15. Bölüm: Var mısın?

5 2 3
                                    

Alexander Rybak
//Fairytale

-Emre-

Gece yarısı bir gürültüyle uyandım. Oğuz bağırıyordu.

"Oğlum, kalkın. Kız gitti."

"Ne!? Ne kızı? Kin gitti? Niye gitti? Nereye gitti? Ağabey git, yatağına gir, uyu ya..." dedi Sinan.

"Kim gitti oğlum?" diyerek açılmaya çalıştım.

"Melisśa gitti!" dedi.

"Ne!? Nereye!?" diye bir anda Arda ve ben ayağa kalktık.

"Hı!?" dedi Sinan. Bir dakika. Ne!?" dedi ve o da hemen kalktı.

"Bilmiyorum..." dedi Oğuz.

"Niye gitti?" dedi Arda.

"Üzgün ve kızgındı. Kırgındı da... Biraz fazla değil miydi ya yaşadıkları?" dedi Oğuz.

"Sen ne biliyorsun ki?" dedi Sinan.

"Kızdan yetim olduğunu saklamışsınız! Hiçbir şey hatırlamıyor! Kendini 16 yıl sonrasında sanıyor. Allak bullak oldu her şey! Zaten kafası karışık! Üstüne üstlük bu salak kafasını kurcalıyor (Arda'yı göstererek), bunu da hatırlamıyor." dedi Emre'yi göstererek.

Derin bir sessizlik oldu. Sonra fark ettirmeden hemen çıktım. Nereye gidebilirdi ki? İçimden bir his o ev olduğunu söylüyor. Ama hatırlar mı ki? Ayrıca bu ev de nereden çıktı? Bir parktan geçtim. Parkta sessizce yürüyen kapşonlu bir adam vardı. Aslında benden büyüktü ama bana çok benziyordu. Yüzüme bakmamıştı. Dertli görünüyordu. Ben de boş verdim ve oradan ayrıldım.

Tek tahminim o evdi. İyi de niye o ev? Hiçbir dayanağım olmadan neden orada arıyorum?

15 dakika sonra ev karşımdaydı. Çok güzel bir mavi rengi vardı. Bahçeliydi ve denize sıfırdı. Harikaydı. Bahçesine doğru ilerledim. Melisśa orada oturmuş, denize bakıyordu.

Bir süre dalmışım onu izlerken. Sonra kendime geldim ve bir adım attım. Adım atmamla bir dal parçasının kırılması bir oldu. Ürkerek hemen arkasına döndü. Bir süre yüzüme bakarak sanki 'Beni sen anlıyor musun?' dedi gözleriyle. Ben anlayamamıştım. Ne konudaydı ki? Boş bir ifadeyle ona baktığımı fark edince 'Biliyordum' dercesine kafasını eğip yüzünü tekrar denize döndü. Üzüntüsünü bilmeyi çok isterdim. Yavaşça yaklaştım ve yanına oturdum. Biliyordu oturduğumu ama bakmıyordu. Sonra kafasına bir şey takıldı sanırım ve yüzüme döndü.

"Her şeyi biliyorsun, değil mi?" dedi

"Her şey?" dedim.

"Yetim olduğumu, bunu benden sakladığınızı, seninle olan kavgamızdan sonra kaybolup kafamı ağaca çarpıp uyandığımda hafızamı kaybettiğimi, Melisśa olduğumu..." Elindeki defteri yeni fark ediyordum. Bazılarımızın isimlerini alt alta yazmış ve ismi ortaya çıkmış. İsminin Melisśa olduğunu yeni mi öğreniyordu? Kavgamız hatırlıyordu...

"Sana söylemediler mi?" dedim.

"Leyla bugün söyledi..." dedi. Sonrasında Oğuz'u görmüş, her şeyi anlatmış ve bir sözü yüzünden kaçmış olmalı. Büyük ihtimalle ona güvenmediğini düşündü. O an bir şey yaptım. Aslında bunu ben de anı buldum ama artık bir şeyleri hatırlamalıydı. Onun elini tuttum. Bakakaldı. Elinin terlediğini hissettim. Sıkıca tuttum çekmesin diye.

"Melisśa. Bak biz şeydik işte... Şey... Senin üzülmen içimi parçalıyor. Eğer bir suçum varsa özür dilerim. Dalga geçmiyorum. Yaşadığın şey çok zor. Biliyorum. Lütfen ağlama, susma. Bağır, çağır, kız, döv, kır ama susma. Lütfen bunu kendine yapma. Seni sevi-" Elini çekti.

"Tamam, dinlemek istemiyorum. Affediyorum seni. Üzülme, tamam ama yalnız kalmaya, düşünmeye ihti-"

"Melisśa beni dinle. Bütün zamanlar senin olsun, düşün ama kendini odalara, yalnızlığa atma. Gül." dedim. Benim mutlu olmam için yalancıktan gülümsedi. "İçten..." diyince gülümsemesini daha da yapmacık bir hâle soktu.

"Denerim. Benim için üzülme. Asıl sen gül. Gülünce gözlerin parlıyor. Yengemiz olursa da yine de o gözler benim." dedi. İçimden 'Tapulu malın mı?' demekten kendimi alamadım. Ve bizi umursamıyor...

"Olur ama çocukla-" Telefon çaldı.

"Evet. Buldum. İyi, iyi, çok iyi. Yok gerek yok. Tamam..." dedim ve kapattım. "Buraya geliyorlar."

"Biz de kaçalım." dedi. Her şeyi unutmuşçasına gülümsedi.

"Ben varım!" dedim ve ayağa kalktım. Elimi uzattım. "Var mısın?" dedim.

***

MelisśaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin