2012/1 Mart sabahı
Çift çizgi...
"Firuze'm gelir misin güzelim?" Fikret'in sesini duymasıyla sonuca bile bakmadan elinde ki testi yere atıp koşar adım yanına gitmişti Firuze, olacaklardan sonra bakmadığına pişman olacağını bilmeksizin.
Firuze'den...
Bebeksi sesini işitmemle koşturdum yanına, yatağa uzanmış buz mavisi yorganı göğsüne kadar çekmişti, bir eli yorganın içindeyken diğerini bana doğru uzatmıştı. Elini tutup yattığı tarafta boşta kalan yere oturdum.
"Bir şey mi oldu " diye sordum yumuşak bir sesle, tuttuğum elini bırakmazsızın, baş parmağı elimizin üzerinde yumuşak hareketler sergilerken gülümsedi ve başını aşağı yukarı salladı, bu esnada gözünden yaşlar akıyordu. Anlamamıştım sadece yüzüne bakıp çözmeye çalışıyordum, onun gözyaşlarına razı gelmeyen gönlüm eşlik etmek istercesine yollamıştı en derinlerinden gelen acıyı, bu acıya dayanamaya göz pınarlarım ise acı acı akıttı gönlümün çaresizliğini, sanırım yeni yeni anlıyordum yok olup gitmeyen bu imkanızlığın bize yaşatacak olduğu veda yangınını.
"Fikret" adını zikredebildi hıçkırık sokaklarında kaybolmuş dudaklarım. Şahet bir kelime daha edebilecek olsaydım "Gitme" diyebilirdim sadece, gitme beni bırakma, ama ne benim bunu demeye gücüm ne de Fikret'in bu isteğimi gerçekleştirmeye imkanı vardı. İmkansızlıklar içinde boğulurken yerinden doğruldu benden destek alarak, başımı kendine çekerek göğsünde her zaman saltanatımı sürdürdüğü yere koydu, bebeklere benzettiğim kokusunu son kez içime çektiğimi bile bile iyice gömüldüm. Bir koluyla sırtıma destek verdi ben bacaklarımı yatağa uzatırken diğer eliyle başımı sabitledi kalbinin üstünde. Sonra toplu saçımı açtı ve elini aynı yere koydu saçlarımı koklayarak öperken 2 damla yaşın saçlarıma konup saç tellerimin arasında kayboluşunu izledim.
"Çok erken değil mi Fikret?"
"Ölümün ne erkeni ne geçi olurmuş, ölümün tam vakti olur, bize biçilmiş kaderin öyle bir vakti vardır ki her şey o zaman denk düşer. Erken değil tam vakti Firuze'm, tam vakti, ne bir dakika erken ne bir dakika geç, erken olsaydı eğer seni sevmeyi tadamamış olacaktım, geç olsaydı da sonsuzluğuna kapılacaktık bu sevdanın ve o zaman... " Nefes verdi , akan göz yaşlarını sildi, devam etti.
"O zaman ne ? Daha mı zor olacaktı, daha geç olsaydı belki pazara kadar biliyorsun cumartesileri piknik günümüz son kez pikniğe çıkardık belki. Ya da bak 3 ay sonra evlilik yıldönümümüz belki birlikte bir yılımız geçti diyecektik. Ya da şey çocuk, çocuğumuz olurdu beraber büyütseydik ? Sen okula götürürdün , tabi o zaman onu veda etmesi zor olurdu belki o evlenince olsaydı ya da ben ölünce belki , belki beraber olurdu Fikret'im o zaman daha kolay olmazmıydı."
"Firuze'm benim miladım seninle hep diyorum, unutma olur mu. Bak senden önce ne kadar renksizdi bu hayatım, bu oda mesela duvarları hep griydi, beraber boyadık maviye. Perdeler hep kapalıydı, sen açtın ilk pencerenin önüne fesleğenler ektin, ben kızdım sana hatta ilk, bilemedim sana aşık olacağımı , bilemedim her detayının hayatıma dokunacağını. Bana kimse sen gibi sarılmadı, senden önce hatta düğünümüze kadar herkesin "kanser bu ,ölecek "gözüyle baktığı biriydim. düğünde bile neler yaptılar sana. Ama ben şu 25 yıllık ömrümde sadece seninle unuttum öleceğimi. Şuanı bile ölümden saymıyorum, belki bizim hikayemiz bitiyor ama senin hikayen devam edecek, devam edecek ve tüm bu yaşadığımız acının sonunu sen getireceksin. Levent'ten de ,o babası olacak adamdan da intikamımızı alacaksın , sadece bunun rahatlığı var içimde. Ama alamazsan da üzülme tamam mı ben kırılmam kızmam, sonuçta çocuğunun babası-"en başından beri dikkatle dinlediğim sözünü kestim, çıplak göğsünden başımı kaldırıp yüzüne baktım. Dudaklarına bir öpücük kondurup konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Ficção AdolescenteGeçmişin yarıda kesilmiş rüzgarları, geleceğin ağaçlarını devirdi. Bir aşk karanlıklara gömülürken, çıkan küller intikam ateşini harladı. Artık Firuze'nin devri başladı! Firuze'nin koyu kahve hareleri intikam diye çığlıklar atarken, katliam fermanın...