Bazen sadece yalnız kalmak ister insan. Herkesten, her şeyden uzak. Bazense insanlara ihtiyaç duyar. Dört bir yanı insanlarla kaplı olsun ister. Ama vicdanlı, insanlığı olan insanlarla.
Bense şu an insanlar olsun isterdim etrafımda. Benim önümde, etrafımda kalkan gibi dizilecek, ölümle benim aramda olan beş adımlık mesafeyi yok edecek insanlar. Ama yoktu. Hiç kimse yoktu etrafımda. O vardı. Korku vardı. Ölüm vardı.
Anahtar kapının kilidine kilitlenmişti, aynı bedenimin korkuya kilitlenip kaldığı gibi. Derin nefeslerimle göğsüm inip kalkarken elimi sakince çantama atdım. Sakin ve yavaş haraketlerle biber gazını çantamdan çıkardım. Sadece kendime güvenmeliydim. Yaşamak için, bana bunları yapana yaptıklarının bedelini ödetmek için.
Artık ölümle aramda iki adım mesafe kaldığında kendimi teselli ederek arkamı döndüm. Arkamı dönmemle beraber biber gazını onun yüzüne sıkarak "yardım edin" diye bağırmaya başladım. Etrafdan deli gibi yardım dilenirken çok tanık olan bir ses kulaklarımda "Hayal dur, yapma" diye çınladı. Elimi durdurdum ve biber gazı sıktığım kişinin yüzüne baktım. Olamaz, bu kişi Toprak'tı.
Karşımda acıdan gözlerini ovalayan Toprak'a baktım. Çok sevinmiştim o olduğuna. Tanıştığımızdan beri ilk defa onu gördüğüm için bu kadar mutluydum. O kadar çok sevinmiştim ki şaşırmak ya da utanıp özür dilemek aklımın ucundan dahi geçmemişti. Zar zor gözlerini açtığında yüzüme bakıp sinirle haykırdı.
"Ya, kızım manyak mısın? Ne yaptım yine ben de gözlerime acı çektirdin? Sabah gül gibi konuşmuştuk. Görmedim ki seni kötü bir şey de yapayım." Dudaklarımdaki gülümsemeyi gördü ve siniri artmış gibi yine haykırdı. "Ya bir de gülüyorsun ya. Utanmıyor musun?"
Gülümsediğimi fark edip hemen dudaklarımdan gülüşümü sildim. Dudaklarımdan silsem n'olucak Toprak'cığım? Kalbim gülüyor dudaklarım ne ki?
"Ya ben çok özür dilerim. Öyle bir an açılınca hırsız falan sandım. O yüzden şaaptım." Sesime üzgün bir tını yerleştirmeye çalıştım. Artık ne kadar olduysa.
"Konuşma Hayal! Ben de geliyorum ya hani bu eve. Bir dön bak hırsız mı değil mi sonra sık biber gazını." Gözlerini zar zor açarak konuşması çok komikti. Şu anda gerçekten gülmemek için kendimi zor tutuyorum.
"Ya hırsız ben kimliyini tespit edene kadar bana bir şey yapsaydı? O zaman ne yapacaktım?" Haklıydım, net.
"Ya." Sinirle bir şey söyleyecekti ki sanki 'sana laf anlatmak olmaz' dermiş gibi vaz geçti. Merdivenlere doğru yöneldi.
"Merdivenleri çıka bilecek misin? Gözlerini açamıyorsunda." Hafif kıkırdayarak söylediklerimle dönüp bana "Hayal!" diye bağırdı. "Tamam, tamam. Sustum."
Eve girdiğinden emin olduktan sonra ben de hızlıca eve geçtim. Salona geçip koltuğa yaylanarak oturdum. Gülüyordum hâlâ. Ama çok kısa sürmüştü gülümsemem. Şaka bir yana ya Toprak olmasaydı gelen? O zaman ne yapacaktım? Düşüncesi bile korkunç.
Telefonu elime aldım ve mesaj gelip gelmediğine baktım. Ses seda yoktu. Hiçbir şey yazmamıştı yazdıklarımdan sonra. Acaba artık peşimi bırak yazdığım için vaz mı geçmişti? Öyle olsa ne güzel olurdu di mi? Söz dinleyen bir sapık. Hayaller ve hayatlar.
-----------
Aradan bir saat geçmişti. Bir saatdir telefon başında mesaj bekliyordum. Artık gerçekten sıkılmaya başlamıştım. Toprak'ı da merak ediyordum. Yani, sonuçta çocuk benim yüzümden zarar görmüştü. Mesajta gelmeyince en son yukarı çıkmaya karar vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ İZLİYORUM
Horreur"Hayat bazen korktuğumuz, bazense korkmaya bile vakit bulamadığımız şeylerin başımıza gelmesidir."