16.Bölüm: Bir gün ve Bugün

36 7 2
                                    

Keyifli okumalar!!!

Yarım kalmış insanlar, yarınlara inanmazlar.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Bu güne kadar bir çok kez yaşamışken bu duyguyu şimdi neden canımı bu kadar çok acıtıyordu? Şimdi neden nefessiz kalıyordum?

Yaşamak için kokusuna ihtiyaç duyduğum adam gerçekten ölüm yolumu mu çiziyordu?

Ben değil miydim bunları yapan o olsunda kalbini kırdığım için vicdan azabı çekmeyeyim diyen? Şimdi onun bunları yapan kişi olması neden bu kadar çok işliyordu ruhuma?

Ben bir kez şans vermiştim. Sevmiştim, aldatılmıştdım. İkinci kez şans verdim, yine aldatıldım. Birincisi beni fiziksel olarak üzmüştü ama ikincisi, tüm ruhumu parçalamıştı.

Artık zamanı gelmişti. Parçalanan ruhumun yeniden bir araya getirecektim. Eskisi gibi olmayacaktı belki ama bir süre daha ayakta tuta bilirdi beni.

Elimdeki kağıtı buruşturup hiddetle ayağa kalktım. Gözlerimden yaşlar akmıyordu. Güçlü olmam gerekiyordu, gözyaşlarım beni anlıyordu. Derin bir nefes aldım ve kapıya doğru ireliledim.

Sinirle basamakları çıkıyordum. Korku yoktu içimde. Şu an etrafımda insan olmamasına rağmen hem de. Nefret de yoktu ama. İnsan saydığım birinin insanlıktan uzak olmasına rağmen hem de.

Kapının önüne geldiğimde hiç düşünmeden kapıyı yumruklamaya başladım. Nefesimi tutmuş kapıyı deli gibi yumrukluyordum. Kapı açıldığında tek isteğim kahve rengi gözlerin beni haps etmemesiydi.

Ve kapı açıldı.

Kapı açıldığı anda gözlerim zorlanmama rağmen gözlerine kaydı. Gözlerindeki acı o kadar büyük bir boyutdaydı ki. Pişman mı olmuştu? Benim için mi? Peki pişmansa aff eder miydim? Bilemiyorum.

Öyle bakıyordu ki gözlerime, bir an ne diyeceğimi, ne olduğunu unutmuştum. "N'oluyor kızım alıcı gibi?" diye sordu yorgun bir sesle.

Sesinin yorgunluğu, gözlerindeki acı, bedenindeki yıkılmışlığı gördüm. Kendimden nefret etdim. Bu hâldeyken bile hâlâ onun acısını gördüğüm için kendimden nefret etdim.

"Sen," dedim titreyen bir sesle. Bakışlarım elimde buruşturduğum kağıda kaydı. Kağıdı gördüğüm an bir anlık sinirle Toprak'ı omuzlarından itekledim. Beklemediği belliydi çünkü sendeledi ve afallamış bir şekilde bana baktı. "Hepsini yapan sendin!" diye bağırdım.

Gözlerindeki yorgunluğun yanına şaşkınlıkta geldi. "Ne oluyor Hayal? Kafan mı güzel?"

Bu hâli daha çok sinirlenmeme neden oldu ve bir kez daha itekledim onu. Bir adım atdı arkaya doğru, ben de kapıdan içeri geçtim benden uzaklaştığı için. "Bir de bilmiyormuş gibi davranıyorsun." Bağırışlarım kaşlarının çatılmasına neden oldu. "Ben de aptal gibi güvenmiştim sana. Seni üzdüğüm için üzülüyordum."

Bir kez daha iteklemek istediğim de elleri bileklerimi tutdu ve izin vermedi. Beni kendine doğru çektiğinde göğüslerine çarpmıştım. "Bağırma," dedi sakin bir sesle. "Önce ne olduğunu anlat. Yargısız infaz yapma."

Bileklerimi ellerinden sert bir şekilde çektim ve "Bırak," diye bağırdım bir kez daha. Göz yaşlarım düşmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu. "Ne geçti eline? Çaresiz hâlimi görüp eğleniyor muydun hiç olmazsa?"

"Kızım bak," dedi sakinliğini korumaya çalışarak. Düşündüğümden daha sakindi. Neden peki? Bildiğimi biliyorsa şu an bir şey yapması gerekmez mi? "Söylediklerin için pişman olacaksın, sonra aff etmeyeceğim. Önce ne olduğunu anlat sakince konuşalım, çözelim."

SENİ İZLİYORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin