Merhaba sevgili okuyucularım, mutlu hafta sonları çok yoğun bir dönemden geçiyorum o yüzden çoğu zaman hikayeme bölüm atmayı atladığım zamanlarımda oluyor Dün panom da çok güzel bir yazı gördüm okuyucularıma mutlu etmeyi çok çok isterim Umarım bu bölümü severek okursunuz sevgi ile kalın
Arkadaşlar yeni kurmuş olduğum Instagram sayfasına gelmeyi paylaşımlarımı da takip etmeyi unutmayın orada sizler için çok güzel paylaşımlar yapacağım.
Buraya en sevdiğimi 🦋 bırakmayı unutmayın
Keyifli okumalar,
Günler geçiyor, mevsim değişmeye yüz tutmuştu. Zülfiye büyük bir çabayla nihayet okumayı, yazmayı sökmüş, akşamları dizinde yatıp, kızını kucaklayan kocasının saçlarını okşaya okşaya heceleyerek de olsa kitap okuyor, günden güne gelişiyordu.
Kızı iyiden iyiye büyümüş, ele avuca sığmıyor, babasının Nazlı kızım diye sevdiği kız tüm ev halkına kök söktürüyordu, annesi peşinden koşmaktan helak oluyordu, birgün boyuna bakmadan ağaca tırmanmaya çalışıyor öbür gün annesinin yün çilelerini birbirine katıyor, kimi zamanda annesi ve babası yemek yerken kendisiyle ilgilensinler diye sofrayı dağıtıyordu. Haşim Ağa ise kızına asla kıyamıyor, o boynunu azıcık bükse, dudaklarını büzse dünyayı ayaklarına sermek istiyordu, hele eve geldiğinde paytak paytak ona doğru koşması, onu görünce ellerini ona doğru uzatması, kucağına aldığında ise babasının yanındaki yerini bilir gibi kafasını sol tarafına yaslaması…. Paha biçilmez anlardı Haşim Ağa için.
Kızının onu sevmesi ona yetmiyor, kendisini daha çok sevdirmek için her gün ona çikolata alıyor hatta ilçeye veya kasabaya indiğinde torba torba oyuncak getiriyordu.
Karısı ve kızıyla hayal bile demeyeceği bir mutluluk yaşarken Zülfiye’nin tavırlarındaki bir değişiklik kafasını karıştırıyordu. Karısı son 2 haftadır bir türlü ona yanaşmamış, ilk önce adet olduğunu söylerken sonra da kızını öne sürmüş, kızı annesinin inadına hemencecik uyurken bu kez de baş ağrıları başlamıştı.
Haşim Ağa hayatında ilk kez korkmaya başladı. Bu mutluluğun bozulması, karısının onu artık istemiyor olabileceği düşüncesi içini kemiriyordu. Akşamları yine karısının dizine yatıyor, yüzünü seyrediyor eğer o gitmek isterse ne yapacağını düşünüyordu. Tutup kolundan odaya çıkarıp, saçmaladığını fark edene kadar öpse… Ya da ayaklarına kapanıp, yalvarsa…. Tüm varlığını önüne serse… Onun istediği gibi bir adam olmaya yemin etse…. Karısı ikna olur muydu? Onu terk etmekten vazgeçer, kollarını sardığı meleğin babası, kokusuyla can bulduğu kadının kocası olma şerefini bağışlar mıydı tekrar?
Bunları düşünürken gözlerini kapatmış, bu anın içine saklanmayı hayal etmişti Haşim Ağa. Karısıysa onun uyuduğunu düşünüp, başını dizlerinden kaldırıp bir yastık bıraktı.
Haşim Ağa karısının tavrını merak ettiği için uyumuş numarasına devam etti. Yüzünde hissettiği titrek nefes az daha gözlerini açmasına sebep olacaktı. Karısının nazik elini önce yüzünde hissetti, yanaklarımı okşayan el sırf tenine daha yakın olsun diye sakallarını kesmiş olmayı istedi. Karısının dudaklarını dudaklarında hissettiğinde geçmişte işlediği günahları düşündü. Hak etmiş miydi acaba bu kadarını? Karısını, kızını kucağından alıp kenara yatırdı, kızı babasının kucağından alınınca huysuzlansa da keyfine düşkün olan küçük kız çocuklara has o temiz uykusuna devam etti.
Üzerlerine bir battaniye örtüp, odanın içindeki sobanın yanına koydukları, kısa ayaklı, ders çalışmak için getirilmiş masaya geçti. Haşim merakla gözlerini hafifçe açtı, karısı göğsünden çıkardığı bir kağıda bir şeyler yazdı, sildi, yazdı, hırsla sildi, sonra yazdı, burnunu çekti, ağlıyordu, sonra hıçkırdı, daha çok ağlıyordu, sonra bir kıkırtı duydu, kadının duyguları o kadar allak bullaktı ki Haşim Ağa ne tepki versin bilemedi. Sonra karısı kağıdı tekrar katlayıp, göğsüne koydu .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüma Saye (Umut serisi 3)
RomanceHüma kuşunun gölgesini bilir misin sen ? Kafdağı'nda yaşayan boz renkli, kanatları zümrüt yeşili efsanevi kuştur Hüma gölgesi bir kimsenin üzerine düşerse; o kişinin başına devlet kuşu konacağına, talihinin açılacağına inanırlardı. Zülfiye İn yaralı...