Korkunç bakışmamızdan sonra Can üstümden kalktı. Kalktığı gibi de;
"Sen ne sakar birşeysin böyle ya! Aklın sıra o çıtkırıldım halinle yardım mı edecektin birde."
"Tamam ya haklısın. Ama kolunun sakat olduğunu unutmuşum, bir tarafa ağırlık verince de böyle oldu üzgünüm." dedim durumu açıklığa kavuşturmaya çalışarak. O da;
"Peki" dedi hala sinirli olan haliyle. Öküz insan bi 'koluna ne oldu ki?' falan der. Böyle düşüncesiz insanlar da var tabi okul çok güzel eğitim yuvası herşeyi öğreniyorsun.
"Bugün ne yapacağım? Mesela seranıza gidip çiçeklerinizle ilgilenebilirim." diye öneride bulundum. Hevesimi belli etmemeye çalışıyorum fakat içimde bir heyecan var tabi.
"Bu sakarlıkla bugün senin seraya yaklaşmana izin verir miyim sanıyorsun. Hem kolun da sakatmış başka bir gün artık" dedi ve bazı aletleri içeriye taşıdı. Bende hayal kırıklığı ile arkasından kulübeye girdim.
"Ama lütfen bari sadece girip gözlemlesem? Azıcık baksam ucundan? Ha? Ha? Ha?" diye çocuk gibi zıplamaya başladım. Biraz gülümsedi gibi oldu ama hayal görmüş de olabilirim.
"Tamam ama beni bekle çatıyı onaracağım sonra beraber gideriz seraya. Seni bu sakarlığın ve sakat kolunla oraya tek başına girip de benim düzenimi altüst etmeni istemem. Çiçeklerim benim için önemli." dedi. Bende şaşkın ve birazda sinirli bir şekilde baktım ona
"Birincisi, tamam sakarım kabul ediyorum ama merak etmeyin çiçeklere karşı çok dikkatliyimdir, valla. İkincisi seraya tek girebilirim merak etmeyin bir kaza olmaz kolum yüzünden hiçbir çiçeğinize elimi sürmeyeceğim. Üçüncüsü ise şuan gerçekten şaşkınım çünkü dünden beri tek tük kelimeler ve üç kelimeyi geçmeyen cümleler kuruyorsunuz. Ve bu kurduğunuz cümle ile sınırınızı aştınız tebrikler." dedim ve baş parmağımı kaldırıp gülümsedim. O da;
"Birinci dediğine cevabım, çiçeklere karşı dikkatli olduğun dünki Gardenya vakasından belli oluyor, tabi. İkincisi bende geliyorum çünkü sana güvenmiyorum. Üçüncüsüne gelecek olursak da sanane. Benim sınırlarımı bilemezsin küçük." dedi tehditkâr bir şekilde.
Ben de yutkundum. Tamam korkmuyorum. Yok ya ne korkacağım hah. Sadece ürktüm. Az buçuk. Baş parmağımla işaret parmağımı birleştirip
"Okey" dedim. O da şaşırdı tabi korkmamı bekliyor tabi. 'Ya sabır' der gibi başını iki yana salladı. Ondan korkmamı istiyorsa yanılıyor. Ben şuana kadar umursamaz, duygusuz ve korkusuz sıfatlarımla gayet iyiyim. Hıh! Neyse o dışarı çıktı ben de Viresia'ya baktım. Daha iyi gözüküyor ama hala iyileşmesi gerek. Bir de serası olacak ne kadar kötü bakmış güzelim çiçeğe. İsmi Can da çiçeğe bi can verememiş. Serada ki çiçekler nasıldır acaba? Gidip bir bakayım Can ne yapıyor. Hatta yardım da edeyim de erken bitirsin serada daha fazla zaman geçirebileyim. Dışarı çıktım ve çıktığım gibi;
"Dur orada. Biraz sağa git sonra da iki adım yürü" dedi tepemdeki Can. Tabi bir kez adımız çıktı sakara. Neyse uzatmadan dediğini yaptım. Zaten demek istediği ondan uzaklaşmamdı. Ben de uzaklaştım.
"Yardım edebileceğim birşey var mı?" diye sordum.
"Şaka mı yapıyorsun? Orada dur ya da içeriye geç otur. Birşeyler içmek istersen dolapta meyve suyu var. Ama sakın bana bulaşma. Hem sen ne anlarsın alet edevattan ki" dedi.
"Hah! Sen öyle san. Matkap, testere, balta, iskarpela, kazıyıcı, tokmak.." diye işaret ederek isimlerini söylüyordum ki
"Tamam anladım. Çok bilmiş. O zaman ordan tokmağı uzat bana" dedi. Ne kadar da nazik(!) söylüyor. İçimden ona söylenerek tokmağı elime aldım. Ona uzatırken
"Tamam dikkatlice kaldır, ağırdır baya. Sakin ol, tamam işte böyle" dedi.
"Dalga mı geçiyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak. Sanki çocuğum ya. Nasıl konuşuyor benimle.
"Hı hı evet" dedi sırıtarak. Ha? Sırıttı. Sırıtınca gözleri küçülüyor. Ağzım açık bir şekilde ona uzattım, şaşkınım. Hem sırıtmasına hem de sırıtınca çok ımm çok 'yakışıklı', bu kelimeyi kullanmayı sevmiyorum fakat bu adam da kullanmazsam haksızlık etmiş olacağım. Ben düşüncelerle
"Allah sahibine bağışlasın" diye transa geçmiş gibi tokmağı uzatırken daldığım düşüncelerle tokmağı düzgün tutamadım ve tokmak hızla ayağıma düştü.
"Ahh!" diye istemeden bağırdım. Can da kızgın bir şekilde merdivenlerden indi ve hemen yanıma diz çöktü. Ben zaten yerdeyim söylemeye lüzum görmedim. Başımı dizime yaslamış ayağımı tutuyorum. Çünkü gerçekten çok acıyor. Can da hemen ayakkabımı çıkarttı ve nasıl olduğuna baktı. Bir yandan da söyleniyor tabi.
"Ya yok ya. Sen cidden sakarın en önde koşanısın. Hatta takıla takıla koşanından. Nasıl beceriyorsun bu kadar sakar olmayı gerçekten anlamıyorum. Dakka bir gol bir derler ya sen de dakka bir gol 3 yani." diye sinirle söylenmeye devam etti. Ben de;
"Ben alışığım etrafımdakiler de alışık da seninle yeni tanıştık. Alışırsın sen de" dedim o ağrıyla zar zor konuşarak. Çünkü gerçekten çok sızlıyor.
"Üzerine basabilecek misin bari?" dedi. Ben de;
"Ta-tabi ki" dedim de hiç sanmıyordum. Ama deneyeceğim. Ayağa kaldırdı beni tek kolumdan tutup sonra kolumu bırakınca ben hoooopp sol tarafa doğru düşüşe geçtim. Yere tam yapışacaktım ki. Can tuttu beni.
"Evet evet yürüyebilirsin tabi" dedi ve beni kucakladı. Ya ama yürüyebileceğimi sanmıştım. Gerçekten. Neyse -_-
Şuan yüzümüz cidden çok yakın. Böyle onu daha çok inceleyebiliyordum. Ona bakarken tam o da bana baktı ve şaşkınlıktan olsa gerek tam kulübeye girerken girişe takıldı ve düştü ve düştüm, yani düştük. Yine. Aynı pozisyon ama bu sefer azıcık ucundan romantik. Tabi buna romantik denirse. Çünkü -nasıl düşünce bu hale geliyoruz ben de anlamıyorum ama- bu sefer gerçekten temas var. Nerede mi? Burnumda. İkimizin de gözleri sonuna kadar açık bir şekilde birbirine bakıyoruz. Şaşkınız.
Şuanda içimde çok farklı bir his peyda oluyor. Ne olduğunu çözecek miyim, çözmek isteyecek miyim bilmiyorum. Ama gerçekten merak ettiğim bir şey var o çatırdayan ses burnumun kırılması mıydı?
"Bir buket çiçek bu ömür, koklasan da solan, saklasan da.."
'Meoİyi okumalar^^

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardenya
Teen Fiction*Kapat gözlerini ve bir aşk hayal et. Hiç olmadın mı? Peki o zaman deneme ve hikayemi okumaya başla. *Bu hikayede kendinizi bulacaksınız. *Sevgiyle yoğrulup size gelen mizah-komedi karışımı bir hikaye. Gül; konuşkandır, susmayı pek beceremez, ağzı...