14 - MASKELI BALO
Bağış gecesi, şehrin en büyük sanat tarihi müzesinin balo salonunda düzenleniyordu. Görkemli bina terasla birlikte dört katlıydı ve ilk katı ziyaretçilere kapatılmıştı. Üst düzey güvenlik önlemlerinin alındığı her kapıda üç koruma nöbet tutuyordu. Giriş çıkışlarda son teknoloji arama cihazları kullanılıyor, hiçbir kesici, ateşleyici, deşici aracın içeri girmesine müsaade edilmiyordu. Valeler sırayla yer değiştiriyor, gelen arabalar hızla otoparka çekiliyordu. Dış cephenin ışıklandırması o kadar göz alıcıydı ki, müze bu gece, şehrin dört yanından bakanlar için parıldıyordu.
İspanyol mimarisinin örnek alındığı iç yapıda, geniş merdivenler dönerek iki uçtan çıkıyordu. Ortalarda yer alan balkon localar oval bir şekilde öne uzanıyor, şamdanlardan yükselen mum ışıkları tarihi bir sarayda yürüyüşe çıkmış hissi uyandırıyordu. Tavanlarda ve duvarlarda Michelangelo'nun, Da Vinci'nin, Botticelli'nin, Ravvaello'nun ve daha nice ressamın sanat eserlerinin sahici bir kopyası resmediliyordu.
Salonun sadeliği, mekanın aurası altında insana huzur veriyordu. Her bir kemer, kolon ve taş; heykel misali inşa edilmişti ve hepsine tekrar baktığınızda farklı bir desende, farklı bir anlam keşfediyordunuz. Organizatör de bunun farkında olmalıydı ki, süsleme işine çaba harcamamış, gereksiz çiçekler, tüller veya parti araçlarıyla kalabalık yaratmaktan kaçınmıştı. Adımlar merdivenlerde yankılanırken hayal ve gerçeğin iç içe geçtiği bir rüyanın içinde kendinizi buluyordunuz. Hem dünyanın orta yerinde, hem de dünyanın çok dışında olduğunuzu size hissettiriyorlardı.
Binanın iç akustiği o kadar ustaca tasarlanmıştı ki, nerede durursanız durun hoparlörlerden yayılan klasik müzik, kulağınızın içine fısıldayan bir nehir gibi akıyordu. Sanatın, sihrin, mimarinin ve gösterişin hayat bulduğu iç salonda kalabalığın arasına karışmak pek kolay değildi. Buna rağmen insan konuşmaları müziğin arasına karıştığında, zihin yorucu bir gürültü duymuyordunuz.
Davetliler bütün yıl, bu geceye hazırlandığını gösterircesine mekanla uyum içindeydi. Kıyafetler on sekizinci yüzyılın Rönesansı'nın içinden çıkmış gibiydi. Rengarenk ve desen desen tasarlanmış kostümler, bu tarihi yapıya bir hayat kazandırmıştı. Herkes son derece nazik, güler yüzlü ve hoş sohbet bir şekilde kaynaşmıştı. Hepsi o kadar iyiydi ki, bu sahteliğe kanmak işten bile değildi. Neredeyse kim olduklarını unutmuş, neler yapmış olabileceklerini aklımdan çıkarmıştım.
Büyük ihtimalle geçmiş zamanlarda kral ve kraliçeler halkın üst düzey insanlarını davet ettikleri baloları bu amaçla düzenliyordu. İnsanlar böyle bir ortamda, birkaç saatliğine de olsa gerçek dünyadan sıyrılıyor; o gösterişli zenginliğin ve sanatsal sohbetlerin arasında dışarıdaki şiddeti, savaşı ve yoksulluğu unutuyordu. Gerçek olan bütün dertler kapının arkasında bırakılırken sadece güzellik, lezzet, dans ve nezaket içeriye buyur ediliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRAS
Mystery / ThrillerYer altı dünyasının kralı sayılan Tuğrul Soysal vefat ettiğinde, arkasında çocuklarını büyük bir mirasa götürecek karanlık ve tehlikeli bir oyun bıraktı. Her bir haritanın farklı bir hikayenin kapısını araladığı bu miras; aşkın, tutkunun, gerilimin...