok aşağılanmış hissetmiş olmalı. Bir anda annemin üstüne atıldı. Suratına bir yumruk geçirdiğini gördüm.
Annem sarsıldı.
Suratı bir anda kıpkırmızı, kokulu bir sıvıyla doldu.
Babam daha fazla vurmadı. Geri çekildi. Bir yumruğun yeterli olacağını düşünmüş olmalı.
Hızlı çekimde izlediğim bu dehşet filminde zamanın yavaşladığı tek bir an vardı: Annem arasından kanın fışkırdığı elleriyle burnunu tutuyor, bana bakıyordu. O bakış belki bir saniye bile sürmedi. Ama o kadar uzundu ki... o kadar çok şey anlattı ve o kadar çok şey hissettirdi ki. Şaşırmıştı. Babamın bunu yapmaya cesaret edeceğini düşünmemişti -özellikle dünya bu durumdayken- Ama şaşırmamıştı da. Bir kadın kocasının her zaman bunu yapabileceğini bilerek yaşar. Hayal kırıklığına uğramıştı. Utanıyordu. Babam adına utanıyordu. Öyle bir insanı benim babam yaptığı için, o böyle aşağılık bir harekette bulunduğu için utanıyordu. Ayrıca kendi adına da utanıyordu. Böyle zayıf olduğu için, kendine böyle bir hareketin yapılmasına alan verdiği için utanıyordu. Kendini suçlu hissederek utanıyordu, sanki kendi yanlış bir hareket yapmış gibi... Ortalıktaki pislik onun pisliğiymiş gibi sorumlu hissettiği belliydi. Öfke de vardı gözlerinde. Günlerdir gördüğüm o duyguydu bu. Öfkeydi. Güçlü bir öfke. Ve öfke asla tek başına değildir. O bir nefret, tiksinme duygusunun ürünüdür. Bana olan bakışında, babamdan nasıl iğrendiğini gördüm. Öyle bir iğrenme ki onu sinirlendiriyor, öfkeye dönüşüyor. Şimdilerde hep bunu düşünürüm: Kadınlara öfke gerek. O öfkesini bulmuştu. İhtiyacı olan her şey tamdı.
O gözler benimkilerden ayrıldığı an, her şey tekrar hızlandı. Ve kötü bir şey olacağını anladım.
Annem gitti ve geldi. Göz kırpmam kadar hızlıydı. Ben gittiğini kavrayamadan geldi. Ben donmuştum. Beynim donmuştu. Hiçbir duyum çalışmıyordu.
Yine de parlak bir şey gördüm.
Büyük.
Annemin elinde.
Babam nefesini tuttu. Gözleri açıldı. Korktu. Çığlık atmak istedi.
Ama atmaya vakit bulamadı.
İğrenç bir kolaylıkla bıçak babamın göğsünün içine kaydı. O saplanmanın verdiği hisle kusmamak için zor tuttum kendimi.
Annem babamın gözlerinin içine zaferle baktı. Ensesini kavramıştı ve tam karşısından ona sarılmıştı.
Ölüşünü hissetmek, izlemek istedi. O bomboş gözlerin ölümle dolmasını seyretti. Saklamayı çok istese de inanılmaz bir zevk almıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyan
AksiFeminist Distopya. "Erkeklerin sokakta tek başına yürüyemediği zamanlardı." Günümüzden çok da farklı olmayan bir düzende kadınlar sabırlarının sonuna gelince düzeni alt üst etmeye karar verirler. Kadınların öfkeleriyle oluşan yeni sistemde erkekl...