Merhabalar. Uzun bir süre kendime ara verdikten sonra ve okulumun sonunda bitmesiyle (diplomamı aldım!) rahatladım. Bundan önceki (düzenlemeden önceki) bölüm hiç boşuma gitmedi ve hiç var olmamış saymak istiyorum. Keyifle okumanızı diliyorum.
*
Karanlıkta yürürken gölgen biIe senin ile değiI!
*
Asel, Ateş Miranlı adını ilk kez kahvaltı masasının yanında kaynanasından işitmişti. Orada olmasının nedeni kahvaltı yapmak değildi, sadece odaya hapis olmaktan sıkılmıştı. Yani kısacası artık çekingen bir kız olmak istemiyordu. Nazikçe çatalına batırdığı siyah buruşmuş zeytini ağzına atarak çiğnedi, konuşulanları dinlemiyormuş gibi yapsa da bir kulağı kaynanasın da diğer kulağı ise kocasındaydı.
"Bu nasıl olur?" Dedi masanın en baş köşesinde oturan adam. "Nereden açıldı yine bu konu."
"Anne, ağabeyimden bahsetmeyi bırakır mısın artık." Dedi Çağan sinirle. "Daha da berbat etme kahvaltımızı."
"Ne dedim ki oğul?" Başını tabağından kaldırıp çay bardağını dolduran Asel'e baktı. "Doyur karnını kızım, sadece zeytin yiyerek olmaz ki."
Asel merakla başını kaldırdı. Bir şey demeden kahvaltısını yemeye devam etti. "Ateş geliyor mu cidden?" Dedi az önce konuyu kapatmakta ısrarlı olan adam. "Evet?"
"Bu konakta da hiç huzur kalmadı."
"Ne demek istiyorsun Ahmet bey?" Ahmet ağa kaşlarını çatarak, burnunu kırıştırarak karısına baktı. "Oğlun gelince anlarsın Züleyha." Dedi evin ağası. Hemen kalkıp oradan uzaklaşmaya niyetlenmişti Çağan, en sevmediği konuydu.
"Nereye oğul?" Dedi zümrüt yeşili şallı kadın. "Daha bitirmedin kahvaltını."
"Doydum." Dedi Çağan mendile uzanıp ağzının kenarlarını temizleyerek. Gözünün ucuyla yemeğiyle oynamaya devam eden karısına baktı. Kalkmaya hiç niyeti yoktu sanki. "Asel, kalk beraber çıkalım." Asel başını salladı. Utanmıştı. "Tabi..." Bir an için tereddüt etti. Şirkete gitseler bile ne yapacaktı orada sadece oturup Çağana bakmaktan başka. Zaten dün kaptırdığı mektuptan bir türlü bir haber çıkmamıştı.
Ne Çağan okumuştu ne de okutturmuştu. "Tamam, eğer canın istemiyorsa. Unut gitsin."
"Git kızım, git." Dedi Züleyha hanım atılarak.
Asel ayağa kalkarak kocasının peşinden gidiyordu. Konağın giriş kapısının yanında duran ayakkabılıktan hafif kalın topluluklarını alarak ayağına geçirdi. Askılıkta asılı olan siyah montu alarak kocasına doğru gitti, tuttuğu ceketi kaldırarak kocasının giymesine yardımcı oldu. Kırmızı renge boyanan yanaklarını saklamakta zorluk çekiyordu. İlk kez sanki kocasına karılık yapıyordu -beraber oldukları geceyi saymazsak- bir an ne yapacağını bilmeyen Çağan kadının elini tutmak istiyordu. Fakat yanlış anlamasından korkmuştu. Kapıya yönelip kapıyı açmasıyla peşinden yavru kedi gibi dolanan kadınla konağın giriş kapısından çıkmıştı.
Konağın bahçesini yarılayan çift, sesini bile çıkarmadan peş peşe yürüyorlardı. Bu durumda en çok çekinen ufak adımlar atan Asel, heyecandan deliler gibi çarpan kalbine söz geçiremiyordu. İlk kez kocasının şirketine gitmenin verdiği endişeyle elleri terlemişti, acaba onu orada gören anlar mıydı? Çağanın karısı, Asel Miranlı olduğunu. Ya da Çağan söyler miydi 'benim karım' diye?
Kafasını karıştıran sorulardan ona arabanın kapısını açan adamla kurtulmuştu. Sürücü koltuğunda yerini alan Çağan kemerini bağlamakla meşguldü, aynı esnada kemerini yerine sabitlemeye çalışan Asel'in eline dokunmuştu. Teni tenine değen kadına bakarak utancını bastırmaya çalıştı, muzipçe ve çekinerek gülen Asel elini çekerek önüne doğru bakmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asel
General FictionKüçücük bir bedeni nasıl sığdırdılar beyazlar içine? Oysa kendi halinde saf ve naif dünyadan kopuk bir kızken, koskoca konağa nasıl sığdırdılar? Her yeri intikam kokan bir adamın ruhuna işleyen kız... Hayat fazlasıyla Asel kokuyordu. ❝Madem ki sen...