Deli kadınlar iyidir çünkü;
Ne kahkahaları tutsak,
Ne gözyaşları sınırlı,
Ne arzuları mahpus,
Ne öfkeleri prangalıdır..!*****************************************
Yazardan:
Hakan Bey üç katlı villalarının bahçesinde sabırsızlıkla kızından gelecek olan haberi bekliyordu. Kendisi iş için İstanbul'a gitmiş, Milat ise atamasını öğreneceği için Ankara'daki apartında kalmayı tercih etmişti. Babası ona ev almak için ne kadar ısrar ederse etsin her zaman gösterişten uzak olan ve zenginliğini insanların gözüne sokmaktan hoşlanmayan kızını ikna edememişti. Öyle ki makyaj yapmayı ve elbise giymeyi bile sevmeyen kızına her seferinde şaşırıyordu. O, parasını hep yoksullar, yetim ve öksüzler için kullanmıştı ve hâlâ bu uğurda kullanmaya devam ediyordu. Hakan Bey, kızının bu kadar yardımsever olması hoşuna gitse, onu mutlu etse de bir gün bu yüzden başına bir şey gelecek diye endişe ediyordu. Kendisi de kızı gibi her ay farklı isimlerle yetimhanelere, hasta çocuklara yardımda bulunuyordu. Milat, yurt dışında da her seferinde "zengin olabiliriz ama neden kocaman evde iki kişi yaşayalım ki?" Derdi. Hakan Bey, her zaman için kızının bu olgun davranışlarına ve yaşından büyük, oldukça haklı sözlerine hayran kalmıştı...* * *
Milat, apartından içeri girdi ve üzerindeki gömleği çıkartıp hemen lavaboya girdi. Kendini terleten ve rahatsız eden makyajını silip, peruğunu çıkartarak omuzlarından aşağıya süzülen açık kahve saçlarını serbest bıraktı. Üzerindekileri çıkarıp kirli sepetine attıktan sonra üzerine siyah eşofman takımını geçirip çamaşır makinesine beyazları koyup çalıştırdı. Lavabodan çıkarken saçlarının, terlemesine sebep olduğunun farkına varınca başında küçük bir tokayla sabitledi. Lavabodan çıkıp küçük yatak odasına gidip komodinin çekmesine tabancasını koydu ve yatağının üzerinde duran telefonunu alıp oturma odasıyla birleşik olan mutfağa doğru odasından ayrıldı. Bir taraftan da telefonuyla babası Hakan Bey'i arayıp açmasını bekledi. Buzdolabından, dün kızının isteme gecesi için memleketine dönen Firuze ablasının yaptığı taze fasulyeyi çıkarttı ve ocağa koydu. O, ısınırken bir taraftan da kendine çay demlemek için buzdolabının yanındaki dolaptan çaydanlığa çıkardı. Çaydanlığı tezgaha koyduktan sonra iki kere aramasına rağmen telefonunu açmayan babasını tekrar aradı. Bu defa telefonu açan Hakan Bey:
"Alo! Kızım kusura bakma telefon sessizde kalmış. Ben de senden umudu kesip yatmaya gitmiştim."dedi. Milat:
"Önemli değil baba. Eve yeni geldim sayılır o yüzden arayamadım. Yemek hazırlıyorum." deyince Hakan Bey artık dayanamayıp heyecanla;
"Her neyse kızım sen onu bunu boşver de söyle bakalım nereye çıkmış benim prensesimin ataması?" Diye sordu. Milat, babasının heyecanını belli edercesine çıkan tatlı ve umut dolu sesine burukça gülümsedi. Çünkü biliyordu ki babası her ne kadar söz verse de onun Doğu kesiminde görev yapacağını duyduğunda üzülecekti. Bu yüzden görev yerini kısık sesle söyledi. Hakan Bey "Şırnak" sözünü duyunca kızı için korksa da verdiği söz aklına gelince üzüldüğünü belli etmek istemeyerek "Hayırlı olsun prensesim ben artık yatayım" dedi ve Milat'ın da "İyi geceler baba." demesi üzerine telefonu kapattı. Milat babasının üzüldüğünü anlamıştı ama yapabileceği bir şey yoktu. Üstelik bir de babası "onun asker olduğunu hatta bordo bereli olduğunu öğrense acaba ne yapardı?" Diye düşünmekten kendini alamamıştı. Yemeğini yedikten sonra mutfağı toparladı ve koltuğa oturup çay içerek televizyon izlemeye başladı.* * *
Televizyon izlerken uyuya kalan Milat, telefonunun alarmı ile kalkıp abdestini aldı ve namazını kıldı, saat beş buçuğa geliyordu. Üzerindeki pijamalarını çıkardı ve odasına gidip eşofman takımını üzerine geçirdi. Dışarı çıkıp bir saat kadar koşu yaptı. Daha sonra yakınlardaki bir parka gidip şınav ve mekik gibi rutin hareketlerini yapmaya başladı. Etrafındaki kuş sesleri ve sabah rüzgarının serinliği ile içine bir huzur dolmuştu. Yüzüncü şınavını da çekmişti ki telefonu çaldı hemen ayağa kalktı ve bir banka oturdu, aceleyle cebinden telefonunu çıkardı. Çünkü biliyordu ki onu acil bir şey olmadığı sürece bu saatte kimse aramazdı. Telefonu eline aldığında ekranda Halil Albay yazısını görünce yanılmadığının farkına vardı. Halil Albay onun için bir abi gibiydi onu o yetiştirmiş -asker olarak- en iyisi olması için herkesten çok zorlamıştı. Fazladan eğitimler yaptırmış onu hem psikolojik hem de güç ve çeviklik bakımından en iyi şekilde eğitmişti. Endişeyle elindeki hâlâ çalan telefonunu açtı dışarıda olduğu için "Efendim abi" demişti. Halil Albay da bunu anlayarak "Şırnak'a bir hafta sonra gelecektin ama acil bir durum söz konusu. Örgütün bir silah sevkiyatı yapılacağı bilgisi geldi. Sevkiyat yabancı ülkelerden bir ajan tarafından gerçekleştirilecek. Ajanın kadın olduğu ve kimsenin yüzünü görmediğini öğrendik. Ajanın yerine sen geçeceksin. Bir ekip ajanı olduğu yerden aldı ve paketledi. Yarın burada ol. Ayrıntıları sonra aktaracağım." Dedi. Milat "Tamam abi" deyip kapanan telefonunu cebine attı ve koşarak eve gitti...**************************************** Bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm biraz kısa oldu ama diğer bölüm uzun olacak. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle Allah'a emanet olun. Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve beraketüh...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT (Özel Kuvvetler Serisi 1) -Askıda-
Teen FictionBir asker düşünün...Babasının baskılarından ve engellemelerinden kaçmak için öğretmen olduğunu söyleyen ve asker olan... Bir asker düşünün...Özel kuvvetlere girmek,vatanını korumak için birçok şeyi kaybetmeyi göze alan... Bir asker düşünün yeni göre...