Benimle dalga geçiyor, çok fena kafa buluyordu. Şu tavır ve sözlerinden sonra başka bir şey düşünmem mümkün müydü ki? Tepkilerimi savuşturarak hatta görmezden gelerek gayet pişkin bir tavırla burada uyumaya karar vermişti. Biraz önce hem kendimi aklamak hem de gerçekten yardımımın dokunması için hatırladığım kadarıyla tarih akışını anlatacağımı teklif etmiştim. Ancak önce terslenmiş hemen ardından da son derece laubali bir tavırla masal anlatıcısı olmuştum. Anlatacağım şeylerin değerinin ve gerçekliğinin farkında değildi. Beni hiçbir şekilde ciddiye almıyordu. Kafasındaki suçlardan birini itiraf ettirene kadar benimle bu şekilde eğlenecekti.
Tüm bu muamele ve düşünceler içinde kalakalmıştım. Ne yapacağımdan emin olamamıştım. Anlattıklarımdan sonra bana inanacak mıydı ki? Yoksa ölüme giden yoluma bir kestirme mi inşa edecektim?
Uzandığı yerden tek gözünü açarak "başlayacak mısın, yoksa hikâye mi uydurmaya çalışıyorsun?" Yarım bir gülümsemeyle alay ediyordu.
"Osmanlı tarihini şurada iki dakikada uydurabilmem mümkün mü? Bana inanmayacağını bile bile seni gelecekle ödüllendirmeli miyim, emin olmaya çalışıyordum." Kapalı gözleriyle yüz ifadesini hızlıca tarayıp devam ettim. "Başlıyorum o halde, anlattıklarımdan sonra şayet beni yine de öldürürsen de önemli değil. Çünkü zaman ilerledikçe söylediklerim bir bir gerçekleşecek, sen de masum birini öldürmenin acısıyla cezalandırılmış olacaksın." Hayatım için yapabileceğim bir şey yoktu madem, en azından katilime bir vicdani yük bırakıp gidebilirdim.
İçindeki şüphe ve merak ben ölsem de devam ederdi. Zamanın getirdiği olaylar, anlattıklarımın en büyük kanıtı olurdu. Bu huzursuzluk, ölümümün onun üzerindeki laneti olurdu.
"Bir cadı gibi üzerime lanetini bırakmak yerine neden masala başlamıyorsun artık? Uykum kaçacak şimdi."
Sinir bozan sözlerini duymamazlıktan gelerek yatak başlığına sırtımı yasladım. Uyumak üzere olan çocuklara masal anlatan bir ebeveyn gibi yanımdaki genç adama masal anlatmaya başladım.
Fatih döneminden başlamıştım anlatmaya ancak sürekli "bunlar geçmiş, zaten yaşandı" diye mırıldanıyordu. Aralarda Fatih'ten dedesi olarak bahsetti ve çocukluğunda onun yanında eğitim aldığını mırıldandı. Geçmişi hızlı bir özet geçerek Cem Sultan olaylarını bildiğim tüm detaylarıyla anlatmıştım. Nerede olabileceğini, kimlerle anlaşma yaptığını, anlaşmaları sonunda yapacağı isyanları, esir düşmesi, hatta ölümü ve sonrasını tarih akışına uygun kalmaya çalıştığımı umarak anlattım.
Korkut'un babası II. Beyazıt, Cem Sultan'la epey uğraşacaktı. Cem Sultan casusu olmakla suçlandığım için konuyu onun etrafında şekillendirmiştim. Bir casusun verebileceği birçok bilgiyi, bakıldığında detaylarıyla vermiştim. Ancak Korkut'un kardeşinin Yavuz Sultan Selim olduğunu olayları anlatırken fark etmiştim.
Korkut gerçekten de tarih kitaplarında daha önce rastlamadığım bir figürdü. Mutlaka adı geçiyordu ancak ben bu bilgiyi aklımda tutamamış ya da okumamıştım. Annem kesinlikle biliyordu ancak onun da bahsettiğini hatırlamıyordum. Benim ilgimi çekmemişti bu adam.
Kardeşi Selim'den ve yaşanacak taht kavgasının sonucundan kesinlikle bahsetmemiştim. Tahta çıkacak kişinin kendisi olmadığını söyleyemezdim. Bunu söylemem onun kaybedeceğini ve öleceğini haber vermek olurdu. Mücadele edecekse de anlattıklarımdan sonra vazgeçme ihtimalinden korktum. Ya da tarih akışını değiştirecek bir teşebbüste bulunabilirdi.
Geleceğin en zor yanı bilinen bir gerçek olsa da birine öleceğini haber vermekti sanırım. Üstelik burada uzun bir yaşam sonrasında ve hastalıktan gelen bir ölüm yoktu. Doğdukları günden itibaren taht için yetiştirilen bu adama kardeşi tarafından öldürüleceğini söylememin hiçbir insani yanı yoktu. Aslında belki de her şehzade bu yolda öleceğini bilerek kabullenerek yaşıyordu ancak bundan emin değildim. Ben sadece duygulara ve psikolojiye yer vermeyen tarih kitaplarından olayları biliyordum. Bu adamın duygu durumunu değerlendirebilecek konumda değildim. Neyse ki taht kavgası onun için en azından şimdilik erkendi. Babası hala amcası Cem ile uğraşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÖTESİNDE
Historical FictionZamanın üç boyutlu olduğu ve tek bir mekanda üç farklı zamanın yaşandığı bilimsel olarak ispatlandı. Yani şu an oturduğunuz yerde, üç farklı kişi sizinle aynı anda oturuyor olabilir. Peki bu boyutlar arasında mümkün olmayacak şekilde bir kırılma yaş...