Boy You're So Dope, Your Love is Deadly

771 59 72
                                    

Lana Del Rey - Without You

"Kral" lakabıyla tanınan Elvis Aaron Presley'de bir zamanlar benim gibi zorbalık görmüş. Küçükken sessiz ve içine kapanık bir çocuk olarak arkadaşlarının alaylarıyla ve müzik yaptığı için akranlarının da asla başarılı olamayacağını söylemeleriyle büyümüş. O buna rağmen bir dünya starı olmayı, kendini inşa etmeyi başarmış. Favorili saç kesimiyle tanınmış, yaptığı müzikle, oynadığı filmle ilham veren Elvis trajik şekilde öldüğünde yalnızca 42 yaşlarındaymış. Ama ondan geriye kalan şey ise arkasında bıraktığı unutulmayan sözleri, müzikleri ve filmleri olmuş. Demiş ki; "Şarkısız bir gün yaşanmış değildir. Yaşamınızda müzik yoksa arkadaşınız da yoktur. Şarkısız yolculuk bitmez."

O yüzden içimde bir Elvis var. Bana ilham veriyor, diyor ki, "Sadece sen bu dünyanın daha parlak olmasını sağlayabilirsin." Onun gibi Kral olamam ya da muhteşem yetenekli değilim şarkı söylemeyi bilmiyorum ve benim bu hayatta iyi olduğum bir şey yok. Sadece yaşıyorum. Sehun için, Frezya için. Elvis bunları biliyor beni dinliyor, arada bana en sert sözleriyle kafama vura vura anlatıyor bazı gerçekleri, arada beni cesaretlendiriyor. Yalan söylersem içimi yiyor ya da mutlu olunca benimle gülüyor.

Park Chanyeol henüz soğumuş sudan beni kolları arasına aldığında "Siktir," dedi Elvis. "Here we go again."

Kolları arasında küçücük ve ıpıslaktım. Beni indirip üzerime büyük bir bornoz örttü ve odada beklememi söyledi. Az önce birbirimizi deli divane öpmüştük. Kafam bulanıktı ve hâlâ güven konusunda tedirgindim. İpleri hemen eline verdim mi diye düşünüyordum. Yatak odasına gidip italyan mimarisiyle dizayn edilmiş krem rengi örtülü yatağa oturdum.

Üşümüyordum sadece çırılçıplak olmak garip hissettiriyordu. Birazdan ne yapacağımızı düşünürken karnım guruldamıştı. En son yemek yememizin üstünden baya geçmişti ve ben yorgun hissediyordum. Chanyeol belinde havluyla, altın rengi teni ve kırmızı saçlarıyla geldiğinde odanın giriş kapısını açtı ve içeriye bir kat görevlisi girdi. Siyah beyaz siutiyle önünde taşıdığı sürülebilir masayı tam odanın ortasına bıraktıktan sonra Chanyeol koltuğun üstündeki pantolonun cebinden ona bahşiş vererek gönderdi.

Sanırım o da acıkmıştı bu yüzden hiç beklemeden masanın üstündeki demir kapağı açarak şu an aklımdan en çok geçen şeyi gözler önüne serdi. İki dehşet lezzetli görünen hamburger. Hiç beklemeden bornozu giydim ve o sırada tepsiyi yatağa getirdi.

"Hamburger seviyorsun sanırım, gözlerin parladı resmen." Gülerek yanındaki patateslerden ağzına attı. 

Kafamı salladım. "Bayılıyorum demek daha doğru olur, McDonalds özellikle çok severim."

"İstersen McDonalds söyleyelim," dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. "Ah hayır bay Park şu an hiçbir şeyi bekleyemem." Tabaktaki hamburgeri elime alıp kocaman bir ısırık aldığımda lezzet şöleniyle birlikte onun da midesine indirmesini izlemek keyifliydi.

"Bize ateş edenleri buldunuz mu?" Ağzımın kenarına sos bulaşmış olmalı ki parmağıyla alıp ardından ağzına götürüp emmişti.

"Sanırım geçen sefer seni almak isteyen adam," dedi. Beni masaya bahis olarak koyduğu zaman aklıma düşerken sinirlerime hakim olmaya çalıştım. "Kaybetmeyi sevmiyor anladığım kadarıyla. Bu hafta şirketle uğraşmam gerekiyor o yüzden seni eve götüreceğim. Ardından gece hayatımıza devam edeceğiz."

Welcome to Las Vegas || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin