Not: Biraz cinsellik içeren bir bölüm.
Duştan yayılan kadınsı kokuyla, gezindi odanın içinde. Etrafında gözlerini gezdirdi ve gergin bir halde oturdu yatağa.
Çıplak olan ayakları üşüyordu, açık teninde gezinen soğukla ürperdi. Heyecan duygusuna kapılan bedeni titriyordu, kendini sakinleştirmeyi denese de bir türlü başaramıyordu. Derin derin solduğu nefesle aklında bu gece ne yapması gerektiğini düşünüyordu. İçinden bir ses o gelmeden üstündekilerden kurtulması gerektiğini tekrar tekrar söylüyordu. Narin vücut hatlarını ortalığa sergileyen gecelikle kendini satılık kumaş gibi ortaya attığını düşünüyordu. Aslında tek istediği ona kadın olabileceğini kanıtlamak, ebediyen böyle yaşayamazdı. Belki bir adımda bulunsa o da bir adım yaklaşırdı?
Belki de ilk adımla her şey değişirdi? Her ne kadar çabalasa bile... O bir adım gelmedikten sonra ona gitmek neye yarardı ki. Nefretle püskürdüğü sözler, yediği acı dolu darbeler gitmezdi. Sarılsa bile geçmezdi artık. Yüreğine yediği tokatlarla nefes almak bile zor geliyordu, gitmek istese de evlilikten kaçamazdı. Yolun sonu ölüme gidiyordu... Aşk denilen şeyden haberi bile yoktu, sevilmemişti ki hiç.
Ellerini bacaklarında dolaştırdı. Hafif açık renkteki teninin bir kısmını kaplayan gecelikle daha olgun duruyordu. Utancından kızaran al yanaklarıyla daha da güzelleşmişti, ayağa kalkarak makyaj masasına doğru çekingen adımlarla yaklaştı. Masadan aldığı kırmızı ruju dudaklarına ufak ufak basarak sürmüştü, bir birine sürterek tüm dudaklarına dağıttı. Titreyen ellerle aldığı ruju geri koydu yerine, kendine hakim olamıyordu. Korku denen duygu onu ele geçirmişti... Aynadaki üzgün yansımasına baktığında kendi güzelliğini ilk kez fark etmişti.
İnce beliyle, o belinden aşağı doğru inen kıvrımlı dolgun kalçalar... Beğenir miydi? İster miydi, onu kadın olarak görür muydu, hüzünle eğdi başını. Parmak uçlarını masada gezdirdi. Neden önemsiyordu ki? Mecburiyetten yapmıyor muydu bunu. Doğru ya, mecburiyetten.
Mardin gibi bir yerde kendini kanıtlaması gerekiyordu değil mi. Her evlenen kız gibi o bembeyaz çarşafı bir kaç kan damlasıyla süsleyip göstermesi gerekiyordu değil mi (!) Bir ağa gelini... Çok büyük bir olaymış gibi. Köylünün diline dolaşacaktı, tıpkı o gece de olduğu gibi. Çağanın onu en mutlu olması gereken günde bırakması gibi! Açtığı yaraları daha da derine kestiği gibi... Ah, neden uğraşıyordu ki?
Gözlerini ahşap parkede gezdirerek, cam kenarının yanına yanaştı. Gökyüzünün mavi tonlarıyla boyanmasıyla kendini kaybetmişti, suskun ve isteksiz bir tavırla beklediği adam gelmek bilmiyordu sanki. Kollarını göğsünün altında birleştirdi. Gelmemesi daha mı iyiydi?
Ne çabuk geçmişti onca zaman, onca vakit. Gözlerini hâlâ alamamıştı gece mavisinden. Parlayan yıldızları tek tek sayıp durdu, imkansızı başarma isteği artıkça daha da saydı. Gelmedikçe... Daha da saydı o pırıltı tanelerini. Bilmiyordu, ne derdi vardı? Neden hüzünlüydü bu gece.
Gelmeyişi kalbini sızlatıyordu. O kadar nefret ediyormuş demek ki, eve bile gelmeye tenezzül etmedi. Bakışlarını pencereden ayırıp komodinin üzerinde duran telefona odaklamıştı, ne arayan vardı nede onu arayası. Arasa bile ne diyecekti, ne anlatacaktı hatta ne soracaktı?
Kim bilir neredeydi, kiminleydi. Gelmediğine göre kendine bir eğlence bulmuştu. Geri çekildi, bu geceliğe ihtiyacı yoktu... Çıkarmak bir yana, halen üzerinde kalmasını istedi. En azından bir süreliğine kendini istenen bir kadın olarak hissetmek istedi, gelmeyecekti. Saatin daha da ilerlemesiyle bundan emin olmuştu, derin bir ah çekerek beyaz yatak örtüsüyle sarılan yorganı kaldırdı. Zorlukla attı kendini o kalın sıcak yorganın altına. Yatağın sağ tarafında yatmayı alışkanlık haline getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asel
General FictionKüçücük bir bedeni nasıl sığdırdılar beyazlar içine? Oysa kendi halinde saf ve naif dünyadan kopuk bir kızken, koskoca konağa nasıl sığdırdılar? Her yeri intikam kokan bir adamın ruhuna işleyen kız... Hayat fazlasıyla Asel kokuyordu. ❝Madem ki sen...