Yazardan:
Milat Holding'te yine yoğun bir iş günüydü. Herkes etrafta koşturuyor, işlerini yapmak için uğraşıyorlardı. Holdingin sahibi ve yöneticisi olan Hakan Varol, yine bir toplantıdaydı. Hakan Bey, kızını magazinlerden ne kadar uzak tutmak istediyse de muvaffak olamamıştı. Sonuçta Türkiye'nin seksen bir ilinde de holding zincirleri vardı ve kızıyla bir araya geldiğinde etraflarını hemen magazinciler sarıyordu. İnsanlar ne kadar çok meraklıydı gerçekten. Başkalarının hayatlarını özel veya değil farketmeksizin onların rahatsız olup olmayacağını düşünmeden, resmen hayatlarının her bir dakikasını, saniyesini izliyorlardı ve bundan da hiç sıkılmıyorlardı. Hakan Bey de her defasında bunun sıkıntısını yaşıyordu. Her defasında nereden çıkıyorlardı böyle bilmiyordu ve bu durum gerçekten hoşuna gitmiyordu. Kendi açısından bir sıkıntısı yoktu ama biricik kızının bu kadar göz önünde olması ve tanınması canını fazlasıyla sıkıyordu. Kızının da bu durumdan hoşnut olmadığını biliyor ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Holdingine adını verdiği, gözünden sakındığı kızı Milat; dışarı çıkacağında, magazincilerle karşılaşmamak için kılık değiştirmekten bu işte ustalaşmıştı. Gerçi bu onun işine gelmişti. Çünkü babası Hakan Bey her ne kadar bilmese de o bir bordo bereliydi, daha atanmamıştı ama sınavları yüksek puanlarla geçmiş ve mülakatlarda da geçer not almıştı. Vatanına olan aşkı ve üniformaya olan hayranlığı onun bu mesleği kendisine hayat felsefesi yapmasına yol açmıştı. Onun için bu bir meslek değil her şeydi, her şeyiydi. Hayatının merkezine onu almıştı. Babasına bu şanlı ve atalarının emaneti olan mesleği seçtiğini söylemeyi çok istemişti ve hâlâ da istiyordu ama babasının bunu öğrenirse kıyameti koparacağını ve bu mesleği yapmaması için ne olursa olsun buna engel olacağını bildiği için ona Amerika'da dil öğretmenliği okuyacağını ve sadece izin günlerinde gelebileceğini söyleyerek babasının ondan şüphelenmesine ve hayallerini gerçekleştirmesine, mesleğini icra etmesine engel olma çabasını bertaraf etmişti.
Babası Hakan Bey, neden olduğunu bilmese de ona hiç vatanından, vatanına aşık askerlerden bahsetmemiş ve onu yurt dışında bunlardan uzak tutarak büyütmüştü. Yani en azından Hakan Bey öyle sanıyordu. Yurt dışında da şimdi de hâlâ yanında olan, ona bakan, aynı zamanda süt annesi olan ve onu büyütüp bir vatan âşığı olarak yetiştiren Firuze Hanım da tam bir vatan âşığıydı ve Milat'ı da babası Hakan Bey'in haberi olmadan, annesinin yokluğunu hissettirmeden tam bir vatan sevdalısı olarak yetiştirmiş, büyütmüştü. Bu o kadar zor olmamıştı çünkü Milat onu çok seviyor ve her dediğini can kulağıyla dinliyordu. Ayrıca işleri nedeniyle çoğunlukla kızından uzak olan Hakan Bey'in de bunlardan haberi olmaması işlerini kolaylaştırıyordu. Hakan Bey'in neden Milat'a vatanından, vatan aşkından bahsetmediğini çok iyi biliyordu kırk yıldır yanlarında çalışan Firuze Hanım. Ancak bu küçük kızın bundan -vatan aşkından- mahrum olmasını istememişti. Hiç bir zaman onun asker olacağı aklına gelmemişti ama oğlu ve aynı zamanda Milat'ın süt kardeşi olan Eymen gibi asker olması onu çok gururlandırmış ve mutlu etmişti. Yine de onlara bir şey olacak diye ödü kopuyordu.
Milat yıllar sonra Türkiye'ye dönmüş ve babasının zoruyla kendi holdinglerinin sponsor olduğu bir dersanede (dershane) ingilizce öğretmenliği yapıyordu. Bu işi her ne kadar istemeden yapsa da babasının gözüne batmamak için kabul etmişti. Özel Kuvvetler'de yapacağı ilk görev için atamasını bekliyordu. Ama diğer taraftan Hakan Bey onun öğretmenlik için atama beklediğini sanıyordu. Atamaların açıklanması için son bir günü kalmıştı ve heyecanından yerinde duramıyordu. Hakan Bey nereye giderse gitsin ona bu konuda engel olmayacağına dair söz vermişti ama yine de içten içe onun Doğu kesiminde görev almaması için dua ediyordu. Milat ise onun aksine Doğu'da aktif görev yapmak istiyordu. Çünkü biliyordu ki Doğu kesiminde görev almazsa daha çok masa başı iş yapacaktı. Ama o masa başı görev yapamazdı. O, bunun için bu mesleği seçmemişti. O, şehitlerinin kanı ellerinde olan, kanı bozuk, oksijen fazlalıklarını ülkesinden temizlemek için gün sayıyordu...
* * *
Nihayet beklenen gün gelmişti. Milat evinden erkenden çıkmış atamasının nereye olduğunu öğreneceği binanın önünde yaklaşık yarım saattir bekliyordu. Kimse onu tanımasın diye taktığı peruk ve yüzüne yaptığı makyajsa onu çileden çıkarmaya yetiyordu. Makyajın yüzünde çamur varmış gibi verdiği his dışarıdan hiç de öyle görünmüyor ve aksine hoş duruyordu. Şimdi görevde olsa yüzüne sürdüğü çamur onu mutlu edecekken şu an bu his onu çıldırtıyordu. O gerçekten makyaj denen bu saçma şeyden nefret ediyordu. Allah ona duru bir güzellik vermişti onu neden saçma şeylerle kapatsındı ki. Aslında herkes öyleydi -güzeldi- ama kimse kendini beğenmiyor tövbe hâşâ Allah'ın yarattığı güzellikte sürekli bir kusur arıyordu...
Sonunda vakit gelmiş ve binanın büyük kapıları açılmıştı. Dışarıdan gören kimse burada TSK bünyesinde çalışan insanların atama sonuçlarının açıklanacağını düşünmezdi. Bu yüzden de en korunaklı ve gizli yeri seçmişti Genelkurmay Başkanlığı. Milat, herkesten önce içeriye girmiş ve kimliğini verip görevlilere kendini tanıtmıştı. Atama bekleyen diğer askerlerin onu tanımaması için herkes gittikten sonra öğrenebilmesinin mümkün olup olmadığını sormuş ve mümkünse böyle yapmalarını rica etmişti. Görevli askerler Türkiye'deki hemen hemen herkesin tanıdığı ve ünlü olan bu kızın asker olmasına başta şaşırsalar da üstlerine durumu arz edip olumlu yönde emir alınca kabul etmiş ve Milat'ın asker olmasıyla gurur duymuşlardı. Milat görevlilere teşekkür edip büyük salona yerleştirilmiş olan salonun orta kısımlarında bulunan boş bir sandalyeye oturmuş ve beklemeye başlamıştı. Yaklaşık beş yüz kadar kişiyi bekleyecek olması canını sıksa da Allah'ın izniyle yapacağı görevin heyecanıyla ve âdeta bu görevi sadece erkeklerin değil kadınların da yapabileceğinin resmi olan çoğunlukla kadınların bulunduğu salonu gördükçe yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Yaklaşık üç saatin sonunda herkes gitmişti. Milat da heyecanla olduğu yerden kalkmış ve gözlerini atamasının yapıldığı şehri öğrenmek için karşısındaki projeksiyonun yansıtıldığı duvara dikmişti. Sonunda ismini görünce heyecanı da tedirginliği de iki katına çıkmış ve gözlerini kapatıp dua etmişti. İki üç saniyenin ardından gözlerini açıp tekrar duvara sabitlemiş ve heyecanını ve tedirginliğini zor da olsa bastırarak isminin yanında yazan şehrin adını okumuştu. Okuduğu şehrin ismi beyninin içinde dönerken âdeta yerinde zıplamıştı. Projeksiyon yansıtılmış olan duvarda;
Milat Varol: Şırnak yazıyordu. Milat heyecanla binadan ayrılmış ve babasının -her ne kadar istemese de- ona tahsis ettiği arabasına binip eve doğru yol almıştı...*****************************************
Evet, Sevgili Okurlarım! 1.bölümün sonuna geldik umarım beğenirsiniz. Küçük kardeşlerime bakmam gerektiği ve okula gittiğim için sürekli bölüm atamayabilirim ama elimden geldiğince sık atmaya çalışacağım. Sağlıcakla kalın. Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve beraketüh. Allah'a emanet olun...Bu bölümü ilk okurum olan sencer78'e ithaf ediyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT (Özel Kuvvetler Serisi 1) -Askıda-
Teen FictionBir asker düşünün...Babasının baskılarından ve engellemelerinden kaçmak için öğretmen olduğunu söyleyen ve asker olan... Bir asker düşünün...Özel kuvvetlere girmek,vatanını korumak için birçok şeyi kaybetmeyi göze alan... Bir asker düşünün yeni göre...