Kyun Yejoon.
Küçükken annesi ve babasını kaybetmiş bir çocuktu, kendini bildi bileli tamamen yurtta büyümüştü bu yüzden aile duygusu nasıl bir şeydi bilmiyordu fakat kendini, kendi yetiştirmişti.
Öncelikle nazik ve alçak gönüllü olmayı öğrenmişti, sonra kibar olmayı. Ardından kimseyi bilmeden yargılamamayı ve kendi kendine yetmeyi öğrenmişti ama hayata karşı sinirli değildi.
Küçükken kaybetmese belki daha sonra kaybedecekti ailesini, ya da ailesi düzgün olmayan bir çocuk olacaktı. Her şeyin bir sebebi olduğunu düşünüyordu, Tanrı'nın her şeyi bir sebeple birbirine bağladığını.
Anne ve babası yoksa şu an belki de onun için iyiydi, sonradan kaybetmenin acısı daha büyük olurdu belki. Belki de ailesi onu hiç sevmezdi ve keşke olmasalardı dedirtecek bir halde olabilirdi. Bu yüzden şikayet etmek yerine hayatın karşısına çıkardığı fırsatları değerlendirip iyi bir insan olmaya çalışıyordu.
Devletten aldığı sınav bursu ile bu kadar iyi bir okula gidebiliyordu, okulu güzeldi her ne kadar zorbalığa uğrasada. Genellikle ona zorbalık yapan çocuklardan zil çalar çalmaz koşarak kaçardı yurda.
Han nehrinin üstündeki köprüden koşarak geçmek çok güzeldi, orayı sakin geçtiği zamanlar ise hep kenarda ki direklere tutunup izlerdi. Çillerini seviyordu, acaba annesinin miydi yoksa babasının mıydı bilmiyordu ama bu özellik ona verildiyse şanslı olmalıydı.
Dünya da çilli olan insan sayısı çok çok azken kendisi onlardan biriydi ve bu da şanslı olduğunu gösterirdi. Bu yüzden her aynaya baktığında kendini daha çok seviyor ve şanslı olduğunu bir kez daha kendine hatırlatıyordu.
Bir senedir okuduğu okul da pek iyi tanışmaları olmasa da artık bir arkadaşı olmuştu.
Innie.
Aklına her geldikçe gülüyordu, Innie ile iki kişi olmalarına rağmen neye güvenip güçlerini birleştirip onlardan sayıca fazla olan kişilerle kavga etmişlerdi bilmiyordu ama bu durum ona hep komik gelecekti.
Yine sınıfta kitap okuduğu vakit aniden kitabın kapağının kapanılması ile üstündeki yüzük dolu ele baktı. Bu eli nerede olursa tanırdı, derin bir nefes vererek kafasını kaldırdı ve dibinde ayakta duran çocuğa baktı.
"Yine ne oldu Innie?"
"Sıkıldım." Innie omuz silkti. "Okuma bu kadar kitap ya, doğum gününde kitap alacağım sana bak. Bu ne kitap sevgisi, Yejoon çok sıkıldım. Çok sıkıldım Yejoon hadi gel bir şeyler yapalım, cidden çok sıkıldım."
"Ama sayfamı unuttum!"
"Gelecek misin yani benimle?"
Eh, arkadaşını kıramazdı tabii. Kafasını salladığında Innie, "Adamsın be!" diye yükselmiş sonra da kapatmadan önce bilerek baktığı sayfa sayısını açmıştı. "Kızarsın diye bakmıştım, burada kaldın. İşaretle hadi. Gidelim."
Yejoon göz devirdi. "Gelmesem söylemezdin. Ne kadar kötüsün ya?"
"Bugün çok nazlısın prenses ama ben cidden çok sıkıldım. Serseri tavrımı kenara bırakmıyor ve kabul ediyorum bu dediğini, hadi gidelim."
Yejoon'un sayfayı işaretlediğini gördüğü gibi bileğinden tutarak sınıftan çıkarmıştı. Öğle arasında oldukları için haliyle teneffüs uzundu ve telefonu, gece dizi izlediği için elinden alınan Innie şu anda çok sıkılıyordu.
İkisini ilk önce kantine çekerek klasikleşmiş içecekleri olan çikolatalı sütleri aldığında Yejoon ona kıkırdayıp pipetini batırdı içeceğe ve artık daha sakin yürüdükleri içim kolayca içti. Havalar soğuduğu için dışarı çıkmamış, okulun müzik odasına gidip oturmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cause i love you, changlix ✓
Fanficsevgi acıtır, belki de bir sebebi olmayışındandır.