BÖLÜM 8 |Kibir

1.5K 104 4
                                    

O anın tasviri nasıl yapılır emin değildim. Ama bir an belki korku ve panikten dışarıdan nasıl göründüğümüzü hayal ettim. Ben dizleri üzerinde hırpalanmış ve uykulu çelimsiz bir kız gibi görünüyor olmalıydım. Giydiğim geceliğin de bu görünüşe katkısı büyüktür tabi. On adım kadar uzakta kibirli bir heykel gibi yükseliyordu Şehzade hazretleri. Zaten uzun olan boyu konumum itibariyle devleşmişti. Lacivert ince ceketi dizlerine kadar iniyor görünüşünü daha da asil kılıyordu. İnce, paçaları geniş bir pantolon çıplak ayaklarının bir kısmını kapatıyordu. Yüzü sinirli ve keskindi, gözleri ise bir şahin gibi bakıyordu. Kontrollü ve kendinden emin ellerini arkasında birleştirmiş bana bakıyordu.

Yaşadığım şu durum aptalcaydı. Absürt bir filmin içinde gibi hissettim kendimi. Böyle beklemeyecektim tabi ki. Anın şokunu atlatıp korkumun sesini bastırdım. Ayağa kalktım. "Buraya getirilmemin daha az aşağılayıcı bir yolunu bulamadınız mı?"

Kısa bir an sinirli yüzü şaşırdı. Yaşının verdiği saflığa büründü ama çok kısa bir andı. "Bu yolu tercih eden ben değilim, sensin."

"Uykumdan sürüklenerek buraya getirilip ayaklarına atılmam nasıl benim tercihim olabilir?" Dalga geçiyordu herhalde.

"Seni misafir odası yerine zindana atmak gerekmiş." Gergin yüz ifadesi dağılıyordu sanki ya da ben öyle olmasını istiyordum. "Sana nasıl davranılması gerektiğini anlatmış olmaları gerekiyordu?" Tek kaşı kalkmış sorgu ve suçlamayla bakıyordu.

"Nasıl davranmam gerektiğini bu yaşa kadar öğrendim ben. Şayet bu eğitimi alması gereken biri varsa bu odada o kişinin ben olmadığı gayet açık." Kendimden emin hızla çıkmıştı sözler dudaklarımdan. İleri mi gitmiştim? Hiç de değil o bana söylerken ileri gitmiş hissetmiyordu ama.

Sözlerimin etkisi genç adamda çok iyi olmamıştı. Tekrar sinir küpü hali geri dönmüş, gözleri buz gibi bakıyordu. "Cüretin boyunu aşıyor."

"Bu şekilde beni zorla alıkoyup sonra da aşağılayamazsınız. Buradan gitmek istiyorum." Nereye gidecektim ki neden böyle bir şey söyledim şimdi. Yine de burada bu odada olmaktan iyi değil miydi? Kendi zamanıma dönmenin bir yolunu arayabilirdim en azından. Burada oyuncak gibi sürükleniyordum.

"O iş o kadar kolay değil. Buraya neden çağırıldığını biliyor musun?" Kolay olmayacaktı buradan gitmek. Ama her zaman bir yol bulunurdu.

"Yanıma gönderdiğin kızın anlattığından anladığım kadarıyla cariye yapmayı planlıyorsun beni." Sözcükler ağzımdan çıkar çıkmaz utanmış ve sinirlenmiştim. "Ama eminim sorguya devam etmek istiyorsun, telefonum ve hikâyem ilgini çekti."

"Sana bu saatlerde saray işleriyle uğraşmadığımı da mı söylemediler?" Gözleriyle güldü. Şaka değil. Dudaklarını oynatmadan gülmüştü. Bir insan nasıl sadece bakışlarıyla mimik yapabilirdi ki?

"Söylediler, haremden bir kız yerine beni çağırdığınızı da söylediler. Sizinle olmak için istekli ve size göre eğitimli bir kız varken bambaşka bir dünyadan gelmiş bu cüretkâr kızla uğraşmanızın tek mantıklı açıklaması, size anlattıklarıma olan merakınız olabilir."

"Her şeyi sebeplendirip akla uygun hale getirme alışkanlığın var sanırım."

"Neden akıl dışı bir durumun içinde miyiz? Yoksa ilk görüşte âşık mı oldunuz bana?" Gülmüştüm sadece gözlerimle de değil üstelik ağız dolusu dalga geçerek gülmüştüm.

Ama Şehzade gülmüyordu. Bozulmuştu da biraz. Beni tartıyor, davranışımı ölçüyordu. "Aşkın anlamını bildiğini sanmıyorum. Bilseydin böyle gülemezdin." Pencereye doğru yürüdü. Önündeki minderli gri divana oturdu genişçe. 

"Benimle aşk hakkında konuşmak için değerli vaktinizi harcamıyor musunuz?"

"Ya bir delisin ya da buraya sahiden çok yabancı bir yerden geliyorsun. Aksi halde davranışlarını akla mantığa sığdırmak zor. Kiminle konuştuğunun farkında mısın sahiden?" Gerçek bir merakla sormuştu. Kibir çok az da olsa hissediliyordu sesinde ama samimiydi de.

"Aslında bugün uzun uzun düşündüm. Bu saçma yere nasıl geldim bilmiyorum ama tarih bilgim sayesinde az çok dönemi, insanları ve yaşam tarzını kafamda kurgulayabiliyorum. Şu anda el pençe ve olağanüstü saygılı konuşmam gerekiyor, hatta belki de daha az konuşup dinlemem gerekiyordur emin değilim. Toplumunuzun kadınlara verdiği değeri tam kavrayamıyorum. Ama gücü elinde olan insanların kibrini bilmek için bu zamanda yaşamam gerekmiyor. "

"Kibirli mi diyorsun yani bana?" Tek kaşı yine kalkmıştı.

"Kim olduğunuzu sormadınız mı bana? Üstelik çekinmeden davranışımı eleştirme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Sınırların belirleyicisi siz misiniz peki?"

"Bu söylediklerin kibri mi ifade ediyor yani?"

"Evet, ama bunlara gelmeden sayılacak çok şey var. Buraya getirilme şeklim, zorla tutulmam gibi birçok örnek verebilirim."

"Kibir hakkında bu kadar çok şey biliyorsun madem, kendi kibrinin ve yersiz cesaretinin farkında mısın?"

"Belki öyleyimdir, ancak cesurca bir şey yapmadım henüz."

"Peki, birazdan orada cesurca şeyler yapabilirsin" dedi ve sağ tarafındaki yatağı işaret etti.

Utançtan bayılmak üzereydim. Sahiden beni cariyesi olayım diye mi çağırmıştı? Sinir tüm vücuduma yayıldı. Daha önce kimseyle böyle bir şey yaşamamıştım. Semih bile benden böyle bir şey talep etmemişti. Şimdi tanımadığım bu adam hiç utanmadan imalarda bulunuyordu.

"Ne oldu, bülbül gibi şakıyordun az önce, yanaklarına bakılacak olursa utanmış haldesin." Gülüyor ve dalga geçiyordu artık. Sinirlerime dokundu.

Utanması gereken ben değildim. "Evet, utandırdın beni ama ima ettiğin şey için utanmıyorum, senin adına duyduğum utanç gördüğün. Seni istemediği belli olan bir kızı istiyorsun." İleri gittim ama buradan dönüş yoktu. Erkekler ve daha çok gücü elinde tutanlar kadınları istedikleri gibi aşağılayabileceklerini ya da ne isterlerse yapabileceklerini düşünürlerdi. Bu şehzade de öyleydi bence ama sert kayaya çarpmıştı. Kendi zamanında eminim birçok kızın hayalini süslüyordu. Ne yazık ki benim için durum böyle değildi. Tek derdim eve dönmekti.

"Dilinin kemiği yok senin de." Kızgın durmuyordu. Düşünceli gözlerle inceliyordu beni. Kendimi denek faresi gibi hissettim. "Eminim senin için reddettiğim kız şu anda burada olmak için her şeyini verirdi. Oysa sen açıkça ve acımasızca reddediyorsun beni."

"Gerçekten derdimiz bu mu olmalı peki? Zamanda kaybolduğumu söyledim, askerlerin belli ki sizin için önemli olan arşiv odasında buldu beni. Ama konuşmamız gereken asıl konu seninle birlikte olmayı isteyip istemem mi?"

"Kelimeleri kullanışın," duraksadı ne söyleyeceğine karar vermeye çalıyor gibiydi. "tuhaf" dedi sadece.

"21.yy kelimeleri kuşak farkı var aramızda." Güldüm bu söylediğime. Oysa aynı yaşlarda gibi görünüyorduk şehzadeyle.

Ayağa kalkıp sağındaki yüksek perdeleri açtı. Çift kanatlı kapıları tutup kendisine çekti. Serin bir rüzgâr içeriye doldu.

Ürperdim ve üzerimdeki ince geceliğin işlevsizliğine hayıflandım. Kollarımı göğsümde birleştirdim soğuktan sakınmak için. Ne diye açmıştı bu kapıları?

Yatağın olduğu taraftaki divanda duran krem rengi bir ceketi aldı. Kapının nereye çıktığını görmeye çalıştım. Ben kapıların nereye açıldığıyla ilgilenirken yanıma geldiğini fark etmemiştim. Bir adım geriledim üstüme geldiğini fark edince. "Korkma." Korkmuş muydum ki, anlık içgüdüsel bir tepki vermiştim sadece. Arayı kapatıp ceketi omuzlarıma bıraktı. "Gel."

...

Selamlarr,

Nasılsınızz?

Oylarınızı ve en önemlisi, öneri, eleştiri ve yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.

Sevgilerr..

ZAMANIN ÖTESİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin