Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.🎨
16. Bölüm: MONTE KRİSTO KONTU
*Can Gox- Haydar Haydar* (Bu versiyonu 1985'te de varmış gibi yapıyoruz)
Neden bilmiyorum ama kendimi kendi yaşıtlarımdan daha çok yaşlı insanlara yakın hissediyorum. Zaten çocukken de yaşıtlarımla anlaşamazdım pek, oynadıkları oyunları sevmezdim, aptal aptal top koşturmaktan hiç hazzetmezdim.
Ağaca tırmanmayı severdim, yan komşunun bahçesindeki armut ağacından çok armut çalmışlığım var. En sonunda büyükannem uslanmayacağımı anlayıp komşudan utanınca bir kasa armut göndermişti komşuya özür maiyetinde.
Yerimde durmayı da pek sevmezdim, annem çalışayım diye önüme ders kitaplarımı açınca pencereden atlayıp kaçardım çünkü kapıyı üzerime kilitlerdi. Gerçi çalıştığım oda birinci katta ve arka bahçeye bakıyor olmasa nasıl kaçardım, bilmiyorum.
Ama oldum olası beni bir yere hapsetmeye çalışmalarından nefret ediyorum.
Babam beni ders çalışırken değil de arka bahçedeki ağaçların tepesinde aylaklık ederken bulunca çıldırıp müştemilattaki kömürlüğe kilitlerdi. İlk başlarda buna boyun eğmiştim ama sonra bahçıvan Rüstem Amca'nın müştemilat kömürlüğünde unuttuğu çakısıyla tahta kapının kilidini kesip kaçtım.
Babam bunu görünce daha da delirmişti.
O kadar delirmişti ki, "Okumayacak bu çocuk," diye birbirine katmıştı ortalığı. "Daha küçücük bokken anlaşıldı bunun ne mal olacağı, bela olacak bu benim başıma." Sonra da eşyalarımı topladığı gibi beni müştemilata, Rüstem Amca'nın benden üç yaş büyük oğlu Samet'in yanındaki odaya yerleştirmişti.
Böylece daha ilkokul üçüncü sınıftayken evden atıldım. Evin tek oğluydum ama pek de evin tek oğlu gibi büyümedim. Samet benden nefret ederdi. Geceleri korkayım diye yan odadan tuhaf tuhaf, uğultuya benzer sesler çıkartır ya da bana Gulyabani hikâyesini anlatırdı. Korktuğum pek söylenemezdi ama Rüstem Amca herkes uyusun diye müştemilatın elektriğini trafodan kapatınca ve eğer erken uykum gelmediyse bu seslerden biraz ürkerdim.
Annem birkaç defa ağlamış, babamla kavga etmiş ama sonunda ikna olmuştu.
Zengin piçi gibi büyüyecektim de ne olacaktı bir kere, babam söylemişti bunu. Zaten oldum olası da şımarıktım, dedem çıkartıyordu beni tepelerine. Hem ağaç yaşken eğilirdi, zorluk nedir bilmem lazımdı. Bakacaktım mesela Samet'e, ne çalışkan bir çocuk, ne hayırlı bir evlattı. Babasının sözünden çıkmıyor, bir dediğini iki etmiyor, hem okula gidiyor, hem de eve dönünce bahçedeki işlere koşturuyordu. Bunların hepsi babamın sözleriydi.
Hâlbuki Samet ben müştemilata yerleşince bahçedeki bütün işleri bana devretmişti. Eğer yapmazsam geceleri elektriği trafodan keseceğini söylüyordu. Yaşına göre boyu benden daha uzundu, ben trafoya yetişemediğim için ona inanıp dediklerini yapıyordum. İyi de olmuştu aslında, Rüstem Amca'dan çok şey öğrendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR FELAKETİN PORTRESİ
Novela JuvenilHiçbir portre tek bir fırça darbesiyle mahvolmaz. Kendi hayatımın portresinde geçmişimin ve hatalarımın fırça darbelerini görüyorum. Ve görmemek için gözlerimi kapatıyorum.