21 - Yüzeye Ulaşmak
Suyun hafızası olduğunu iddia eder kadim kavimler. Dünyanın başından sonuna değin her oluşumla yok oluşu, doğumu ve nihayetinde son buluşu, ahlarla birlikte duaları, batışlar ile çıkışları izler, öğrenir, zihnine kaydeder. Bu yüzdendir bazı kültürlerin dileklerini suya üfleyişi, mektupların bir şişeye hapsedilip denize gönderilişi, ölülerin yaşadıklarını hatırlatmak istercesine nehirlerde yıkanarak veda edişleri.Kendini dalgaların merhametine bırak ve inan, onun kaldırma gücü hafifletecektir yüreğindeki ağırlıkların tümünü, der inananlar. Kendini bırak ve inan, engin akıntılar seni asıl olman gereken yere taşıyacak.
Soğuk, soluğumu bir hançer endamıyla keserken bırakmak çok zordu. Bırakmalıydım, her mücadele ciğerlerimdeki hava keselerine birer kilit vuruyordu. Boğuşurken boğulur aslında su kazazedelerinin çoğu, karşı koydukça dibe çöker ruhun. Teslim olman gereken yegane yerlerden birisidir dalgalar, fırtınanın estiği yerden başlar ve bittiği yere taşır seni yavaş yavaş.
Aşağı tarafta sakindir dünya, çığlıkları yutarak sessizleştirir. Kendi kalbine dönmene izin verir. Kırgınlığın, kızgınlığın, isyanın, neye karşıysa savaşın yatışır her geçen dakika. Kavgalar, çatışmalar, dünya dönmeye devam ederken meydana gelen tüm çarpışmalar yukarıda kalır. Kendinle bırakır seni dalgalar, nabzın attıkça artar yaşamak isteğine bağlanan feveran. Dayanacak gücün kalmadığında yakandan silkeler arkanda kalmakla yetinemeyen soyut bir elin teması. Silkeler ve dayan, diye bağırır. Kelimeler suyun içinde dönerek kaybolsa bile son bakışlar hep yüreğinin altında kalır.
O soyut elin, somut bir figürüydü Ardan. Sıkıca kavradığı avucumla sandalın altına, daha da dibe çekiyordu beni. Oysa sadece nefes almak istiyordum. Kafamı yüzeye çıkardığım an, namlunun ucundan fırlayıp gelen bir mermi, son nefesimi kesse dahi mühim değildi. Ciğerlerime hava çekme ihtiyacının diğer tüm felaketlere ağır bastığı bir yerdeydim. Ona karşı koyan direncimi, kollarımla beraber kavradı sanki. Başını çevirip önümüzde kabarcıklar yaratan suyu işaret etti. Kulaklarımdaki uğultu, bir motor gürültüsüyle yarıldı. Tekne uzaklaşıyordu.
Bir kez daha denedim çırpınarak yüzeye çıkmayı ve bir kez daha izin vermedi. Yüzdüğümüz yerin diğer tarafına doğru yönelirken artık bedenimde derman kalmamıştı. Arkasında sürüklenen bir taş parçasından farksızdım, kulaç atacak kadar dahi kıpırdatamıyordum uzuvlarımı.
Motor sesi artık kulaklarıma ulaşmıyordu, kabarcıklar geride kalmaktan öte yok olmuştu. Zihnim bir kez daha ıssız bir ada kadar sakindi. Yüreğimdeki çaresizliğin dayattığı acizlik, nahoş bir kavram olmaktan vazgeçmişti. Gözlerimdeki ağırlık, donmaya yeltenen vücudumda hissettiğim tek hareketti. Buruşmuş parmaklarım hâlâ orada olduğuna güvenmek istercesine boynumdaki kolyeye gitti. Ona dokunabilsem de tutmayı beceremedim. Vücudumdaki tüm güç yitip giderken ruhum, uzun bir yolculuğa hazırlandı. Daha fazlasını yapamayacağıma emin olduğum noktada, sahip olduğum her şey avuçlarımın arasından kaydı ve yitip gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRAS
Mystery / ThrillerYer altı dünyasının kralı sayılan Tuğrul Soysal vefat ettiğinde, arkasında çocuklarını büyük bir mirasa götürecek karanlık ve tehlikeli bir oyun bıraktı. Her bir haritanın farklı bir hikayenin kapısını araladığı bu miras; aşkın, tutkunun, gerilimin...