4. Bölüm

2.5K 176 201
                                    

Tatlı bir lokumu dudaklarıma alır gibi hissettiğimde bir anlığına gözlerimi açtım ve kapalı gözleri ile dudaklarımı keşfe çıkan Cihangir ile karşılaştım. Heyecandan kalbim tekleyince bir anlığına nefes aldım ve onun gözlerinin açılışını izledim. Nefesi nefesim olmuş ciğerlerimde çiçek açtırırken dudaklarımda bir orman filizlenmişti. Kokusunu içime çekebildiğim kadar çektim ve kokusunu her duyduğumda ruhum tarifsiz bir huzura yelken açtı. 

Titreyen aciz vücudum ağaca dayanmış onun kolları arasında ayakta duruyordu. Uzaktan onu hiç tanımadan bakan birisi bu kadar güçlü olabileceğine ihtimal dahi vermezdi. Benim boyuma nazaran uzun boyu ve kaftanları ne kadar belli etmese de yapılı bir vücudu vardı ama o sanki bilerek fazla giyinip bedenini ve sırtını saklıyordu. Onu o kadar iyi anlıyordum ki aklımda en ufak bir soru dahi yoktu bu konu hakkında. Kendiyle barışık olması için daha ilerleyecek çok yolu vardı. Çevresine, en yakınlarına bile kendini iyi ve mutlu gösterip onları buna inandırmıştı. Artık kendi ailesi bile onun içindeki fırtınayı görmüyordu.

İçindeki buhran, acı ve sonu olmayan düşünceleri bir çığ olmuş önüne geleni yıkıp soğukluğu altına esir alıyordu. Hele gözlerine yansıttığı isyanı... İçimi yakıp kül ediyordu. Herkesin bir acısı, korktuğu vardı onun kadar derin olmasa da benim de vardı. En derinimde gizlediğim benim bile unuttuğum...

Alınlarımız aynı kaderlerimiz gibi bir olduğunda dudaklarımı bir boşluk kapladı. Yüzümün önüne düşen bir tutam saçı Cihangir yavaşça kulağımın arkasına bıraktığında parmaklarını yanağımda hissettim. Yumuşak dokunuşları çenemi bulunca başımı yavaşça kaldırdı ve beni yeniden hayata döndürecek dokunuşu yaptı. Dudaklarını bir açlık ile öptüğümü fark ettiğim an yerin dibine girmek istedim. Bu kadar belli etmemeliydim! Onun için yanıp kül olduğumu anlaması an meselesiydi. Omuzunda olan elim düşüncelerime inat onun saçlarına çıkınca başını olabildiğince kendime çektim. Boynunda dolanan parmaklarım onu bir taş gibi kaskatı yaparken bir anlığında şah damarını hissettim. Keşfe çıkmış gibi o damarı ellerken dudakları arasından bir inilti kopuverdi. Bedenini bana daha çok yaslayınca ellerimi geri omuzlarına indirdim ve ona ayak uydurmaya devam ettim. 

Dakikalar sonra genç adam benden uzaklaşırken kollarını sırtıma sarıp beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Bu sıcak sarılma ile olduğum yerde yok olurken o benim boyuma ulaşabilmek için bana doğru eğildi ve çıplak boyunlarımızı birbirine değdirdi. Bu tarifsiz bir histi.. Alev alev yanan iki tenin birbirine değmesi. Onun kolları arasında kendimi hiç olmadığım kadar güvende ve huzurlu hissederken bunun bir ömür boyu devam edebileceğini bilmek beni dünyanın en mutlu insanı yapmıştı.

Ondan yavaş yavaş geri çekilirken gözlerimi istemsizce kaçırdım ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Cihangir ellerimi tutup göğüs hizama kaldırdı ve verdiği yüzüğü incelemeye başladı. Kaçamak bir hareket ile onun yüzüne baktığımda yüzünde masum bir gülümseme ile karşılaştım. Dudakları yavaş yavaş hareket ederken gözleri gözlerimi buldu. Parlayan hareleri gökteki yıldızlara benziyordu adeta. "Sana tahminimden çok yakışmış.." dudaklarından dökülen bu efsunlu sözleri yüzümde güller açtırmıştı.. Demek beni hayal etti.

"Çok güzel bir hediye Şehzadem, teşekkür ederim." tek nefeste söylediklerimden sonra bana daha geniş bir şekilde gülümsedi ve mırıldandı. "Nişan yüzüğün.." emin olmak istercesine yeniden gözlerine baktım "Ne?" "Müstakbel zevcem olduğunu unuttun mu yoksa?" "H-hayır." kekelemem ile nefesimi tuttum. Konuşmayı unutmuştum sayesinde. 

Bahar rüzgarı etrafımızda dört dönerken biz sessizliğe boğulmuş yeni yeni yeşeren ağacın dalları altında duruyorduk. "Aysima.." adımı sanki bir şiir gibi fısıldadığı an içimde bir yerlerde bir ateş yandı. Karnıma dolan kramplara anlam vermeye çalıştım ama başarısız oldum. Alt tarafı bana seslenmişti.. Neden bu kadar etkilendim? Melodik sesini yeninden duymak için bende ona ayak uydurdum. "Cihangir." adını zikrederken kendimden o kadar emindim ki bir an o ses tonunun bana ait olup olmadığına inanamadım. Cihangir'in yüzündeki tatlı tebessüm tehlikeli bir gülümsemeye dönerken bakışları hızla inip kalkan gerdanlığıma indi. 

Şehzade CihangirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin