Askerler hızla odaya girdi. Kısa olan hemen "Şehzadem" diye atıldı.
Şehzade, "Pertev, kızı misafir odama götürün bir süre misafirim olacak, şimdilik kimseye kızdan bahsetmeyin" dedi uzun boylu olanın tarafına bakarak. Sesi gergin ve aceleci çıkmıştı.
Ölmeyeceğimi, bana misafir dediğini idrak ederek rahatladım. Ancak tutsaklığım devam ediyor ve beni herkesten gizliyorlardı bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar verememiştim.
Ölmeyeceğimi anladığım için olsa gerek sınırları zorluyordum. "Beni bu şekilde tutamazsınız, gitmem gerekiyor, kendi zamanıma dönmemin yolunu bulmam gerekiyor." Söylediklerim doğruydu ama plansızdı. Nereye gideceğimi, kendi zamanıma nasıl döneceğimi asla bilmiyordum.
Genç adam, salakmışım gibi bana baktı bir an ve ardından "Çıkın!" dedi sertçe.
"Telefonumu almadan çıkmıyorum. Kişisel ve bana ait olan bir eşyayı öylece elimden alamazsınız. Sizin yaşadığınız dönem için bile bu kanunsuz." Hukukçu kimliğime güvenerek tüm özgüvenimle konuşmuştum ama unuttuğum bir şey vardı. Osmanlı'da mülkiyet hakkı var mıydı ki? Topraklar bile satılamazdı, padişaha aitti. Eğer işlevsiz ve kullanışsızsa toprak bile alınırdı kişiden, telefonum için mi müsamaha göstereceklerdi sanki.
"Arşiv odasında yakalanmış yabancı bir suçlusun, kaideleri senden öğrenek değiliz." Piyale oldukça ukala ve kendinden emin bir şekilde haddimi bildirmişti, ses tonundaki tehditkâr tını yerindeydi. Ne diyebilirdim ki zaman onların zamanıydı, ben burada nasıl yaşanır ya da konuşulur bilmiyordum. Üstelik yapayalnızdım.
Sonuç olarak telefona el konuldu. Salak gibi telefonu kendi elimle teslim etmiştim. Telefona zarar vermezlerdi umarım. Hala geri dönmek için umudum vardı.
Pertev dediği asker koluma yapıştı. Başladık yine. Selam verdiler ardından beni çekerek dışarıya götürdüler.
...
Geldiğimiz koridordan süs havuzunun olduğu avluya çıktık tekrar. Kalabalıktı ve herkes bizi görünce meraktan olsa gerek adımlarını yavaşlatıp dik dik bakıyordu. Havuzu geçip çıktığımız koridorun tam karşısındaki koridorda ilerledik. Koridorun sonunda büyük bir kapıdan geçtik. Kısa boş bir sofaya çıkmıştık yine. Burada kapıda bekleyen iki siyahi asker vardı. Bunlar tarihi dizilerde olacak türden durumlardı. Nasıl düşmüştüm böyle bir yere?
Sadık gardiyanım, kapıdaki askerlere "Şehzade Korkut'un misafiri, onun misafir odasına yerleştirin kızı, kapıya birini koyun, çıkması yasak."
Emirleri tek tek sıralayan gardiyanım kolumdaki elini çekti. Sanırım vedalaşma vaktiydi, kolumda iz bırakan gardiyanım buradan sonrasına geçemiyordu. Dönüp suratına baktım. İfade yoktu. Kısa olan geride kalmış ve sıkılmış gibiydi.
Kapıdaki asker, biraz peltek konuşarak "Emrinizdir" dedi. Türkçe konuşuyordu herkes ama müthiş kısaltmalarla konuşuluyordu sanki. Kelimeleri biliyordum ama anlamları başka gibiydi. Siyahi asker kolumdan tuttu. Diğeri kadar sıkı ve can yakıcı değildi tutuşu.
Eski gardiyanım yaveriyle boş sofadan çıktılar. Onlar gidince büyük kapılar açıldı. Üçe ayrılan bir alan vardı. Biz sol tarafa doğru ilerledik.
Koridor uzun ve kavisliydi. Ardı ardına kapıların önünden geçtik. Sonunda birinin önünde durduk. Yeni gardiyanım kapıyı açtı. İçeri girmemi işaret etti. Ne derlerse onu yapmak zorundaydım. Mecburen odaya girdim, arkamdan kapılar kapandı ve tok bir sesle kilit vuruldu.
Yeni hücrem eskisine göre daha temiz ve aydınlıktı. Duvarlarda müthiş bir işçilik ve süslü oymalar vardı. Turuncu ve mavinin tuhaf bir uyumu yakalanmış, geleneksel ve süslü görünen motiflerse hayranlık uyandırıyordu. Oda oldukça genişti, iki geniş pencerenin önünde yüksek divanlar üzerlerindeki renkli örtüler ve küçük yastıklarla düzenlenmişti. Sağda iki kapı vardı. Kapıları gidip açtım tek tek. Çıkabileceğim bir kapı ya da pencere olması umuduyla. Buradan kaçarsam ne yapardım bilmiyorum ama bana ne yapacağını bilmediğim insanların elinde olmaktan iyidir herhalde diye düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÖTESİNDE
Ficción históricaZamanın üç boyutlu olduğu ve tek bir mekanda üç farklı zamanın yaşandığı bilimsel olarak ispatlandı. Yani şu an oturduğunuz yerde, üç farklı kişi sizinle aynı anda oturuyor olabilir. Peki bu boyutlar arasında mümkün olmayacak şekilde bir kırılma yaş...