4. bölüm: Hayatını yaşa!

65 12 2
                                    

Iyi okumalar..

Gülümsemek için gerekli olanlar nedir? Cevabını bulmak bir az zor gibi..

Hayat yüzümüze güldüğünde her şey çok kolay olacak sanırız. Peki ya her şey daha da zorlaşırsa? Dünya da insanlar var. Peki ya insanlık? İnsanlık var bu adaletsiz, uçsuz-bucaksız, iğrenç dünyada?

Sizin hiç hayatınız şarkılara bağlı geçti mi? Sadece şarkılarla yaşadınız mı? İnsanlar şarkılarla konuşamaz derler, şarkılar insanları anlamazmış. Saçmalık.. Şarkılardan gayrı nedir bizi anlayan? İnsanlar mı, olmayan insanlık mı?

Kantine döndüğümde çocuklar tostları çoktan almışlardı. Onları gördüğüm an her defasında yüzümde beliren gülümseme yine belirdi. Onlarsız bir hayat yaşayabilirim ama onlarsız bir hayat düşünmek istemiyorum. Yavuz benim gücüm, Gizem benim kalbim ve Ömer benim aklımdı. Dünyada güçsüz, akılsız ve kalpsiz bir şekilde yaşanabilir mi? Bence hayır.

Yavaş adımlarla yanlarına doğru yürüdüm. Oturduğumda Gizem girmiş olduğu telefondan çıkıp bana nerede olduğumu sordu. "Ben de itfaiyeyi çağırıyordum. Tuvaletin içine düştün sandım da yardım etsinler çıkartalım diye."

Gözlerimi devirdim. "Sen ne kadar komik bir kızsın Gizem. Gerçekten şakalarınla bir gün beni kara toprağa hevale edeceksin."

"Kızım ne biçim laf o öyle. Allah korusun," dedi Yavuz.

"Korkma aşkım kötüye bir şey olmaz." dediğimde Yavuzun yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Tabaklarına baktığımda hiç biri tostlara dokunmamıştı.

"Ee yememişsiniz tostları."

"Seni bekledik. Kurt gibi açım dedin biz de sensiz yemek istemedik." dedi Ömer.

Gülümseyerek "Hadi oğlum gömülün. Yemek beklemez." dedim Ömer'e. "Bu gün akşam bir şeyler yapalım mı? Sinemaya falan gidelim. Ya da bana gelin size güzel bir dürüm ısmarlayayım."

Üçü de bir birilerine baktı. Sanki yorgundular. Ya da sadece istemiyorlardı. Ardından Yavuz lafa girdi. "Siz gidin ben eve gideceğim. Zaten gece uyuyamadım gidince yatağa gömeceğim kendimi. Mümkünse bir hafta o yataktan çıkartmayın beni."

"Olmaz. Sen gelmezsen olmaz. Senin iğrenç şakaların olmadan günümüz geçmez bizim." dediğimde Yavuz yüzünü buruşturdu.

"Yarın yapalım bir şeyler? Ben de dinlenmek istiyorum." dedi Gizem.

Ardından Ömer'e baktım. "Evet Hayal'im. Hem onlarda gelmiyor. Yarın yaparız bir şeyler."

"Tamam. Ama yarında mızıkçılık yapmayın. Eğlenelim biraz." dedim tostumdan bir ısırık aldığımda.

🎡

Okul çıkışı önce Gizemi evine bıraktık. Yolda her zaman olduğu gibi eski anılarımızdan konuşup anıra anıra gülüyorduk. Aslında sadece bir anıdan bahsederdik. Sonra yüzümüze bakar karnımıza tuta tuta gülerdik. Sonraysa bir birimizin gülüşüne gözümüzden yaş gelene kadar gülerdik. Bizim gündelik rutinimizdi bu.

Eve geldiğimde ilk olarak bir az evi düzenledim. Annemin fotoğrafını gördüğümde yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. "Seni çok özledim anne," diye fısıldadım.

Derslerime çalıştıktan sonra Teen Wolf'u yeniden izlemek geldi içimten. Ah, Theo aşkım. Ve birde Stiles. Derek'i unutmayalım. Peter'i sevdiğimi söylemiş miydim? Galiba Scott'ı unutdum..

Biraz geçtikten sonra saatın dokuza geldiğini fark etdim. Şarkı bestelemek istiyordum bu gün. Annemi her özlediğimde bir iki cümlelik şarkılar yapardım. Kağıt kalemi aldıktan sonra Kahraman Deniz'in "at yükünü" şarkısını açtım. O adamın şarkıları... En sevdiğim şarkıcı olur kendisi. Çok ilham veriyor bana o adam. Şarkıları, şarkılarındaki sözler o kadar derin ki..

Çok uzun bir süre sonra aklıma gelen ilk cümleyi yazdım.

Var mıdır çektiğimiz acıların
Bir bedeli bu dünyada?

Gidince yaranızı saranlar
Geldiğinde hüzünle yine çok sevilir mi?

Bu dünya da yaşar insanlar
Severler de sevilemezler

İnsanlar var da ya insanlık?
İnsanlar var da ya insanlık?

Su almak için kalktığımda telefonuma bir bildirim geldi. Okuduğum mesajla tüm nuktum tutulmuşdu.

Arkadaşlarımın bile bilmediği bu şeyi o nasıl biliyordu? Ya "o" kimdi? Bilinmeyen numaradan "yine anneni mi özledin esmer?" diye bir mesaj gelmişti. Anlamıştım. Bu bir şaka değildi. Bir cevap yazmak istedim. Kim olduğunu sormak istedim. Ama sadece donup kalmıştım. Ben daha ne yapacağımı kesdiremeden ikinci bir mesaj geldi. Mesajta "Korkma, hâlâ hayatdasın.. yani... şimdilik." yazıyordu.

Bir iki dakika sonra kendimi toparladığımda pencereye doğru koştum. Dışarı baktım kimsecikler yoktu. Git gide bedenimi terk eden korkusuz ruhum yerini savunmasız, korkan eski ben'e teslim ediyordu. Gelen üçüncü bir bildirimle artık ayaklarım yerden kesilmişti. Telefona bakıp bakmamak arasında kalmıştım. Ama merakım ve korkum sonucu gelen mesajı açtım. Bilinmeyen numara:

"Beni yalnış yerde arıyorsun. Ve kapını kilitle açık bırakmışsın. MazaAllah bu zamanda sapık falan çok. :)))"

Mesajı okuduğum an koşarak kapıyı kapatdım. Kapı gerçekten de açıktı.

Düşündüm. Ne yapmalı olduğumu, ne yapacağımı düşündüm. Bir mesaj yazmaya karar verdim. Kim olduğunu soracaktım. Biliyorum kimliğini söylecek kadar gerizekâlı olamazdı. Ama bir şans, bir ihtimal..

Kimsin sen?
                     09.04
        

                                        Seni çok seven bir dost.
                                                                        09.06

Cevabı iki dakika sonra gelmişti. Ancak o iki dakika bana tamı tamına iki asır gibi gelmişti. Nefes nefese beklediğim o cevap o kadar saçmaydı ki. Belki de mesaj değil de soru saçmaydı..

Ne yazacağımı ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Dakikalar sonra aklıma gelen ilk şeyi yazmaya yeltendim.

Benden ne istiyorsun?
                             09.13

Cevap alamayacağımı bildiğim soruları sormak hep adetim olmuştur. Ama dediğim gibi bir umut, bir ihtimal.

                                        Hiçbir şey. Sadece şimdilik hayatını yaşa. Hayatını doyasıya yaşa..
                                                           09.14

Çok geçmeden cevap gelmişti. Az önce yazdığı "hâlâ hayatdasın yani şimdilik" mesajı, şimdi yazdığı bu mesaj benim için ne anlam ifade etmeliydi? Korkmalı mıydım? Ki zaten korkuyordum. Ölecek miydim? Bu dünyadan hep adaletsizliği yüzünden şikayet etmişimdir. Peki ya gitmek istiyor muyum? Ruhumun en ince sızılarına kadar bağlandığım hayatımı terk edip gitmek istiyor muydum?

"Keşke bunlar hayal olsaydı" dediğimde bir daha anladım durumun vahimliğini. Çünkü  "keşke" varsa bir cümlede hüzün vardır demektir. Hüzün, utanç, pişmanlık...

Keşke dünya daha güzel olsaydı. Keşke keşkeler hiç olmasaydı...


------------

Herkese merhaba. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Arkadaşkar lütfen oy verip yorum yapın. Okuduğunuzu görüyorumda destek vermiyorsunuz. Lütfen benden desteklerinizi esirgemeyinde emeğimin karşılığını alayım. Yıldıza basıp yorum yapın bu aralar gerçekten ihtiyacım var..💗💗🦋🦋

SENİ İZLİYORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin