18. Bölüm: SMYRNA BUTİK OTEL

2.8K 278 842
                                    

BFP'nin en uzun bölümü, hatta neredeyse Çehresiz ayarında. O yüzden lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. 🤍⚕️🎨🌷

İyi okumalar.

İyi okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

18. Bölüm: SMYRNA BUTİK OTEL

*Kemal Sahir Gürel – Gün Doğdu*

*İbrahim Tatlıses – Mavi Mavi*

*Semiramis Pekkan – Olmaz Bu İş Olamaz*

Kendimi bu eve ait hissetmedim hiç. Annem, Rana ve Tuna bazı akşamlar cemiyetin önde gelenlerinin de bayıldığı, önem verdiği temsillere katılırlardı. Öyle akşamlarda evde oturup Bayan Blanche ile sohbet ederdim.

Annem ve Rana kol kola eve döner, cemiyet dedikodularından, yemeklerden ve kokteylden bahsederlerdi; onları ilgiyle dinlerdim ama o cemiyetin içindeki herhangi biri olarak göremezdim kendimi. Gelecekte, saygın ve zengin kocamın kolunda, hatta kendimi bir çanta ya da bavul, belki bir kravat iğnesi gibi hissederek temsillere katıldığımı, zevkle kahkahalar attığımı, kokteylimi yudumlarken çevremdeki insanları dinlediğimi hayal edemezdim.

Sahiden, bir kravat iğnesi gibiydik esasen, erkeklerin yanında şık duruyorsak, güzel ve göz önünde bir evlilik yaptıysak ancak o zaman bir şey ifade ediyorduk insanlar arasında. Belki de bundan tiksiniyordum ben.

Anneme kimse Bayan Claire demezdi mesela, Tuna Bey'in pek sevgili, kıymetli zevcesi derlerdi onun için, gördüğü saygı Tuna'nın soyadından ileri gelirdi. Annem bunca şatafatın içinde bir kravat iğnesinden farklı mıydı?

Değildi.

Belki de bu yüzden evlenmek istemiyordum, belki de cemiyetten bu yüzden kaçıyordum. Bir İran halısıydım ben, kıymetliydim ama kıymetim beni dokuyan ellerden değil, beni seçeceklerden ileri gelirdi.

Ve bu yüzden kendimi hep fazlalık hissettim, cemiyetin içindeki bir kukla gibi hissettim. Ama hiçbirinde, şimdi olduğu kadar fazla gelmedim bu eve.

Yıllarımın geçtiği bu eve sığamadım bir an, varlığım katlanılmaz, can sıkan, pis bir koku gibi yayıldı ayakta dikildiğimiz mutfağın içinde.

Kaçmak istedim, arkama bile bakmadan kaçmak. Engin ve Asude'nin arasında bir ayrık otu gibi gördüm kendimi. Ne çirkindim, ne gereksizdim. Hemen def edilmeliydim. İki aşığın arasındaki karaçalı, Yeşilçam filmlerindeki çirkin kahkahalı, sevgilileri ayıran o kadındım.

Ne işim vardı ki burada?

Yine de, "Hoş geldin Asude," dedim sadece.

Neden ben konuştum ki? Engin konuşsaydı, bir şey deseydi, git deseydi mesela ona, neden geldin deseydi, alıp götürseydi beni, sen geldiysen biz çıkalım deseydi, giriverseydi koluma, bir rüzgar gibi taşıyıp sürükleseydi beni...

BİR FELAKETİN PORTRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin