11. Bölüm

1.5K 132 29
                                    

Harem binasının önünde dikilirken yanımdaki ağaya gülümseyerek baktım. Has bahçeye giriş yaptığımızdan beri bana eşlik eden bu harem ağasının adı Sümbül'dü. Cihangir ondan çok bahsetmişti annesinin uzun yıllar yanında olan bu ağa sarayın ve özellikle haremin işleyişini avucu arasındaymış gibi biliyordu.

"Sümbül ağa?" 

"Buyurun Aysima hatun." melodik çıkan sesi bu taş duvarları bile canlandırınca daha geniş gülümsedim. Farklıydı, davranışları, ses tonu, bakışları her şeyi ile ilgi çekiyordu. "Başıma gelen kazadan sonra Hürrem sultanımız nasıl tepki verdi? Çok mu kızdı, zira artık çocuk değiliz kendimiz dikkatli olmalıyız biliyorum lakin-"

"Sakin olun Aysima hatun, Hürrem sultanımız kızmadı aksine çok endişelendi ve üzüldü emin olun şu hayatta en çok ailesine değer verir, onlardan güç alır. Kendiniz de göreceksiniz kızmadığını."

Laf arasında kapı ağaları kapıları bize açarken biz konuşarak koridorlarda dolaşmaya başladık. Taşlık denilen alandan geçerken haremin cariyeleri kıkırtılar eşliğinde büyük ahşap kapıya doluştu. Yerimde durup dik bir tavırla onlara göz gezdirince hepsi gözlerini kaçırıp, belki de Sümbül ağanın otoritesi ile susup selam verdi. 

Sümbül ağa eli ile kızların olduğu alanı işaret edince önden ilerlemeye başladım. Cariyeler iki yana ayrılıp eğilip selam vermeye devam ettiler. Aralarından benden küçük ve büyükler de vardı bir çoğu buraya padişah için gelse de diğer kısmı harem de ders alıp statüsünü yükseltmek için kendi isteği ile geliyordu. Burada aldıkları eğitimin ardından isteyen Enderûn'dan bir bey veyahut sarayın ve payitahtın politik sistemi için bir paşa ile evlenebilir hayatına devam edebilirdi. 

Hürrem sultanın dairesine bu taraftan gitmemizin bir diğer nedeni benim varlığımı hareme yeniden duyurmaktı. Hanedanın gelini...

Koridorlarda dolaştıkça sanki yolumuz birbirine dolanıyordu. Sarayın taştan duvarlarında yankılanan seslerimiz bize varlığımızı bir şiir gibi okurken kendimi çoktan Valide sultan dairesinde buldum. İçeri attığım adımların ardından kırmızı sedirlerde oturan Hürrem sultanı gördüm. Kızıl tutamları topuzundan aşağı sarkarken başındaki göz kamaştırıcı taç onlara ahenkle uyum sağlıyor elmasları saçlarının arasında sallandırıyordu.

Hürrem sultanın karşısına geçip ona selam verdiğimde gülerek eli ile bana gel işareti yaptı. Yanına ilerledikten sonra uzattığı elini tutup öptüm. Beni elimden tutup yanına oturttuğunda baştan aşağı süzüp "Daha iyi misin?" diye sordu. 

"Çok şükür sultanım daha iyiyim."

"Alâ, bunu duyduğuma sevindim zira hepimizi çok endişelendirdiniz Aysima. Haberi aldığımız gibi neye uğradığımıza şaşırdık ya sana daha kötü bir şey olsaydı? Lütfen bir dahaki sefere kendine dikkat et."

"Haklısınız sultanım, daha dikkatli olmalıydım lakin kaderimde yazılıysa yapacak bir şeyim yok. Olması gereken oldu belki de.. Sizleri endişelendirdiğim için büyük bir hüzün içerisindeyim sultanım."

Avuçları arasındaki elimi okşayıp başını hafifçe yatırdı. "Tamam artık geldi geçti. Geçmişte takılı kalmaya lüzum yok değil mi? Bundan sonra şimdiye ve ileriye odaklan."

Başımı olumlu anlamda sallarken gülümsedim. Hürrem sultan derin bir iç çekip bakışlarını benden çekti ve köşede bekleyen kalfaya göz işareti ile bir emir verdi. Kısa sürede içeri sandıklar ile ağalar girince anlamayarak olan biteni izledim.

"Bunlar sizin yeni sarayınız için hususi olarak seçtiklerim. Tabii bu buzdağının görünen yüzü diğer kısmını çoktan sarayınıza gönderdim. Umarım beğenirsiniz."

"Çok incesiniz sultanım, teşekkür ederiz. Büyük bir sevinçle kullanacağız zira hepsi birbirinden güzel." 

Altın, gümüş, porselen ve bir çok değerli maddeden yapılan süs eşyaları, tabaklar, bardaklar gibi onlarca türde eşya vardı.

Önümüze bırakılan aynaya hayranlıkla bakarken Hürrem sultanın geçmişi hatırlar gibi buruk bir gülüş ile yansımamızı izledi. "Bundan yıllar evvel.. Başta çok yakın bir dostum yıllar sonra düşmanım olan Hatice sultan ile sevdiğimiz adamlara hediye almak için gittiğimiz sedefkar ve aynacının yerde bir ayna almıştım Hünkarımıza. Bir sırrı olan ayna."

Merakla başımı ona çevirdim. "Nedir sırrı?"

Hürrem sultan dudaklarını ıslatıp başını eğdi ve gülüşünü sakladı ama kısa süre sonra o efsunlu gözleri ile aynadaki yansımadan bana baktı. "Baktıkça beni görmesi. İşte sırrı buydu."

Tüylerimin ürperdiğini hissederken bu gözlere baktıkça bakası geliyordu insanın. İçine çekiyordu ama öyle bir kuvvete sahipti ki karşı koyamıyordun. 

Ayna önümüzden alınırken yeniden ona döndüm. Yüzündeki sevecen gülümseme ile önümüze servis edilen şerbet lokmaları işaret edince gülümseyerek ona eşlik ettim. Saatler boyu havada sudan muhabbet ettikten sonra bana gitme vakti gelmişti. 

Hürrem sultan ile vedalaştıktan sonra selam vererek dairesinden çıktım ve en başından beri bana eşlik eden sümbül ağa ile koridorlarda ilerlemeye başladım. 

"Sümbül ağa!" İleriden yaklaşan kalfa ile duraksarken kalfa bordo elbisesini tutarak karşımıza geçti ve eğilip selam verdi. 

"Hayırdır Ayşe kalfa nedir bu telaşın."

"Nurbanu hatun ile Yasemin hatun haremde olay çıkarttı yetiş vallahi Hürrem sultanın kulağına giderse yanarız! Şehzadeler de has bahçede dönmeleri an meselesi." Kadın bülbül gibi ötünce şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Olaylar olaylar.

"Yahu bunlar yeni yetme cariye de değil ki ne olayı Ayşe! Şehzadelerin haremi başımıza bela açacak demiştin de inanmamıştım hay şu işe! Aman! Aysima hatun, siz bizi mazur görün hemen bir kalfa ayarlayacağım size avluya kadar eşlik etsin."

"Lüzumu yok Sümbül ağa, hatta ben has bahçeye şehzadelerin yanına uğrayacağım siz de olayı halledersiniz." Onlara yardım ettiğimi anlamaları ile ikisi de minnetle bakıp eğildi ve koşarak uzaklaştı.

Has bahçeye çıkan koridoru bulunca hatırladığım kadarıyla ilerlemeye başladım ve sonunda kendimi sarayın kapısında buldum. Kapı ağaları kapıları açtıktan sonra bana yol verince kendimi bahçeye atıp etrafta göz gezdirerek ilerlemeye başladım.

Kulaklarımı dolduran kahkaha seslerini takip ederken kendimi bir çardağın yanında bulunca içeride oturan dört şehzadenin bakışları beni buldu. Gülümseyerek selam verdiğimde Cihangir gülümseyerek bana baktı.

"Hoş geldin Aysima."

"Hoş buldum şehzadem, Hürrem sultanımız beni davet etmişti bende dönmeden size uğramak istedim. Umarım yanlış bir vakitte gelmemişimdir." Şehzade Mustafa tebessümle bizi izledikten sonra lafa girdi. "Aksine, bizde tam sizin izdivacınızdan konuşuyorduk. Şunun şurasında bir ay bile kalmadı."

Düğünün yaklaşmasını hatırlatması ile heyecanım artmıştı. Yanaklarım kızarırken Cihangir yanını işaret edince usulca yanına oturdum. Muhabbetlerine fazla katılmasam da dinlemiş arada bende düşüncemi belirtmiştim. Saatler sonra öğlen yemeği vakti gelince hep beraber bahçede yemek yemiştik daha sonra bize Hürrem sultan eşlik etmiş tatlıları beraber yemiştik. Onlarla beraber vakit geçirdikçe daha çok alışıyordum. Hanedanın bir parçası oluyordum..

Şehzade CihangirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin