Bölüm 19 *Tatil*

74 8 7
                                    

Burnumda hissettiğim gidiklanmayla gözlerimi araladim ve elimi yüzüme goturdum. Keşke göturmez olaydim. Yerimden bir hışımla kalktim ve "Ebeni de, senide..!" diye bağırdım. Uzerimde yarı örtulu olan pikeyi ayagimla ittim ve Astek'in gülmekten kıpkırmızı olmuş sarı suratına öfkeyle baktım. Astek'in gözlerinden yaş gelmeye başladığında ellerini beline koydu ve dizlerinin üzerine düşerek kahkahalarla gülmeye devam etti. Ben ise sinirimden "Bu kremayi alıp götune sürmesini bilirim ama sen az bekle!" diyerek dün gece koltuğun üzerine attigim havluyla yüzümü kabaca sildim. Elimi yüzüme degdirmemle suratimin yarısı krema olmuştu. Tamam vanilyayi seviyoruz ama suratimizi sıvayacak kadar da değil.
Astek'e döndüğümde hala yerde guluyordu. Hafif bir öksürme sesiyle banyonun girişine baktim. Kıraç kapıya yaslanmış bana, gulumsemesini zorla tutarak bakıyordu. Suratimda ki ifadeden olsa gerek daha fazla dayanamdi ve gulmeye basladi. İçimde kabaran öfkeyle koltuğun yanında duran , çiçek dolu uzun vazoyu elime aldım ve Astek'in başına dikeldim. Yüzü yere dönük guluyordu. Ayagimla sertçe dürttum ve bana dönmesini sağladım. Eliyle sırtıni tuttu ve guluşlerinin arasından "Sırtımı deldin öküz!" diyerek bana döndü. Suratini gormemle beraber vazoyu ters çevirdim ve çiçekleriyle beraber başından aşağı döktüm. Astek'in açık olan ağzı kapandı ve gözlerini fal taşı gibi açarak "Naptın lan sen!" diye bağırdı. Gülme sırası bendeydi şimdi. Bir elimi belime koydum ve vazoyu sallayarak "İntikam" dedim. Astek'in üzerindeki çiçekleri etrafa atarken "İntikamina sıçsinlar senin!" dedi öfkeyle. Sonra aniden ruh hali değişti ve gülerek "Daha yaratici olur insan. Bu ne lan, cici kızlar gibi döktüm suyu üstüme" dedi. Hala gülmesine şaşirirken Kıraç araya girerek "Öyle deme, beni çok ayıltti o sistemle." dedi. Bana göz kirpti ve kapıya doğru yönelerek "Kahvaltıya sizi beklemeden başlayacagimi adınız gibi biliyorsunuz değil mi?" dedi. Cevap vermemizi beklemeden evden çıktı.
Astek bir eliyle yerden destek alıp kalkarken hala deli gibi siritiyordu. Sinirle "İğrençlikte altın madalya hakeden sırıtmani da, kendini de alip odami terkeder misin?"dedim. Astek siritmayi kesmeden elinde duran çiçeği hızla, karışmış olan saçlarımın içine daldirdi. Elimle kollarını itmeye çalışırken " İyyyk! Sabahlari suratın zaten çirkin, bir de sinirli olunca duble çirkin oluyor."dedi ve ellerini saçlarimdan çekip, tisortume sürdü. Son anda elinin birisine tırnaklarımı geçirmeyi başardiğimda "Sensin çirkin!Sarı ördek!Defol odamdan"dedim. Astek de diğer eliyle sacimi kavrayinca gözlerimi büyüttum ve " Ya elini hemen saçlarımdan çekersin, ya da ayakkabılarına kusarim"diye tehdit ettim. Salisesinde ellerini çekti ve bir kaç adım geri bastı.
Gözlerini kısarak bana baktı ve "Sen şu tırnaklarını bana değil de Kıraç'a geçir bakalım. İşte o zaman ne oluyor görürsün."dedi ve kapıya doğru yöneldi. Tam agzimi açıp birşey söyleyecekken arkasını döndü ve " Pis sapik"dedi. Ben ağzim açık kalırken bir hışımla odadan çıktı. Dediklerini tam olarak son cümlesinde anladigimda, gözlerimi daha da büyuttum ve yerde duran havluyu alıp kapıya firlattim. Havlu kapıya ulaşamadan yere yumuşak bir iniş yaparken, öfkeyle burnumdan soludum.
Burasi 12 tane ağaç evden oluşan, fazla büyük sayilmayan bir oteldi.
