Gece neredeyse hiç uyuyamamıştım. Sabah saat 5 gibi evden çıktım. Faruk'un yanına geleli saatler olmuştu. Şimal'e yapmak istedikleri aklıma geldikçe daha da sinirleniyordum. Şimal benim ailem gibiydi. Ona gelecek herhangi bir zarar gözümün dönmesi için yeterliydi. Sadece bundan dolayı da değildi öfkem. Bir kızın hayatını karartmıştı. Israrla çalan telefonuma inat Faruk'un yüzüne bir yumruk daha indirdim. Zorla konuştu.
"Yeter." Arkamı döndüm. Adamlarımdan birinin bana uzattığı havluyla elimi sildim. Sağ elimin üstünde kan toplanmıştı.
"Duru Hanım haber vermeyin dediğiniz için kimsenin telefonunu açmadık. Ama ısrarla arıyorlar." Elimdeki havluyu kenara atıp Faruk'un karşısındaki sandalyeye ters bir şekilde oturdum. Telefonum geldiğinde arayanın Marcel olduğunu gördüm.
"Duru nerdesin sen? Kimsenin senden haberi yok! Hepsini susturmuşsun belli."
"Alt tarafı birkaç saat yoktum Marcel. Bunun için izahat mi vereceğim?"
"Nerdesin ki sen?"
"Depoda."
"Mehmet sana bugün söyleyecekti."
"Dün söylemeliydiniz. Ayrıca Mehmet akıl edemedi mi ilk iş buraya geleceğimi?"
"Mehmet'in kendine hayrı yok. Hayvan gibi içmiş mal herif."
"İşim yarıda kaldı. Oyalıyorsun beni Marcel." Faruk bana zar zor baktı. Tahminen daha ne kadar süreceğini düşünüyordu. Ona rahatsız olacağı gülüşümü sundum.
"Geliyorum ben de."
"Gerek yok işi birazdan biter zaten. Bir demeyeceksen kapatayım paşamız beklemesin." Faruk'un yutkunması hoşuma gitmişti.
"Evden çıktım bile Duru. He bu arada Yağız'ı da aradım. Herkesi tembihlediğin için ona sordum nerede olduğunu." Yağız mı? Ne alaka ya ne alaka?
"Yağız'ı böyle şeyler için arama Marcel. Nerede olduğum bilinmesin istiyorum diye sana haber vermemişim demek ki değil mi?"
"İyi. O zaman ben şirkete geçiyorum. Sen de kendini hırpalama."
"Tamam görüşürüz."
"Görüşürüz güzelim." Telefonumu Sarp'a uzatırken depoyu adım sesleri doldurdu. Tüm korumalarımın silahlarına davranmalarıyla ayağa kalktım. Yağız Emirgan elinde sigarasıyla bana doğru geliyordu. Sarp bana baktığında kafamla sorun yok dedim. Hepsi eski yerlerine dönerken ben olduğum yerde duruyordum. Tam karşıma gelip durmuştu. Sigarasını içine çekti. Arkamdaki ağzı burnu dağıtılmış şerefsize bir göz attı. Tekrar bana döndüğünde sorarcasına yüzüne baktım.
"Marcel aradı. Bende olup olmadığını sordu."
"Sen de buraya mı geldin? Neden?" İş üzerindeyken buraya gelmesi hoşuma gitmemişti. Bu yönümü kimseye göstermekten hoşlanmazdım. Ama benim için buraya gelmesi hoşuma da gitmedi değil yani.
"Dün o kadar içip eve saat üçte girdin. Seni sabahın köründe evden çıkaran şey ne merak ettim doğrusu." Sigarasını yere atıp söndürdü. Ellerini paltosuna soktu ve mekana göz gezdirdi.
"Anlaşılan sabah sporu."
"Gördüğün gibi. Bence artık gitmelisin."
"Kim bu?" Buraya gelmesinin sebebini anlamamıştım. Üstüne bir de beni sorguluyordu.
"Önemli mi? Buraya neden geldin Yağız? Gerçekten söyleyebilecek misin artık?"
"Sen böyle beni kovmaya kalkarsan işimiz var seninle."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMOR
Teen FictionYeraltına hükmedecek gizli bir kraliçe...Babasından sonra işleri devralırsa ne olur? #mafyaaşkı (1.)