i'm back into your arms

59 6 9
                                    


invadable harmony, one last glance


09.04.1890 – 06.45, Hampshire, Britanya


"Tanrı'nın meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir kenara yuvarlayarak üzerine oturdu. Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. Nöbetçiler korkudan titremeye başladılar, sonra ölü gibi yere yıkıldılar. Melek kadınlara şöyle seslendi: Korkmayın! Çarmıha gerilen İsa'yı aradığınızı biliyorum. O burada yok; söylemiş olduğu gibi dirildi. "

Luka 24:1-12 Markos 16:1-10

"Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin gibi olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuza dek senindir! Âmin"

Genç adamın parmakları avuçları içerisinde sıkı sıkıya tuttuğu kutsal haça sarılı, güçsüz dizleri iki büklüm olmuşken mermer zeminin soğukluğuna yaslı, gözlerinden durmak bilmeyen yaşlar akıyor yanaklarına, saatlerini bu soğuk odada geçirmiş olmanın etkisiyle kısılmış hırıltılı sesi küçük şapelin karanlık ve mum ışıklarının gölgelerine ev sahipliği yaptığı gri duvarlarına vuruyor. Bir çölün kuraklığına ev sahipliği yapan dudakları ise durmadan fısıldıyor. "Tanrım, göklerin sahibi yüce Tanrım affet beni, affet beni, affet beni." Elinde tuttuğu kutsal haçın altın zincirine daha da sıkı sarılırken, üç kez dudakları ile buluşturup çaresiz yakarışına devam ediyor, "Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır." Hıçkırıkları yalvaran sesini bir bıçak gibi keserken, göğsünü delip geçen öksürüklerin ardından devam ediyor cevapsız duasına Harold, "Tanrım çalıyorum kapını, aç bana kapını al beni kollarına, uyut beni orada acılarımı unuttur yeniden doğur beni; Tanrım dayanamıyorum, dayanamıyorum ben bu acıya onu geri ver yalvarırım beni ona geri ver. Doluyor kanım boğazıma dayanamıyorum yokluğuna, merhamet et bana boğuyor kendi kanım beni, merhamet et bana."

Son dizelerini mırıldandığı duasıyla birlikte zemine kitlenmiş bakışları yavaşça yükseliyor gri kasvetli duvarlara doğru, koyu yeşil gözleri denk düşüyor yüce İsa'nın acı dolu çehresine ve ansızın hadsiz düşünceler sarıyor zihnini; Yüce İsa'nın acısına eş midir ki acılarım? Çarmıha gerilirken canı nasıl yanmışsa benim de canım öyle yanmış mıdır? İhanetin tadı asılıp kalmış mıdır damağına? Yalvarmış mıdır ben gibi Tanrısına? Ve birden şiddetle sallıyor başını genç adam, düşüncelerinin vahşeti ürkütüyor onu, fısıldıyor güçsüzce Tanrısına affetsin günahlarını diye. Elini güçlü göğsüne yaslayıp, çaresizce tövbe ediyor saatlerdir yaptığı gibi. Düştüğü gafletin günahlarına günah eklemesini istemiyor lord, dualarının cevapsız kalmasının sebebi olmak istemiyor. Elindeki tek gücün tanrısı olduğunu bilirken, onu kaybetmek istemiyor.

Küçük şapelin kapısının ardından gelen seslerle birlikte dikkati dağılıyor genç lordun, kız kardeşinin son iki yılda olduğu gibi bu sabah duasında da gizli kapılar ardında kendisine eşlik ettiğini biliyor. Biliyor lakin ona kızamıyor, taze leydinin abisine karşı beslediği safi sevginin oldukça farkında. Henüz küçük bir kız çocuğu iken abisi nasıl onun ellerinden tutup tüm kötülüklerden korumuş ve onu büyütmüşse, genç kadın da bu diyeti ödemek ve en değerlisini kollarının güveninde saklamak istiyor, yılların harap ettiği adama sonsuz sevgisi ile yardım ederek hapsolduğu bu hüzün çukurundan onu kurtarmak istiyor. Kardeşinin sevgisi bu acılı adamın son zamanlardaki tek dayanağı olmakla birlikte bir yandan da tadı gittikçe yavana kaçan bu yaşama katlanmasına dair tek sebebi. Bir kez daha kardeşinin varlığına ve sonsuz naif sevgisine şükrederken buluyor kendisini.

QUERENCIA [sekai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin