When I'm down on my knees, you're how I pray

835 90 75
                                    

Bu şarkı Vegas Chanbaek'i için yazılmış.

Çünkü sen benim inancımsın.
Sen yaşam şeklimsin.
Dizlerimin üstündeyken, sen nasıl dua ettiğimsin.

Eve dönmek için tam olarak dört yüz yetmiş virgül dört kilometre gitmemiz gerektiğini biliyordum. Los Angeles'ı özlemiştim. Sehun'un annesi Frezya'yı (aslında adı Rin ama ben ona hep Frezya diyorum), hastane kokan odayı, sürekli ellilerin şarkılarını çalan marketimi ve denizi özlemiştim. Belki eski sevgilim John ve onun kanepeye sıkıştırdığı kokuşmuş çorapları bile. Hayat size en istemediğiniz şeyleri yaptırıyordu. Gitmek istemiyordum ama bunu yapmazsam gururumu ayaklarımın altına alırdım. Hırsızlık yapıyordum ve çok da iyi biri değildim ama beş para etmez bir adam da değildim ben. Daha doğrusu bir milyon dolar ediyormuşum meğer.

Ona çok kızgındım. Park Chanyeol sadece birkaç günde ayaklarımı yerden kesip bana değerli hissettirmişti. Sadece yanında olmak istemiştim ama onun yanında olmak imkansızdı. Aklı sadece paradaydı. Onun hakkında bilmediğim binlerce şey vardı. Ne işle uğraşıyordu, ailesi kimdi, neden böyle olmuştu ve neden sürekli korumayla geziyordu? Park Chanyeol gizemliydi ama ben o gizemi çözemeyecek kadar yorgundum. Sehun otele geldiğimiz yol boyunca beynimi sikti ama hiç konuşmadım. Ona anlatacaktım tabii ki ama önce geçirdiğim şoktan çıkmam gerekiyordu.

"Sana kötü bir şey mi yaptı? Sana tecavüz mü etti yoksa?"

"Neee? Sehun ne diyorsun ya?" Otobüsün içinde çığırdım.

"Ya ama ne yapayım hiçbir şey söylemiyorsun ben de garip garip senaryolar kuruyorum, söyle de rahatlayayım!"

Çok az sırıttım ama sonra Las Vegas'ın parıltılı caddesine doğru döndüm tekrar.

"Ama ben senin-" diye söylendi yine.

Bana şu an istediğini söyleyebilirdi, kılımı kıpırdatacak halim kalmamıştı. Sonunda otele geldiğimizde gece geç olduğu için bir gece orada kalmamızı söyledim ama Sehun istemedi. Kalmak istememekte haklıydı. Birkaç saat önce eşkiyaların saldırısına uğramıştı ve canını zor kurtarmıştı. Eğer Kai olmasaydı şu an en yakın arkadaşım da olmayabilirdi, bu yüzden ona büyük bir teşekkür borçluydum. Yine de Chanyeol'le ilgili hiçbir şey görmek istemediğimden onu da rafa kaldırmayı tercih ettim.

Bana göre biz iki yabancıydık. Birimiz kıştık, birimiz yazdık. Ona aşık değildim ama ona aşık olma yolunda olduğumu biliyordum. Park Chanyeol beni etkilemeyi başarmıştı, ki ben de çok çabuk etkilenirdim. Sehun her zaman benim küçük bir çocuk gibi şeker uzatan genç çocuğa kanacağımı söylerdi. Gerçekten kanmıştım. O güzel, cezbedici, ağız sulandırıcı şekeri gözümü kırpmadan aldığımda gerisinde kaçırılacağımı hiç düşünmemiştim.

Sehun masum masum bana baktığında ona olanları anlattım. "Vay orospu çocuğu," diye başladı tabii sözüne. Otogara doğru yürüyorduk. "Ne demek seni kumarda kullandı?"

"Öyle oldu işte," dedim omuz silkerek.

"Nerden bulaştık biz bunlara, on yıllık stresi iki günde yaşadım gerçekten. Of bak beynim ağrıdı." Gözlerini kapatıp şakaklarını ovuşturduğunda güldüm.

"Çikolatalar sayesinde," dedim üzgünce. Chanyeol beni çikolataları çalarken görmüştü ve yanına çağırmıştı. Bunu hatırladığımda kalbime bir yumru otursa da yürümeye devam ettim.

Anlamayarak yüzüme baktığında hiç ses etmedim. Bir süre yürüdükten sonra "Kai," dedi. "Çok taş adamdı yalnız."

"Tanrım," diyerek güldüm.

Welcome to Las Vegas || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin