Aslında tırla tam olarak çarpışmamıştım tırı görünce direksiyonu sağ kırıp direğe toslamıştım. Zaten tırla çarpışmış olsaydım şuan burada olamazdım. Araftayım şarkısını en içten bir şekilde söylüyor olurdum. Bunun sonucunda küçük bir omuz incinmesiyle atlatmıştım. Ama annemi öyle kızgın görünce korkudan hafızamı kaybetmiş gibi yapmak zorunda hissettim kendimi. Tabi annem buna rağmen çok kötü bakıyorsa yemedi galiba."Evet Gül hanım, tabi Gül hanım, tabi canım. Eve gidelim hele bi ben sana göstericem kim olduğumu" dedi kızgınlıkla. Doktor da ne kadar inandırıcı söylediysem artık bana inanmış olacak ki şaşırdı annemin dediklerine. Ama ana yüreği tabi biliyor beni.
"Peki anne" dedim en sonunda. Umut da kıs kıs gülüyo kapının orda bizi izlerken. 'Ben sana göstereceğim' bakışı atmaya çalışıyordum mimiklerimle. Ben akıllı, kaşımın yaralı olduğunu, o bakışı yapmaya çalışırken ağrısından hissettim. Bu sefer suratım ekşimiş bir hal aldı. Bunu gören 'canım' arkadaşım Umut daha çok gülmeye başladı tabi. Pis.
Eve dönerken annemin güzel azarlarını çeke çeke gittim. Kadın haklı valla. Hem bütün gün haber vermeyip merak ettir hem de kaza geçirip yüreğine indir. Umut bizimle gelmedi gelmek istedi ama sınavı var diye eve geçmek zorunda kaldı. Tabi avukat olucak beyefendimiz. Çalışsın çalışsın.
Neyse biz de sonunda eve girdik. Annem:
"Olacak iş değil" dedi.Ben de:
"Kesinlikle" dedim. Biraz huyuna gidiyim kadının yazık sinir stres oldu. Bu yaşımda hala bana çocukmuşum gibi kızmakla uğraşıyor, tabi herşey benim çocukluğum olduğu için. Hayır yani bu kadar kendini yorup üzmesine gerek yokki zaten tekrar tekrar yapıyorum. Ama işte annelik fıtratından ötürü bu dürtülere sahip.
"Kızım sen iyi misin bari?" dedi. İşte son sahneye geldik; kızınız bir şey mi yaptı onun ağzından burnundan getirin nasihatlar edip başını ağrıtın en sonunda da 'hatrını sor' seviyesine gelin. Baya üst seviyeler tabi ama benim annem de başı çekiyor zaten. Bunu da es geçmiyim dedim.
Annem iki 'iyiyim' dedim 'tamam' deyip mutfağa geçti. Kadın güçlü maaşallah ne yaparsam yapayım hiç yıkılmıyor. Bir yerimi mi kırdım he tamam alçıya aldırırız geçer 2 3 haftaya der, ama sorumsuzluğu hiç sevmez.
Neyse bunları geçiyim ben yarın kaçkının kulübesine gitmeliyim. Anneme söyleyeceğim bahaneyi buldum bile.
"Anneeeeeeeee!!" diye çığırarak mutfağa uçtum. Annem de:
"Heh ben de bekliyordum söyle haydi." dedi. Ben de şaşkın şaşkın:
"Neyi anne?" dedim.
"Yine bir şey yapmışsındır sen canım hadi kızmamaya çalışıcam söyle" dedi.
"Hasbinallah! bir şey yapmadım anne valla. Bugün bir sera da stajyer olarak çalışmak için başvurdum tamam dediler, yarından itibaren haftanın 3 günü gidicem istersem daha fazla da gidebileceğimi söylediler. Derslerim zorlaştığı için iyi gelicek bana da. Uygulamalı olarak çalışabileceğim. Lütfen! Lütfen! Lütfeeeenn!!" diye yalvarmaya ve sırnaşmaya başlamıştım ki,
"Tamam tamam. Ama nerdeymiş bu yer? Uzak mı çok?"
"Okula yakın anne merak etme" dedim. Yalan da sayılmaz yarım saatlik bir mesaafede. Sadece staj yapma kısmı biraz uydurma ama yine de birşeyler öğreneceğime eminim.
"Peki tamam gidebilirsin. Ama omzun incindi iyi olacak mısın orada?" dedi.
"Evet anne evet tabi neden olmayayım ki.Etfafı gözlemlerim en azından" mesela Viresia'yı...
Annemden izin çıktığı gibi hemen yukarı odama çıktım. Çok bitkin düşmüşüm zaten yatağıma yatttığım gibi uyumuşum. Sabahları kendim kalkabiliyorum.Anneme veya alarme lüzum kalmıyor. Mutfağa gittiğimde annem bana kahvaltı hazırlamış ve işe gittiğini bildirdiği bir not bırakmış. Annem bir kozmetik firmasında müdür konumunda olduğu için erken gitmesi lazım. Neyse ben kahvaltımı yapıp hazırlanmaya gittim. Altıma dar paça kot pantolon, üzerime de beyaz salaş bir kazak giyindim.
Okula gittimde herkes geçmiş olsun dileklerini iletiyordu demek isterdim ama okulda dışlanan biriyimdir. Babam sağolsun. Neyse bu konuya girmek istemiyorum.
"Noldu Cik Cik ne arıyorsun?" dedi Umut. Ah Umut tabi:
"Seni varya ben! Niye dün telefonu annem açtı. Ve dün hastane de bana kıs kıs güldün ayıp be kardeşim. Bir de gelmiş 'Cik Cik' diyorsun." dedim. O da:
"Sen aradığında annen bizdeydi seni arıyormuş her yerde, senin aradığını görünce elimden kaptı telefonu kendi açtı benim bir suçum yok. He dün ki gülmeme gelecek olursak benim yerimde kim olsa gülerdi Cik Cik! Çok komiktiniz yaa. Hele hafızan gitmiş numarası yaptığın kısım favorim" dedi ve baş parmağını havaya kaldırıp pis pis güldü.
"Sen gül tabi gül. Sonra bir kız beğenirsin 'Gül, canım arkadaşım bana şu kızı ayarlasana' dersin ama bir bakarsın etrafına Gül diye biri yok. Gitmiş" dedim ve bütün gün trip attım Umut'a. Tabi biraz burnunu sürtmeliyim, yoksa ciddi bir mesele değil. Zaten Umut bana hiç kız meseleleri ile gelmedi ki iyi arkadaş -.-
Umut'a staj hikayesini gerçek şekliyle anlattım. O da bana kızdı tabi."Gül sen iyi misin gerçekten ya!? 'Kaçkın' diye hitap ettiğin, ıssız bir ormanda yaşayan karşı cinsten olan birinin evine gidiyorsun. Ve sanki hiçbir şey yokmuş sanki gerçek bir staj gibi düşünüyorsun. Canına mı susadın kızım sen!?" dedi.
"Sen böyle diyince farkettim ki dışarıdan gerçekten korkunç duruyor. Fakat ben dün oradaydım bana birşey yapmak isteseydi en başından ben onun kulübesine sığındığımda yapardı. Hem adam da eşsiz çiçekler var onları görmeliyim. Umut anla beni." diye yalvardım. Kaşları çatılı düşündü biraz.
"Peki tamam. Ama telefonun hep açık duracak anlaştık mı? Önemli bir görüşmem var ondan bugün yanında gelemiycem ama yarın bende geliyorum." dedi ve çıktı gitti.
Bende arkasından çıktım okuldan ve otobüse binip-kaza yüzünden bebeğim tamirde- ormanın girişinde indim. Hemencecik kulübenin yolunu tuttum. Kulübeye vardığımda kaçkını gördüm bir merdivenin tepesinde çatıyı onarıyordu. Bir dakika üzerinde siyah bir atlet var ve
"Oha kas'a bak !" dedim ağzım açık kaldı tabi. Kaçkın sesimi duymuş olacak ki bana döndü. İyi ki arada mesafe var da dediğimi duymadı. Duymamıştır herhalde dimi? Aman neyse. Kendi içimden kendi kendime söylenerek yaklaştım merdivene ve tam altında durarak
"Merhaba Kaçk- pardon adınız neydi?"
"Can" diyerek kısa ve öz cevapladı. Konuşmayı çok seven biri olduğum için adam bana çok itici geliyor canım.
"Can Bey izin verirseniz kulübenize girip Viresia'yı kontrol etmek istiyorum"
"Merak etmeyin iyileşiyor" dedi ve aşağıya inmeye başladı. Ben de inerken merdiveni tutayım da düşmesin diye düşünerek merdiveni iki elimle kavrıyım derken sol omzumu incittiğimi unuttum tabi, sağ elimle de merdivene ağırlık verince merdiven sallandı ve kaçkın düşüyor oldu. Bende onu tutma amaçlı -kim kimi tutmaya çalışıyorsa artık- düşecek olduğu tarafa geçtim ve yere yapışmamız bir oldu. Biz diye söyledim çünkü beraber yere yapıştık tabi ben sırt üstü, o da benim üzerime yüz üstü. Bu şekli kafanızda çok romantik bir sahne olarak canlandırıyor olabilirsiniz fakat Kaçk- yani Can'ın yüzü ne benim üstümde, ne de yüzümde; tam tamına çamura batmış durumda. Ellerini de tam iki yanıma koymuş bana dokunmamaya çalışıyor. Sonrası ağır çekimde gerçekleşti. Can kafasını kaldırdı ve o çikolataya bürünmüş gibi gözüken taş suratıyla ve zeytin çekirdeğini andıran gözlerini benim yeşil gözlerime dikti. O gözler ateş saçıyordu. İşte Umut'un söylediği gibi galiba artık bu adamdan korkabilirim.
Merhaba!
Hikayemi okuduğunuz için teşekkürler^^ =)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardenya
Teen Fiction*Kapat gözlerini ve bir aşk hayal et. Hiç olmadın mı? Peki o zaman deneme ve hikayemi okumaya başla. *Bu hikayede kendinizi bulacaksınız. *Sevgiyle yoğrulup size gelen mizah-komedi karışımı bir hikaye. Gül; konuşkandır, susmayı pek beceremez, ağzı...