"Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı."
Nazım Hikmet
Bu hayatta çok şey kaybetmişti; biri annesi, birisi hayalleri. Diğeri ise belki de bir gün karşısına çıkacak, nasip olacak sevdiği.
Şimdi ise karnında bir can taşıyordu. Kendi canından aldıkları canın yerine koyulmuş bir can. Hayat ne kadar da acımasız geliyordu bu minik kalpli kadına.
Yüreği kadar saf, gözleri kadar derindi. Sevgisiz geçirdiği günleri saymasak bile annesiz geçen günlerini kim ödeyecekti? Kim verecekti bunun hesabını...
Yattığı buz gibi soğuk yatakta kıvranırcasına hareket etti. Az büzülerek yattığı nevresim takımı kırışmıştı, Ateş'in odasında yatmadığının farkındaydı. Sadece gözlerini açmaktan korkuyordu, açmak istemiyordu artık gözlerini.
Sadece Çağan değil; kendisi de suçluydu. Hemde o kadar çok fazlaydı ki suçu. Kalbi sıkışıyordu yada bir çarpıntıya neden oluyordu. Hamilelikten mi bilmiyordu ama karnında sanki bir şeylerin attığını hissediyor ve duyuyordu. Bebeğinin varlığının farkındaydı, elleri yavaşça karnına kaydı.
Hafif hafif okşadığı karnıyla yüzünü kırıştırdı. Midesi bulanıyordu her an midesindeki artıkları boşaltmaya hazırdı sanki, derin bir nefes alarak kusma isteğini azaltmaya çalışıyordu.
Ağır ağır aralanan gözleriyle, koluna deyen sıcaklığı fark etmişti. Tam yüzüne doğru gelen ılık nefes durmadan suratını okşuyordu. Gözlerini bir kaç kere kırpıştırdı, yanında ki adamı tanıyamıyordu. Sırtını döndü bir hamleyle, zorlukla kaldırdı kendini.
Daha fazla tutamadı kendini! Banyoya daldığıyla kafasını tuvalete gömdü. Midesinden ağzına dolan o iğrenç artıkları tükürdü. Hepsini kusuyordu artık.
Zaten fazla bir şeyler yememişti. Kendini kasarak zorlukla boşalttı, sırtında hissettiği elle irkilmişti.
Narin ve kalın bir sesle iyi olup olmadığını soruyordu. Bir süre öyle durduktan sonra başını kaldırabilmişti fakat çok uzun süre bu şekilde tutamayacağından emindi. Yorgundu, bebekten kaynaklanıyordu diye düşündü.
Çağanın şaşkın, bir o kadar anlamsız bakışlarından dolayı hamilelik hakkında bir şey söylemeyecekti. Karnı belli olana kadar Ateş'ten başkası bilmeyecekti bunu. En iyisi buydu! Çünkü bu Miranlı aşiretinde - ailesinde kimse torun'u hak etmiyordu.
Kandemir ve o çirkef karısının çocukları olmuyordu, bu onu o kadından üstün yapsa da susacaktı.
"İyim." Diyerek mırıldandı kendini kasarak. Dudaklarından dökülen tek kelime buydu çünkü konuşmak istemiyordu. Çağan zaten ona destek olmayacaktı, o yüzden buna gerek yoktu.
Doğrularak kalktı ayağa, banyonun lavabo kısmına yanaşarak yüzüne bir iki su çarptı. Ağzını silerek temizledi, şifona bastı. Omuzuna çarparak kendini banyodan dışarı attı. Bu hareketinden dolayı Çağanın soğuk tavrını ateşleyebilirdi ama umurunda değildi.
"Neyin var senin." Dedi sakin bir ses tonuyla. Alt dudağını kemirdi.
"Hiç bir şeyim yok,"
"Seni aldattığımı düşünüyorsun değil mi." Sakağını kaşıdı, yanlış biliyordu.
Oysa kadın bu sözleri hiç takmadan tekrardan yatağa girmişti. Yorganın altına vücudunu attı ve dönerek yorgana sarıldı.
"Senden önce olan bir şey için beni suçlayamazsın Asel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asel
General FictionKüçücük bir bedeni nasıl sığdırdılar beyazlar içine? Oysa kendi halinde saf ve naif dünyadan kopuk bir kızken, koskoca konağa nasıl sığdırdılar? Her yeri intikam kokan bir adamın ruhuna işleyen kız... Hayat fazlasıyla Asel kokuyordu. ❝Madem ki sen...