09.04.1890 – 06.45, Hampshire, Britanya
"Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin gibi olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuza dek senindir! Âmin"
Genç adamın parmakları avuçları içerisinde sıkı sıkıya tuttuğu kutsal haça sarılı, güçsüz dizleri iki büklüm olmuşken mermer zeminin soğukluğuna yaslı, gözlerinden durmak bilmeyen yaşlar akıyor yanaklarına, saatlerini bu soğuk odada geçirmiş olmanın etkisiyle kısılmış hırıltılı sesi küçük şapelin karanlık ve mum ışıklarının gölgelerine ev sahipliği yaptığı gri duvarlarına vuruyor. Bir çölün kuraklığına ev sahipliği yapan dudakları ise durmadan fısıldıyor. "Tanrım, göklerin sahibi yüce Tanrım affet beni, affet beni, affet beni." Elinde tuttuğu kutsal haçın altın zincirine daha da sıkı sarılırken, üç kez dudakları ile buluşturup çaresiz yakarışına devam ediyor, "Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır." Hıçkırıkları yalvaran sesini bir bıçak gibi keserken, göğsünü delip geçen öksürüklerin ardından devam ediyor cevapsız duasına Harold, "Tanrım çalıyorum kapını, aç bana kapını al beni kollarına, uyut beni orada acılarımı unuttur yeniden doğur beni; Tanrım dayanamıyorum, dayanamıyorum ben bu acıya onu geri ver yalvarırım beni ona geri ver. Doluyor kanım boğazıma dayanamıyorum yokluğuna, merhamet et bana boğuyor kendi kanım beni, merhamet et bana."
Son dizelerini mırıldandığı duasıyla birlikte zemine kitlenmiş bakışları yavaşça yükseliyor gri kasvetli duvarlara doğru, koyu yeşil gözleri denk düşüyor yüce İsa'nın acı dolu çehresine ve ansızın hadsiz düşünceler sarıyor zihnini; Yüce İsa'nın acısına eş midir ki acılarım? Çarmıha gerilirken canı nasıl yanmışsa benim de canım öyle yanmış mıdır? İhanetin tadı asılıp kalmış mıdır damağına? Yalvarmış mıdır ben gibi Tanrısına? Ve birden şiddetle sallıyor başını genç adam, düşüncelerinin vahşeti ürkütüyor onu, fısıldıyor güçsüzce Tanrısına affetsin günahlarını diye. Elini güçlü göğsüne yaslayıp, çaresizce tövbe ediyor saatlerdir yaptığı gibi. Düştüğü gafletin günahlarına günah eklemesini istemiyor lord, dualarının cevapsız kalmasının sebebi olmak istemiyor. Elindeki tek gücün tanrısı olduğunu bilirken, onu kaybetmek istemiyor.
Küçük şapelin kapısının ardından gelen seslerle birlikte dikkati dağılıyor genç lordun, kız kardeşinin son iki yılda olduğu gibi bu sabah duasında da gizli kapılar ardında kendisine eşlik ettiğini biliyor. Biliyor lakin ona kızamıyor, taze leydinin abisine karşı beslediği safi sevginin oldukça farkında. Henüz küçük bir kız çocuğu iken abisi nasıl onun ellerinden tutup tüm kötülüklerden korumuş ve onu büyütmüşse, genç kadın da bu diyeti ödemek ve en değerlisini kollarının güveninde saklamak istiyor, yılların harap ettiği adama sonsuz sevgisi ile yardım ederek hapsolduğu bu hüzün çukurundan onu kurtarmak istiyor. Kardeşinin sevgisi bu acılı adamın son zamanlardaki tek dayanağı olmakla birlikte bir yandan da tadı gittikçe yavana kaçan bu yaşama katlanmasına dair tek sebebi. Bir kez daha kardeşinin varlığına ve sonsuz naif sevgisine şükrederken buluyor kendisini.
Karmaşık düşünceleri arasında doğruluyor yavaşça Harold, dizleri uyuşmanın etkisiyle tir tir titriyor, kalenin sağlam duvarlarına vuran güçlü rüzgârı teninde hissediyor neredeyse, güneş yavaş yavaş yükselirken çan vuruyor tüm gücüyle duvarlara, Lord Godwinson için ölüm kokan bir gün daha başlıyor yeniden, içine çekeceği her nefesin acısını şimdiden hissediyor boğazında, midesi kasılıyor. Acı o kadar yoğun ki midesi kasım kasım kasılıyor, boğazına tırmanan hüzün bu kokuşmuş günlerin azabına eş düşüyor. Lord Sehun H. Godwinson şafağı henüz sökmemiş bu ayaz sabahında, yeniden ölüyor.
09.04.2021 – 06.45, Seul, Güney Kore
"Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin gibi olsun." Hatırlamaya çalıştığı duasının bir kez daha yarım kalmasıyla birlikte hırsla nefesini ahşap masanın sert zeminine doğru çarpıyor genç adam, iki elinin zarif parmakları birbirine kitlenmiş duasını bitirmeye çalışıyor. Görkemli camların topladığı güneş ışınları esmer çehresine vuruyor güzel yüzlü oğlanın, sıkıntıyla çatılan kaşlarının gölgesi önüne doğru kıvrılıyor, Tanrı yukarıdan izliyor çocuğunu. Tanrı yukarıdan izliyor çocuğunun acizliğini.
"Göklerdeki babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin gibi olsun. Göklerdeki Tanrımız, göklerdeki Tanrım gök-" pes ediyor sonunda, duasını yarıda bırakıp kafasını gömüyor kilisenin sert ahşap sırasına. İçindeki sıkıntı büyümeye devam ediyor, haftalardır pençesinde dolaştığı bu acı çekip alıyor ruhunu bedeninden. Sıkışıyor canı kanına, karışıyor acısı canına, dizleri yitiriyor gücünü, yanakları titriyor ağlamanın şiddetinden ve yalvarıyor Yüce Tanrısına:
"Tanrım sök al içimdeki bu acıyı benden, kavrulup kül oluyor ruhum, doğamıyorum yeniden küllerim sarıyor etrafımı. Tanrım nedir bu cezanın sebebi? Hangi günahımın bedeli bu denli ağır olurdu? Baba kurtar beni bu acıdan yalvarırım kes nefesimi." Hıçkırıklarının şiddeti dar omuzlarını sarsarken kendisine doğru yaklaşan ayak seslerinin umuduyla birlikte kaldırıyor kafasını genç adam. Kendisine doğru siyah cüppesinin içerisinde yaklaşan papazı görmesiyle birlikte, toparlanıp dağılmış kıyafetlerine çeki düzen vermeye çalışıyor. Tanrının elçisi yavaşça gözlerini esmer oğlanda gezdiriyor, acısının tadı damağına öyle şiddetli vuruyor ki büyüyor kara gözleri, yerinde hafifçe sallanıyor yaşlı papaz titreyen bedeninin ağırlığını elinde tuttuğu gümüş başlı değneğine yüklerken, sol eli genç adamın omzunu buluyor:
"Evladım nedir seni bu hale köle kılan derdin, yakarışların sarıyor etrafı?"
Esmer oğlan kendisine yöneltilen şefkatin sıcaklığına sarılırken, durdurmaya çalıştığı gözyaşları şiddetini an be an arttırıyor.
"Kurtarın beni, yalvarırım yardım edin bana." Güçlü elleri omzunda dinlenen yaşlı adamın derisi sarkmış ellerine sarılıyor, dudakları titreyerek üç kez öpücük konduruyor kutsal ellere ve devam ediyor tükenmiş sesiyle: "Bırakmıyor rüyalarım yakamı, her gecem gündüzüme lanet olup yağıyor, Tanrının sesini işitiyorum kabuslarımda günahkar olduğumu haykırıyor, efendim-" kuruyan boğazı öksürüklere boğulurken daha güçlü sarılıyor yaşlı ellere "Efendim yardım edin bana, cennetten bir parça istemiyorum sadece yardım edin bana tövbelerimi kabul edin efendim, beni bu acının pençesinden çekip alın, yalvarırım" kahvenin en yumuşak tonuna sahip ceylan gözleri tanrının eline sarılmışken umut dileniyor yaşlı adamdan.
Yaşlı papaz karşısındaki gencin acısını öyle derinden hissediyor ki, kafasını anın refleksi ile kaldırıp sağ çaprazında ki tüm ihtişamı ile sergilenen İsa figürü ile göz göze geliyor. Saniyeler sonra düşündüğü utanç dolu fikirlerden ötürü dudaklarından küçük bir ayet dökülürken dehşetle gözlerini önüne çeviriyor. Yavaşça gencin omzundan çekiyor ellerini, hissettiği dehşetin hissiyle aceleci bir istavroz çıkarıyor. O anlarda kendisini dolu gözlerle izleyen genci hatırlayarak odağını tekrardan ona yöneltiyor:
"İsmin nedir senin çocuğum?"
"Jongin efendim, Kim Jongin." sesine yansıyan umutla fısıldıyor genç adam.
"Gel benimle Jongin, arka tarafta küçük bir oda var orada dinlen biraz, uyandığında seninle uzun bir konuşma yapar, günahların için birlikte af dileriz evladım. Ne dersin?"
Genç adam, hüzün dolu geçen yılların sonunda bu acıdan kurtulacağının umuduna sarılıyor sıkıca: "Teşekkürler efendim, Tanrı sizi korusun, Tanrı sizi yüce şefkati ile kutsasın, teşekkürler." Oturduğu tahta sıradan aceleci tavırlarıyla doğrulup, deri çantasını hızla boynuna geçiriyor. Arka kısma yöneldiğini gördüğü yaşlı adamın arkasından hızla koşturuyor genç adam...
Tanrı yukarıdan çocuğunu izliyor, zamanın akrebini avuçları içerisinde paramparça ediyor, Tanrı yukarıdan çocuklarını izliyor, aynı hatanın ateşine düşmeleri için gün sayıyor. Gök tüm şiddeti ile sarsılıp gri bulutlarını yeryüzüne doğru indiriyor, Tanrı yukarıdan çocuklarını seyrediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUERENCIA [sekai]
Ficción históricaTanrı yukarıdan çocuğunu izliyor, zamanın akrebini avuçları içerisinde paramparça ediyor, Tanrı yukarıdan çocuklarını izliyor, aynı hatanın ateşine düşmeleri için gün sayıyor. Gök tüm şiddeti ile sarsılıp gri bulutlarını yeryüzüne doğru indiriyor, T...