Piyale de ben de suç üstü yakalanmış iki yaramaz çocuk gibi donup kalmıştık. Açılan kapıların beklenmedik gürültüsüyle irkilip sakarlıklar silsilesi sonucunda çok da uygun olmayan bir halde yakalanmıştık. Ben sıkı sıkıya elimde kalan tek kanıta, laptopuma sarılmıştım. Piyale de düşmemem için belime sarılmıştı. Dışarıdan bakıldığında durumumuz açıklanır gibi değildi. Üstelik bize hesap soran ses de hiç anlayışlı değildi.
Şehzade kütüphaneye girince devasa kapılar açıldığı gibi gürültüyle arkasından kapandı. "Ne yapıyorsunuz burada?" sesi bulunduğumuz bu ortama hükmediyordu. Bu adamın sesinin bu kadar gür çıktığını hiç duymamıştım. Sesiyle tüm bedenim ürperdi.
Piyale de birkaç saniye yaşadığı akıl tutulmasından Şehzade'nin sesiyle kurtulmuş gibi hızla beni bıraktı. Dengemi son anda bularak duruşumu düzelttim.
Kırmızı ve siyahın hâkim olduğu kalın ketenden bir takım giymiş Şehzade, ellerini arkasında birleştirince göğsündeki kaslar gerildi. Sinirli olduğu zamanlardaki gibi mavi gözleri koyulaşmıştı. Buz gibi gözleriyle dik dik bakıyordu. Çenesindeki kaslar gergince hareket etti.
Bizden bir cevap bekliyordu ancak sinirli ruh hali yüzünden sus pus olmuştuk. Bu suskunluğumuz da bizi gerçekten suçlu gösteriyordu. Havadaki gerginlik dokunabilirmişim gibi somutlaşmış bulunduğumuz anı işkenceye çevirmişti.
Gergin geçen saniyeler sonunda sesimin titrememesini umarak konuştum. "Sen bizi korkutmadan önce Piyale'ye gelecekten geldiğimi gösteren bir başka kanıt gösteriyordum." Laptopu elimde kaldırarak göstermiştim.
Şehzade tehlikeli bir sakinlikle yavaş adımlar atarak bize yaklaştı ancak hala aramızda mesafeler vardı. "Sürekli kandıracağın birini bulup nasıl oluyor da bir şekilde buraya giriyorsun?" Tavırları gibi ses tonu da kendimi bir tehlikenin ortasında hissettiriyordu.
"Öncelikle buraya ilk kez biriyle geldim, yaptığın ima çok çirkin. Ayrıca kimseyi de kandırdığım yok, Piyale senin aksine açık fikirli ve anlayışlı davranmayı tercih etti."
İçten olmayan bir şekilde alay ve sinirle güldü. "Hah, sen ona etkin altına bir seni alamadım desene." Kısılmış gözleri düşmanca bakıyordu.
"Bu yerli yersiz suçlayıcı ve alaycı tavırların yüzünden hiçbir şey anlamaya çalışmıyorsun. Kendi fikir ve yargılarını hiç esnetmiyorsun sonra da gelip beni etkin altına alamadın diye böbürleniyorsun. Beni kafandaki kalıplardan çıkararak değerlendirebilirsen amacımı da anlayacaksın."
"Her durumda sen suçluyken nasıl oluyor da yine de utanmadan bana hakaret etme cüretinde bulunabiliyorsun!" Bağırmıyordu ama bağırsa ancak bu kadar gür çıkardı sesi. Benim konuşmama izin vermeden devam etti. "Amacını da gayet iyi biliyorum. O küçücük aklınla beni kandırabileceğini mi sanıyorsun!"
"Asıl sen kibrine öyle yenik düşmüşsün ki, konumun yüzünden aklıma hakaret edebileceğini düşünüyorsun." Sesim sinirli çıkmıştı. Derin beni sakinleştirmesini umduğum bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. "İçinde bulunduğumuz her durumu kendince çarpıttığın için hep ben suçluymuşum gibi konuşuyorsun. Burada ne suçum var şimdi, Piyale'ye gelecekten benimle gelen ve hikayemi doğrulayan bir kanıt gösteriyordum."
"Saraydaki tüm adamları tek tek buraya getirip bir şeyler göstereceksin anlaşıldı. Gerçi seni buraya yollayanların da sana verdikleri görev buydu değil mi?"
Yaptığı çirkin imayı inatla sürdürüyordu. Benim de bir sınırım vardı. Vücudumdaki tüm kan beynime sıçradı. Öfke beni ele geçirdi. Adımlarım kendiliğinden Şehzadeye saldırmak üzere harekete geçti. Piyale öne doğru atılan bedenimi tekrar tuttu ancak bu sefer tutuşu arkadaş canlısı olmaktan uzaktı. Şehzadesini koruyan bir askerdi şimdi. "Bırak beni!" elinden kurtulmaya çalışarak bağırdım ancak tutuşunda en ufak bir esneme olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÖTESİNDE
Ficción históricaZamanın üç boyutlu olduğu ve tek bir mekanda üç farklı zamanın yaşandığı bilimsel olarak ispatlandı. Yani şu an oturduğunuz yerde, üç farklı kişi sizinle aynı anda oturuyor olabilir. Peki bu boyutlar arasında mümkün olmayacak şekilde bir kırılma yaş...