Burayı secmemin en büyük sebeplerinden birisi, ucunda olan yüksek bir uçurumu ve güzel bir at çiftliği vardı. En sevdiğim yanı ise seçtiğimiz at'la sahilde koşabiliyorduk. Bir yıl önce daha fazla dayanamamış ve sürekli olarak bindiğim 'Gece'yi satın almıştım. Simsiyah rengi ve kesilmesine asla izin vermedigim simsiyah upuzun saçları vardı. Ben sürekli olarak gelemesem bile her seferinde beni tanır ve sevgisini türlü hareketleriyle gösterirdi. O yanimdayken kendim gibi olabiliyordum. Kıyıya vuran dalgalara, sert esen rüzgarlara karşı her zaman direnmiştik. Dalgalar ne kadar sık olursa olsun, rüzgar ne kadar soğuk olursa olsun her zaman ayaktaydik. O benim korkmadığım tek gecemdi. O ben'di.
Üstüme başima çeki düzen verdikten sonra, Aslıyla benim kaldığım odadan çıktım. Hızlı adımlarla kahvaltinin yapılacağı cennet bahçesi'ne doğru ilerledim.
Ben geldiğimde Kıraç ekmeğine tahin-pekmez sürüyordu. Ben yerime oturur oturmaz Astek'te hareketlenme oldu. Aslı yapmacık bir sinirle "Oğlum saçmalama da çıkar su tavayi masanın altından. Soguyacak şimdi güzelim sucuklar" diyerek bana göz kırpti. Gozlerimi kıstım ve hemen masanın altına egildim. Astek'te hızla tavayi masanın üzerine çıkardı. Hızlı ve bir o kadarda çevik hareketlerle tavanın diğer kulpunu kavradim. Evet, gerekirse sucuklar için ufak çaplı 3. Dünya savaşı çıkarabiliriz şuan. Gözlerimi kısarak, masanın üzerinden Astek'e doğru eğildim. Astek de benimle aynı şekilde masanın üzerine egildi. Bir süre gozlerimizi kırpmadan birbirimize baktik ve istemsizce aynı anda "Fifty-fifty" dedik.
Aslı ve Kıraç itiraz dolu cümleler kurarken gözlerimi bir saniye bile Astekten ayirmadim. Dışarıdan bakanlar için söylüyorum: en gözde ceylana göz koymuş, iki tane cengaver aslan gibi duruyorduk.
Kıraç ikimizinde elinin üstüne elini koyarak "Ben saydim. Tavada tamı tamına 20 sucuk var. 4 kişi olduğumuza gore 5 dilim düşuyor kişi başına. Ne bir eksik, ne bir fazla. Tamam?" dedi. Kıraç bunları söylerken ikimizde hala aynı pozisyondaydik. Astek göz kırpınca bende göz kirptim ve yavaşça ellerimizi tavadan çektik. Aslı ve Kıraç pür dikkat bize bakarken, ikimizde birbirimize tabaklarimizi uzattik. Benimkini o alırken,ben de onunkini aldım ve 5 tane sucuk yerleştirdim tabağa. Astek de aynısını yaptıktan sonra tabaklarimizi teslim aldık ve "Afiyet olsun" diyerek yemeye başladık.
Astekle aynı evi paylaşmaya başladigimizdan beri yemek konusunda çok keskin kurallarımız vardı. Çünkü damak tadimiz %100 aynıydı. Mesela bir sofrada 3 tane patetesli poğoça olamaz. Ya 2 tane olacak ya da 4 tane. Pizza? Hah işte ikimizin aynı kutudan yemesine imkân yok. İki cihan bir araya gelse yine olmaz o iş. Mutlaka kendimize ait bir kutu bol malzemeli pizza olacak. Yanı ya olacak, ya hiç olmayacak. Kıraç? Ah zavallim. Garibim o da hep arada kalıyor. Ama artık işi kavradı. Kavgalarimizin boyutunun sınirı olmadığı için tane tane hesap yapar oldu. Özellikle sucuk konusunda altın madalya hakediyor artık. Napsin? O da usandi kavgalarimizdan. Aslında haklı. Aynı evde 2 tane aç insanla baş etmek güç,sabır ister.
Aslı ve Kıraçta tabaklarına sucuklarini aldıktan sonra masanın üzerinde ki gerginlik dağıldı ve normale döndük. Ben kahvaltı tabağimi bol bol hazırladıktan sonra yemeye başladım. Kızarmış sosis dilimini ağzima attıktan sonra peynir dilimini de araya sıkıştırdım ve bu iki güzelliğin tadını çıkardım. Aslı bana bakarak güldü ve çayından bir yudum aldı. Astek, Asliya çatalının ucunda dometesle yaklaşınca Aslı başını iki sallayarak "Olmaz. Alerjim var domatese" dedi. Astek de "Hadi ya, o zaman peynir?" dedi ve peynir uzattı. Aslı gülümseyerek peyniri aldı. Astek de ona gülümseyince dayanamadım ve "sohbetiniz bol olsun" dedim. Astek burnunu kırıştirdı ve "Sen sus, sapık" dedi. Kıraç ve Aslı tek kaşlarını kaldırıp bana bakinca ağzima götürmek üzere olduğum zeytin havada asılı kaldı. Aralık olan dudaklarimi kapattim ve yapay bir öksürmeyle "Aptal" dedim. Astek gülmeye başlayınca "Ya birisi şunu sustursun yoksa burun deliklerini zeytinle tikayip nefesini kesicem" dedim. Astek gülmeyi kesip yüzünü buruşturunca "Töbe Töbe,nimete de laf etmeye mi başladın kız sen !" diye yavaşça çemkirdi. Tam agzimi açıp birşey söyleyecekken agzimi dolduran ekmekle susmak zorunda kaldım. Kıraç bana çatalını uzatarak "Masadan kalkana kadar tek kelime daha edersen, catlayana kadar birseyler yediririm!" tek kaşini kaldırarak "Tamam mı?" dedi. Ağzımda ki lokmayı zar zor yutmaya çalışırken "Bana niye kiziyorsun ki? Ona da kizsana sen" dedim. Astek ezikleyerek"Bak bak, suna bak. Ağzında yemek var hala konuşmaya çalisiyor"dedi. Gözlerimi sinirle kıstim ve elimi çatalima göturdum fakat elimin üstüne çöken Kıraç'ın eli buna izin vermedi. Lokmayı tamamen yuttuktan sonra elimi çekmeye çalıştım fakat Kıraç elimi masaya çivilemişti. Kıraç'a döndüm ve "Acaba elimi bırakman mümkün mü?Hanı sessizce yemek yicem ya?" dedim. Kıraç elini hala çekmeyince "Lan yemek yicem, yemek" dedim. Kıraç çayından yudumunu aldıktan sonra "Böyle de kahvaltı yapabilirsin Açelya" dedi. Tek kaşimi havaya kaldırdım ve "Manyadın mı lan? Bıraksana elimi. Tamam Masadan kalkana kadar bulaşmicam Astek'e" dedim. Kıraç hiç oralı olmadan tabagindakileri yemeye devam edince sinirle elinde ki çatalı aldım. Kıraç öfke ve şaşkınlık dolu gözlerle bana bakarken "Açelya?" dedi. Omuzlarımı silktim ve "Çatalim elimin altında ve elimde elinin altında. Madem elini çekmiceksin, git kendine çatal bul" dedim. Tabagimda ki sucuğun birisini itinayla çatala batirdim fakat ağzima goturemeden çatal parmaklarımın arasından kayboldu. Öfkeyle Kıraç'a bakarken omuz silkti ve kendisi yemeye başladı. Şimdi ben giden sucuğa mı yanayım,çatala mi? Bir hevesle masaya göz gezdirdim fakat başka çatal yoktu. Astek'e baktığımda ekmeğiyle reçeli deşeliyordu. Fırsattan istifade çatalina atildim fakat Astek çevik bir hareketle "Uza.Başka kapıya" dedi. Bakışlarim Asliya kayinca "Bana hiç bakma, git kendine al" dedi. Umutsuzca sandelyeme iyice yerleşince, gözlerimin önüne çatalla sucuk uzatıldı. Sucuk dudaklarimin önüne kadar yaklastirilinca ileri doğru atildim fakat ben yaklaştıkça sucuk uzaklaştı ve görüş alanimi başka bir manzara kapladı. Kıraç'ın dudakları. Bakişlarimi yavaşça yukarı kaldırdım ve Kıraç'ın capcanlı duran ela gözleriyle karşılaştım. Gittikçe büyüyen göz bebekleri ve ufacik aralanan dudaği,birkaç santim ve bir nefeslik mesafedeydi. Kıraç'ın dudaklarını saran hain bir siritmayla kendime geldim ve "Hödük" dedim. Ben geri çekilince Kıraç yavaşça elini elimin üzerinden çekti. Çatalima ve sucuklarima odaklanmam fazla uzun sürmeden kahvaltıya dönüş yaptım.

Asla Vazgeçme SendenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin