2. Bölüm

8.8K 247 27
                                        

Babamın ölümünün üzerinden geçeli bir buçuk sene oldu. Hayatımda güvendiğim iki adamdan birisini kaybetmemle hayatım çok değişti. Babam Korkut Argun'un ölmesiyle her şeyi bana kalmıştı. Sadece holdingi değil, bütün yeraltı işleri,kumarhaneleri,dostları ve düşmanları...Babamın yeraltındaki koltuğuna oturmak ve işleri ele almak elbette zordu. Ancak hayatımda güvendiğim diğer kişi uzağımda değildi bu süreçte. Hatta pek dibimden de ayrılmazdı.

"Hadi be kızım nerede kaldın?!"

Pırlanta küpelerimi kulağımdan geçirirken konuştum.

"Hazırım sayılır!" Marcel kapıyı tıklatarak,

"Bak geliyorum!" diye seslendi. İçeri girmesiyle gözleri beni buldu.

"Bu kadar özenmeseydin keşke çirkin,dikkat çekmeni istemiyoruz en başta hatırlatırım." diyerek göz kırptı.

Bugün iş insanlarının toplanacağı bir davet vardı. Yeraltının önemli isimlerinden Tuğrul Aksoy bir buçuk senedir babamın yerine kimin geçtiğini çözmeye çalışıyordu. Holdingin hiçbir işi aksamamış yeraltındaki işler de aynen devam ediyordu. Benim varlığım yani Korkut Argun'un bir kızı olduğu biliniyordu. Fakat kimse minnoş prensesin bunlarla uğraşacağını düşünmüyordu. Bu yüzden Tuğrul benim başkasının elinde maşa olduğumu gücümün kullanıldığını düşünüyordu. Sevkiyatlarımdan birinde adamlarımdan birine not bırakmıştı.

~Eğer maskeni çıkarıp masanın bir ucuna oturmazsan Kupakızı o koltuğundan inmen yakındır.~

Tuğrul masanın lideri değildi. Ama masayla ilgili bir problem olursa eskilerden olduğu için ona danışılırdı. Benimde kendimi göstermemem onları güvensizliğe sürüklüyordu. Birkaç gün önce holdinge davetiye gelmişti. Uzun süre bu dünyadan uzak durmam gerektiğini düşündüm bu imkansızdı ama en azından kimliğimi gizleyebilirdim. Fakat bunun artık güvenliğimi tehlikeye attığını farkettim bu yüzden davete gidecektim. Amacım kimliğimi göstermek değil lakin her ne kadar onları tanısamda aynı ortamda olmak farklı olucaktır elbet.

"Çirkin mi?Sensin çirkin. Çok da güzel oldum. Maşallah bana."

"Hahahah tamam güzellik bir şey demedim say. Ama ciddiyim çok fazla dikkat çekmesek iyi olur." Marcel bana yaklaşıp yüzümü elleri arasına aldı ve alnıma bir öpücük kondurdu. Bende ellerimi boynuna dolayarak karşılık verdim. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Normalde duygularımı sermekten hoşlanmam ama yanımda bir tek Marcel'in kalması beni üzüyordu. Babam yoktu artık. En yakın arkadaşım Şimal İspanya'ya gitmişti.

"Neyse yeter bu kadar hadi gidelim."diyerek çantamı aldım. Marcel'e döndüğümde bana en sıcağından bir gülümseme gönderip burnumu iki parmağıyla sıkıştırdı.

"Güzel geçecek merak etme hadi bakalım düş önüme."

Gitmeden önce aynaya baktım. Beyaz tenim,kahverengi saçlarım ve gözlerim vardı. Çok zayıf değildim ama fittim. Bu yüzden elbiseler üstümde daha da dikkat çekici duruyordu. Üzerimde diz kapaklarımın biraz altında biten,vücuduma saran,saten siyah bir elbise vardı. Bir bacağında hafif bir yırtmacı vardı. Altına bant kısmı pırlantalardan oluşan topuklu ayakkabılarımı giymiştim. Boynumda annemden kalan aile yadigarı gerdanlığım vardı. Son bir kez kendime bakıp çıktıktan sonra bahçeye çıktım. Marcel arabaya yaslanmış sigarasını içiyordu. Benim çıktığımı gören Mehmet hızlı adımlarla yanıma geldi.

"Her şey yolunda mı?Bir sıkıntı?"

"Bir sorun yok Duru Hanım her şeyi kontrol ettim."

"Güzel sakın bir pürüz çıkmasın en ufak şeyde beni uyarıyorsunuz.He bu arada döndükten sonra bir yere kaybolma fifa oynarız." Son söylediğimi diğer korumalar duymasın diye daha kısık söylemiştim evet.

Mehmet'i 3 sene önce bir bankta görmüştüm. Benden 4 yaş küçüktü. O gün babamın doktorlarıyla konuşmuştum ve moralim fazlasıyla bozuktu. O da işten atılmıştı ve yalnız başına içiyordu. O gün onu yanıma aldım iki sene içinde pek çok eğitim aldı. Şu an hem yakın arkadaşım bir nevi kardeşim hemde sağ elimdi.

"Bakarız,aslan parçası." Kaşlarımı çattım.
"Duru Hanım'a ne oldu hayırdır?"

"Tamam abla ya bir şey demedim ne çatıyorsun kaşlarını kırışırsın maazallah. Sonra bak almazlar seni evde kalırsın geldin 26 yaşına zaten.Hem belki enişte getirirsin bugün belki he ne dersin?"

"Ne eniştesi lan?Daha ölmedik." Marcel'in çıkışıyla  sırıttım. Tabi ki böyle dese de bana karışmayacağını biliyordum. Ayaküstü muhabbetimizi kesip arabaya bindik. Fazlasıyla heyecanlıydım. İş davetlerine çoğunlukla katılmasam da bazen giderdim ama bu davet farklıydı. Herkes bilmese de yer altından insanlarda gelecekti. Umarım her şey güzel gider diye dua etmekten başka çarem yoktu. Kim olduğumu öğrenmek istiyorlardı. Başarılı sevkiyatların arkasında kim olduğunu,piyasayı elinde tutabilen ve kuralına göre oynayan kendi içlerinde adlandırdıkları namı değer Kupakızı'nı .Bana neden bu adı taktıklarını anlamamıştım. Ama Marcel bana kupanın asalet ve güzelliğin sembolü olduğunu kupakızının soylu kimse olabileceğini söylemişti. Beni gerçekten babamın prensesi olarak görüyorlardı galiba. Ama onlara babamın prensesi değil yeraltının kraliçesi olduğumu zamanla kanıtlayacağım.

Bu arada ben Duru Argun. Namıdeğer Kupakızı...

...

Herkese merhaba! Kısa bir bölüm oldu. Diğer bölümlerde bölüm süresi uzayacak ve tanıtım gibi olmaktan çıkacaktır. Kitabıma şans vermenizi ve oylamanızı çok isterim. Sağlıcakla kalın!

AMORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin