10 - Ya Atlarsın Ya Ölürsün

258 34 71
                                    

10 - Ya Atlarsın Ya Ölürsün

Tren aniden harekete geçtiğinde geriye doğru savruldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tren aniden harekete geçtiğinde geriye doğru savruldum. Tam arkamda duran Ardan, bordo renkli koltuklardan birisinin başına tutunarak beni belimden yakaladı. Omzumun üstünden korkuyla ona baktığımda, en az benim kadar şaşkın görünüyordu.

"Burasının kullanıma kapatıldığını söylemiştin." dedim. Ancak kelimeler ağzımdan döküldüğünde fısıldadığımı fark etmiştim.

Trenin tekerlekleri normalden üst düzey bir şekilde hızlanarak rayların üzerinde ilerliyor, vagonun açık kapısından içeriye dolan rüzgar saçlarımla beraber her şeyi uçuştururken ayakta kalmamızı da zorlaştırıyordu.

"Kapatıldı zaten." dedi Ardan. Sesinde karanlık ve sert bir tını vardı. Beni iyice kendine doğru çekti, döndürdü ve ellerimi koltuğun üzerine yerleştirdi. "Buraya tutun."

"Nereye gidiyorsun?"

Bana cevap vermek yerine rüzgara karşı güçlükle, koltuklara tutunarak koridor boyunca ilerledi. Kapının ağzında durduğunda korku dolu çığlığım boğazıma yapışmıştı. İki eliyle kapının koluna sıkıca dayandı ve bedeninin yarısını dışarıya doğru sarkıttı.

"Kumanda odasında birisi var!" diye bağırdı sesini duyurmak için. Koltuğun diğer tarafına geçip pencereden bakmayı denediğimde, o kişi her kimse, işini bitirmiş gibi arkasını dönmüş koşar adım uzaklaşıyordu. Üzerindeki uzun palto ve geniş şapka tüm vücut hatlarıyla beraber yüzünü saklamıştı.

"Hey!" diye bağırdı Ardan. "Biz buradayız! Durdur şunu!"

"Ardan!" Ona doğru ilerledim ve ceketinden kavrayarak geriye doğru çektim. Anlamasını istercesine gözlerinin içine baktım. "Burada olduğumuzu zaten biliyordu."

Onun kim olduğunu veya neyi amaçladığını bilmesem de, aklımda elbette bir fikir vardı. İçimden bir ses, şövalyelerin bu oyunu bize bırakmaya niyetli olmadığını söylüyordu. Çoktan tacın peşine düşmüşlerdi. Söyleyeceğim şey beni deli gibi korkuturken yutkundum.

"Atlamalıyız."

Duyduğuna inanamıyormuş gibi dehşetle kaşlarını kaldırdı. Bu olasılıktan ziyade bunu benim teklif ettiğime inanamıyormuş gibi görünüyordu. Trenin saatte kırk ila altmış kilometre hıza kadar çıkabileceğini tahmin edebiliyordum ve daha da hızlanmadan şu an atlamak sadece hayatımızı kurtarabilirdi. Babamın şiirinin gerçeklik taşıdığını buraya gelerek anlamıştık, çatlak raylar bir metafordan ibaret olmayabilirdi. Öyle değilse bile bu rayların sonunun nereye gittiğini veya trenin durup durmayacağını bilmiyorduk.

Düşünüyormuş gibi durdu ve o şiirin belli bir dizesini tekrarlamaya başladı.

"Makiniste seslen, makiniste seslen, makiniste seslen." Gözlerini sonunda cevabı bulmuş gibi bana çevirdi. "Makinist odasına geçmeliyiz, treni durdurabiliriz."

MİRASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin