Nasıl bilmişti yalan söylediğimi? Yanımda sadece arkadaşlarım vardı. Nasıl duya bilirdi? İmkanı yok böyle bir şeyin. Tabii bana bunları yapan arkadaşlarımdan biri değilse..
Şüpheler. En sevdiklerimden şüphe duyuyordum artık. Güvensizliğin en zirvesini yaşıyordum şimdi. En güvendiklerimden böyle bir darbe beklemezdim. Umarım evime dinleyici yerleştirmiştir o psikopatda, arkadaşlarımdan biri değildir diyecek hâldeydim artık.
Tırnaklarımı elime geçirirken "yapma" diye fısıldadım kendime. N'olursun yapmayın. Kaldıra bileceğim bir şey değil. Arkadaşlarımdan olmaz. En güvendiklerimden olmaz.
Kararlıydım artık. Polise gidecektim. Ama önce o psikopata mesaj atmalıydım. Belki gözü korkar da geri çekilir. Telefonu elime alıp onun numarasını buldum ve bir mesaj yazdım.
Derhal polise gidiyorum. Artık yaptıkların akıl alır gibi değil. Ve ne yaparsan yap beni korkutup kararımdan geri çeviremeyeceksin.
Mesajı atıp telefonu kapatdım. Çünkü biliyordum yazdığımın aksine eğer bir şeyler söylerse, korkup geri çekileceğimi. Odama geçip üzerimi değiştim. Çantamı aldım ve derhal evden çıkıp polis merkezine gitdim.
Polis merkezinin önünde durduğumda hava artık kararmıştı. Derin bir nefes alıp içeri dahil oldum. Gördüğüm ilk memura yakınlaştım. "Merhaba memur bey. Ben bir şikayetde bulunmak için gelmiştim."
"Tabii. Oturun." dedi orta yaşlardaki memur bey karşısındaki sandalyeyi gösterirken. "Şikayetiniz nedir?"
Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. "Bakın yaklaşık 5 gündür izleniyorum. Tanımadığım bir numaradan rahatsız edici mesajlar alıyorum. Evime hediyyeler ve notlar gönderiliyor."
Şüpheli bir şekilde yüzüme baktı. "Neden ilk gün haber vermediğiniz? 5 gündür neden bekliyorsunuz?" diye sordu memur.
Bir az düşündüm. Çünkü ben de bilmiyordum neden ilk günden gelmediğimi. "İlk gün arkadaşlarımın yaptığı bir eşek şakası olduğunu düşündüm. Diğer günlerse yaşadığım şok ve korku sonucu polise gelmek aklımın ucundan dahi geçmedi." dedim tek nefeste.
"Peki." dedi derin bir nefes alarak. "Kanıtınız var mı? Notları ya da mesajları göstere bilir misiniz?" diye sordu.
"Tabii." dedim ve elimi çantama atdım telefonu almak için. Ama ne telefon vardı ne hediyyeler. Salak gibi notları parçalamıştım zaten. "Hayır yaa." diye endişeyle inlemiştim. "Bakın evden öyle hızlı çıktım ki, bütün her şeyi unutmuşum. Hemen gidip alıp geleceğim." dedim ve ayağa kalktım.
"Bu gençlik nereye gidiyor böyle? Böyle şakalar nasıl yapıyorlar anlamıyorum." Memur arkamdan söylenmişti. Gerçekten bunun bir şaka olduğunu mu sanıyordu?
"Bakın memur bey şaka yapmıyorum. Böyle korkunç bir durumun şakasını yapmam. Gerçekten evden çabucak çıktığım için evde unutdum tüm her şeyi. Hemen gidip alıp geleceğim." İnandırmak istediğimin için ellerimle konuşmuştum.
"Tamam. Bir şey demiyorum. Gidin, bekliyor olacağım."
Teşekkür edip hızlı bir şekilde çıktım polis merkezinden. Eve doğru koşuyordum. En hızlı şekilde o korkunç hediyyeleri ve telefonumu alıp geri dönmeliydim. Başara bilirdim. Işığı bulmalıydım. Kendim için olmasa bile Toprak için.
Eve yakınlaştığımda Toprak'ı gördüm. Kavga ediyordu. 4 kişi bir olup onu dövüyordu. Ne kadar direnmeye çalışsa da, nafileydi. "Toprak" diye bağırdım ve yanına koştum. Adamlar benim geldiğimi görüp koşarak uzaklaştılar. Toprak'ın yanına eğildim. Ağzı burnu kan içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ İZLİYORUM
Kinh dị"Hayat bazen korktuğumuz, bazense korkmaya bile vakit bulamadığımız şeylerin başımıza gelmesidir."