Eserime bakıp gülümsedim. Biberden boynuzları olan kıvırcık saçlı bir kız çizmiştim. Komik olmasının yanında sanatsal da duruyordu. Oturmaktan belim ağrımıştı. Rahatsız bir şekilde sıkıntıyla kıpırdandım.
Roma hukukunun derinliklerini enerjisi henüz bitmemiş hocamız heyecanla anlatıyordu. Ancak o gün dikkatiniz yerinde değilse hukuk fakültesi bir cehenneme dönüşebilirdi. Normalde müthiş bir ilgi ile aldığım bu ders bugün dikkatimi çekmiyordu. Zihnimi kurcalayan başka sorunlar vardı. Beni alıkoyan neredeyse tüm sorunlar insan ilişkileri üzerine kuruluydu. Kafamın içi kalabalıktı. Herkes bir ağızdan konuşuyordu. Derin bir nefes alıp verdim, rahatsız tahta koltukta sırtımı dikleştirdim.
Mimari süslemeleri olan bu devasa amfide bir de arka sıralara doğru oturmuştum. Hocaya uzaktan da olsa odaklanmaya çalıştım. Biraz geç kalmıştım maalesef, hoca dersin bittiğini haber veriyordu. Eşyalarımı toparladım, amfiden çıktım. Uzun kahverengi koridorda yürürken kabanımı giyip şapkamı başıma geçirdim. Ardından kampüse çıkmak üzere devasa kapıdan adımımı attım. O anda belimi saran kollarla bahçenin kenarına sürüklendim.
Şaşkınlıktan ufak bir çığlık çıktı dudaklarımdan. "Semih! Korkuttun beni" diyerek erkek arkadaşımı selamladım.
Cevap vermeden sarılıp öptü beni. "Nasılsın, güzelim?" Konuşurken bir yandan da hafif hafif yağan kardan korunmak için bahçedeki çardağa çekiyordu beni.
"Beni idare edecek kadar işte, sen nasılsın?"
"Çok keyifli bir günümüzde değiliz sanırım?" Bir kaşını kaldırmış gerçekten nasıl olduğumu anlamaya çalışıyordu. "Telefonlarıma da pek cevap alamadım bugün?" Ciddi yüz ifadesini takınmıştı. Kaşları ciddiyetle tek şerit olmuştu.
"Yoğun bir gün oluyor. Sabah yarı zamanlı başladığım iş için Sahaflar Çarşısı'na gittim. Çevireceğim kitapları aldım. Sonrada derslere dalmışım, arayacaktım ben de şimdi seni." Dedim, ayıp ettiğimi fark ederek. En azından bir mesaj atabilirdim.
Semih anlayışla yüzümü ellerinin arasına alarak yanaklarımı ısıttı. "Tamam, peki bakma şöyle kızamıyorum da." Suçlu hissettiğimde takındığım yüz ifadesi belirmiş olmalıydı suratımda. Semih'le ilişkimiz de zaten öyle kavga gürültüden oluşmuyordu. Birbirini tamamlayan sakin bir ilişkiydi. Ben deli dolu, hızlı parlayan biriydim ancak Semih bu yönümü sakinliği ve mantığıyla hep dizginliyor, ilişkimizi mükemmel hale getiriyordu.
Onu en çok da bu yüzden seviyordum. Sakin ve huzur veren bir yapısı vardı. Sesi dingin ve etkileyiciydi. Sonsuza kadar onunla sohbet edebilirdiniz. Ayrıca yakışıklı bir çocuktu da. İlk bakışta dikkat çekmeyen biriydi yani şu kaslı sarışın mavi gözlülerden değildi. Uzun boylu, kumral dümdüz dağınık saçları olan bal rengi aşkla bakan gözleri vardı. Onu gerçekten seviyordum. Böyle dolu dizgin değil oldukça sakince, sıcacık seviyordum.
"Akşam kampüsteyiz değil mi canım?" Ah evet yılbaşı partisi organize etmiştik. Aklımdan çıkmıştı. Bu yeni yarı zamanlı kitap çevirme işi kafamı epey meşgul etmişti iki gündür.
"Evet, ben de parti için kendime bir kavalye arayışındaydım. Şöyle koluna girince herkesin hayran kalacağı aşkla bakan biri var mı tanıdığın?" Dedim espriyle gülerek.
"Tam karşında duruyor güzelim." Kendisini işaret ederek güldü. Günün tüm kötü enerjisini almış beni kendime getirmişti. İşte onunla olmanın bendeki tesiri böyleydi.
"O zaman, derhal muhteşem kavalyem için gidip hazırlanmalıyım. Zira kendisi partinin en güzel kızıyla olacağını düşlüyordur."
"Kavalyen güzelim, zaten hayalinin ötesinde güzellikte bir kızla olduğunu bilmenin şansıyla yaşıyor."
![](https://img.wattpad.com/cover/264725400-288-k875140.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN ÖTESİNDE
Ficción históricaZamanın üç boyutlu olduğu ve tek bir mekanda üç farklı zamanın yaşandığı bilimsel olarak ispatlandı. Yani şu an oturduğunuz yerde, üç farklı kişi sizinle aynı anda oturuyor olabilir. Peki bu boyutlar arasında mümkün olmayacak şekilde bir kırılma yaş...