Bölüm 3

631 155 10
                                    

Yüzüme vuran sıcaklık her ne kadar hoş olsada burnumu dolduran, bilincimi okşayan koku kadar hoş hissettirmiyor. Gözlerimi açmadan önce bekledim çünkü beynimin yerine oturması gerekiyor yoksa yerine oturana kadar sarsak sarsak aynı noktaya dakikalarca bakıyorum. Birkaç dakika sonra gözlerimi yavaşça açtım ve ilk gördüğüm şey hafifçe kirli sakal çıkmış olan kıraçın çenesi ve boynu oldu. Yok artık! Ben şuanda kıraçın kucağında yatıyordum. Hemde balkonda, üstüne üstlük en sevdiğim sandelyemde kıraçın kucağında ve başım onun omzuna yaslıydı. Yani tamam,  daha önce kıraçın kucağında yattığım olmuştu ama dün gece 1 ay önce kapattığı konuyu açmıştı ve şuanki durumumuza hiç uygun değil. Kıraç gerçekten fazla içmiş hemde fazlasının fazlasını içmiş aptal. Kokusu o kadar hoşuma gitti ki,  ben yastığımdan geliyor zannediyordum.  Demek ki dün gece şampuanımla yapmıştı banyosunu. Ne?  Nasıl gerizekalılık bu ya....  Kesiklere rağmen birde şampuan kullanmış. Dengesiz ukala ve aptal kesinlikle aptal. Kıraçla aynı şampuan markasını kullanıyorduk ama genellikle o bir şekilde üzerindeki şampuan kokusunu 1 saat sonra kaybediyordu. Erkek şampuanları, parfümleri, eşorfman takımları, saatleri, tişörtleri daha çok hoşuma gidiyordu. Onlarla daha rahat hissediyordum kendimi. Neden bunları düşünüyordum ki şimdi, istemsizce başımı salladım ve belimde bir baskı hissettim. Saniyeler sonra kıraçın eli olduğunu anladım. Bu....  nedense güven vericiydi, uykuda olsa bile. Kıraçın yanında herzaman güvende ve rahat hissedebiliyorum. Onunla başbaşayken her zaman kendim gibi davranabiliyorum. Yüz ifadem ne kadar soğuk olsa da, hareketlerimle onun da rahat olmasını sağlayabiliyorum. Mesela onun evindeyken onun koltuğunda ondan daha rahat oturduğum olmuştur. Örneğin; kıraçın dizlerine başımı koyup ayağımın birisini koltuğun başlığına birisini ise dirseklerine koyup o pozisyonda saatlerce kitap okuduğum olmuştur. O ise erkeklere has yayılarak oturduktan sonra yastığına sarılıp 3 dk içinde uykuya dalar. O da böyle işte,  yastığına aşık olan bir adam. En son bir ay önce siyah beyaz çizgileri olan bir kılıf almıştım ve hala aynı kılıfı kullanıyor. Her ne kadar makineye at desemde 'daha zamanı gelmedi, biraz daha beklesin' der yıkatmazdı. Daha bir sürü dengesizlikleri var bunun yaaa. Durduk yere bağırır çağırır aradan beş dk sonra kahkahalarla gülerdi örneğin dün gece olduğu gibi. Onun için fazla tepki vermiyorum daha doğrusu napıcamı bilmiyorum. Çenesindeki boynuna kadar uzanan kirli sakalları incelemeyi bırakıp başımı kaldırdım ve çevremize bakındım. Güneş doğrudan bize vuruyordu. Acaba saat kaçtı. Yüzüm güneşin sıcak dokunuşları sayesinde sıcacıktı. Elimin tersiyle yanağıma dokundum. Yanağımda oluşan sıcaklığı seviyordum. İnsanlara karşı olan davranışlarımdan daha sıcaktı. Kıraça olan davranışlarımdan daha sıcaktı. Kendimden daha sıcaktı. En önemlisi kalbimden daha sıcaktı.
Acaba kıraçın bir yeri tutulmuşmudur ki? Sonuçta tüm geceyi,  daha doğrusu saat 4den beri aynı pozisyondaydık. Yavaşça kucağında kıpırdandım ve sandelyenin kollarından destek alarakkucağından inip ayaklarımı soğuk zemine bastırdım. Balkonun ucuna doğru ilerledim ve ellerimi balkon demirlerine yasladım. Gözlerimi kapattım, hafiften gelen ılık ve nemli havayı hissettim. Bu huzur içeren çok nadir rastladığım şeylerden. Ellerimi demirden çektim ve başımı bir kaç defa sağa sola çevirdim. Ellerimi başımın üstünde kaldırdım ve avuçlarımı birbirine bastırıp parmak uçalarımda yükseldim. Vücudumu iyice gerdikten sonra ayaklarımı yeniden soğuk zemine bastırdım. Düzenli nefes egzersizlerine başladığımda kıraçın yüksek sesle esnediğini işittim. Ona doğru döndüm ve kalçamı balkon korkuluğuna yaslayıp kollarımı göğsümün altında birbirine doladım. Kıraça baktığımda ağzını kocaman açmış esniyor ve gözünü ovalıyordu. Bu hali komikti doğrusu. "Gözlerini biraz daha ovalarsan yuvalarından çıkıp midene düşecekler" dedim. Dudaklarını kıvırıp gülümsedi. Bende gülmek istedim fakat dudaklarım buna izin vermiyordu. Şu anda çok tatlı görünüyordu. Herzaman ki kıraç işte. Başbaşa olduğumuz zamanlarda karşımda 2 numaralı kıraç olan,  dudakları her zaman gülme pozisyonuna hazır olda  bekleyen birisi olur ama girdiğimiz kalabalık ortamlarda,  yapılan dövüşlerde, kavga ederken veya pikaçu abinin yanında 1 numaralı olan kıraç durur karşımda. Ben en çok 1 numaralı olanla anlaşabiliyorum. O zamanlarda benimle tartışmaz, ortama ayak uydurur,  mantıkla hareket eder ve duygularına yer vermez yani birkaç istisna hariç o da sinire,  öfkeye ve intikam duygularına yer verir. Bu kıraçla daha çok ortak yönlerimiz var. Hatta aynıyız resmen. Galiba zamanla birbirimizin aynası olduk. Ne alaka ya?  O  sigara ve alkole bayılır ama ben ne sigara ne de alkolden haz alırım. Gerçi bulunduğum ortamlardan dolayı sigara içmiş kadar olurdum ayrıca tıklım tıklım insanla dolu  maç düzenlenen yerlerde birkaç defa fotosentez olayına geçiş yaptığımda olmuştur.Alkolünde insanlarda oluşturduğu etkiyi çok iyi hatta en iyisini ben biliyorum.  Bunun için alkol konusunda bir numaralı örneğim olan kıraça bakabilirsiniz. Değişik ayıltma yöntemlerim vardır. En hafifi dün gece yaptığım gibi sürahiyi yüzüne boşaltmak.
Ellerini gözünden çekti ve vücudumu incelemeye başladı.  "Höst ulan! Bari gözümün içine bakarak yapma" dedim sinirle. Rahatsız olmuştum çünkü. Başını sağa yatırdı ve 'cık cık cık'  dedi. "Kilo almışsın sen. Her yerim tutuldu. Popom sandelyenin şeklini aldı" dedi. " Ukalaya bak sen. Ben mi dedim kucağında uyuyayım diye" ellerimi belime koydum. Ayağa kalktı, yanıma geldi ve elini belime koydu "Kaç kilo oldun? Doğruyu söyle 90 oldun mu?"  dedi. Pislik nasılda sırıtıyor öyle. " Ne doksanı salak. 55 kiloyum ben. Ayrıca geçen seneden beri kilo flan almadım." dedim. Gerçi 1 kilo flan almış olabilirdim. Artık sabahları koşuya çıkamıyordum. " Yok, yok. Sen kilo almışsın. Duşa gir ardından üstünü değiştirip Roza pastanesinden 2 patatesli poğaça alıp gel" dedi. Ellerini belimden çekti ve içeri yöneldi. Ben ise hala ona bakıyordum. Sahi Roza pastaneside nerde yaa?  Ayrıca hem kilo almışsın diyor hemde poğaça almaya gönderiyor.
Ardından içeri girip kıytırık mutfağıma yöneldim. Bir bardağa su doldurup ve salona kırmızı koltuğuma oturdum. Elimdeki bardaktan bir kaç yudum aldım. Kıraç banyodan elinde  havluyla yüzünü kurulayarak çıktı. Sonra elindeki havluyu yatağıma fırlatıp bana yöneldi. Oturduğum yerde bakışlarımla onu takip ediyordum. Elimdeki bardağı aldı ve kafasına dikip bir yudumda suyun hepsini içti. Gözlerimle onu ortadan ikiye ayırcak görünmez ışınlar yaratmaya çalışıyordum. Halbuki ben daha 2 yudum içebilmiştim. Haksızlık. Bardağı geri elime verdi ve "Bırak öyle bakmayı,  bakışlarınla beni öldüremessin" dedi. Dedim ya tam ukala aptal. "Aptalsın. Ayrıca ne Roza pastaneside ya? Nerde o? Hem kilo almışsın diyorsun hemde poğaça almaya gönderiyorsun?" dedim. " Meydandaki yeni açılan yerden bahsediyorum. Patatesli poğaçaları süper ötesi lezzetli. Poğaçalar benim için. Oraya kadar gidip gelmek senin için" dedi. Yine sırıttığını. Bir gün sırıtmaktan dudakları yırtılcak.
" Gitmem olur biter. Sen aç kalırsın bende aldığım kilolarımla mutlu kalırım" dedim. Bunu çok net söylemiştim. Meydana kadar öldürseler gitmem. En az 8 km var be. Yemeyeceğim 2 poğaça için değmez. "90 kiloluk yağlarınla sana mutluluklar dilerim." dedi ellerini karnına götürüp. Kaşlarımı çatarak" 55 diyorum sana 55" "Kıt olma" dedim. Tek kaşını havaya kaldırdı ve  "Roza pastanesinin karşısındaki binanın yanında eczane var""Git ölçül ve fotoğrafını çek bende inanayım sana" dedi. Dudağını ıslattı ve göz kırptı. Ayağa kalktım ve elimdeki  bardağı göğsüne bastırarak" Sana 55 dedim.! "dedim. Dudağını yana kıvırdı ve         " Fotoğraf " dedi. Hızlı hareketlerle mutfaka geçip elimdeki bardağı sertce dezgaha koydum ve yine hızlı adımlarla banyoya girip kapıyı çarptım. Ardımdan gülerek ıslık çaldı ve" İşte benim kızım" dedi. Üstümdeki kısa şortu, atleti, südyenimi ve boxer kilodumu hızlıca çıkarıp suyun altına girdim. Göstercem o salağa gününü. Uzun süredir koşmuyorum ve bu iyi bir bahane yeniden koşmam için. Acaba gidene kadar aldığım 1 kiloyu geri verebilirmiyim. Saçımı topuz yaptım ve sadece vücudumu yıkadım. Soğuk su iyi gelmişti.
Havluyu bedenime sarıp banyodan çıktım ve gardolabıma yöneldim. Elime siyah eşorfman altımı, iç çamaşırlarımı ve Spor mavi yarım atletimi, bol siyah kapşonlu ceketimi aldım. Kıraç yanıma geldi ve " Burda giyinmeyimi planlıyorsun? Yada dur daha doğrusu beni kalpten götürmeyimi planlıyorsun?"  dedi. Surat ifadesi çok komikti. Dudaklarımı bilmem anlamında büzdüm ve omuz silktim. Tabiki de i kıraçın önünde giyinmeyecektim. Yani tamam benim iç çamaşırlarımın rengine kadar herşeyi bilir fakat bu kadar ileri gitmem. Beraber yüzme salonlarında bikiniyle yanında durduğum olur ama yanında üstümü giyinmek biraz değil baya namahrem. " Aslında hiç fena fikir değil, en azından benim el sürmeme gerek kalmadan ölürsün ama namahrem canım namahrem"  dedim. Dudakları o şeklini aldı. Gerçekten çok komik duruyordu şuanda. Ayrıca dudakları çok hoştu. Elimdekilerle beraber yeniden banyoya girip kapıyı kapattım. Kapının önüne geldiğini seslerden anladım. " Sen bana az önce canım dedin"  dedi. Ne?  Ben ve canım kelimesi? " yok öyle bir şey"  dedim. "hayır hayır. Eminim,  canım dedin." dedi.  Galiba gerçekten canım demiştim. " Kıraç canım kelimesinin anlamını biliyorsun değil mi?" diye sordum. "Doğru söylüyorsun yaaa. Sen onu lafın gelişi söyledin ama olsun o kelimeyi birgün gerçekten hissederek söyleyeceksin. Belki bana karşı...  Belki de başkasına. Ama bana söylesen daha güzel olur." dedi. Sonlara doğru sesi alçalmıştı.
Yine ruh hali değişti bunun. Bu baya,  gün geçtikçe dengesizleşiyor yaaa. Yine sustum,  ne diyebilirdim ki. O duygular bana uzak hemde gerçek olamayacak kadar  yoklar.

Evden çıkalı 15 dk olmuştu ve ben yolun yarısını tamamlamıştım. O kadar uzak değilmiş yaa. Kulağımda kulaklık takılıydı ama bu sefer müzik açmamıştım. Kendi soluklarımın sesini dinlemek,  kalbimin atışını dinlemek istiyordum. Bu nadir bulduğum huzurlu anlardan birisiydi.
15 dk sonra Roza pastanesi dediği yerin önündeyim. Pastanenin dışı iyi gibiydi,  fazla şatafatlıydı. Bunlar benim uzak durduğum şeylerdi. Kaldırımın kenarına,  arkama tam da dibime beyaz bir araba parketti. Derdi neydi bunun şimdi. Yine belayı nasılda çekiyorum. Arabanın kapısı açıldı ve içinden pahalı giyinimli, makyajlı benim gibi sarışın bir kız indi. Bu ne hava atmakdı şimdi?. Arabanın önüne geldi ve çantasından telefonunu çıkarıp bana kısa bir bakış attıktan sonra pastaneye girdi. Arkasından ona tiksintiyle baktım ve kapşonumu başımdan indirdim. Tam pastaneye doğru yönelmiş iki adım atmışken meydanın girişinden büyük ve kulakları sağır edici lastik sesleri geldi. Başımı meydanın girişine çevirmemle tamamen siyahlar içinde olan bir adamın arabadan inip hızla bana doğru koşmasını görmem bir oldu.
Siktir!.

Asla Vazgeçme SendenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin