"Küçük bir bebek"

587 34 94
                                    

"Nerede kalıyorsun Jungkook?"

Hayır.

"Nerede kalıyorsan orayı da bulacağımı biliyorsun değil mi?"

Hayır dedim.

"Benimle kalman gerekiyor Jungkook, ben senin babanım."

"Siktir hayır dedim!" diye bağırışım boş spor salonunda yankılandı. Koşuyordum.  Sadece koşuyordum. Bağırmamla beraber hızımı arttırdım. O adama olan sinirimi bütün vücudumdan çıkarmak istercesine hızlı koşuyordum. Sanki ben hızlandıkça, sanki göğsüm sıkışmaya başladıkça her şeyi unutacakmışım gibi geliyordu. Hiç bir zaman unutamazdım ama en azından rahatlamış hissederdim.

Genelde koşmak rahatlatırdı evet, ama bu sefer o adamın dedikleri kafamdan çıkmıyordu. Kafamın içinde bile susmuyordu sanki. Ve ben onun sesini duydukça kafayı yiyecek gibi oluyor ve her zamanki gibi kendimi spora veriyordum. Belliki bu sefer sabaha kadar yerimde durmayacaktım.

Göğsüm ağrımaya başlayınca artık durmaya karar verdim ve yavaşladım. Koskoca salonda sadece benim nefes seslerim duyuluyordu. Salonun ışıkları açık değildi. Ama salonun üst tarafındaki pencerelerden sokak lambalarının ışığı öyle güzel vuruyordu ki salonun ışıklarına gerek bile yoktu. Zaten tek başıma olduğum için antrenmanımda çok fazla top kullanamayacaktım. O yüzden bu ışık mükemmeldi.

Yavaşça ısınma haraketlerini yapmaya başladım. Hepsini yaparken gözlerimi kapatıyor vücudumun her yerini güzelce esnetiyordum. Daha da fazla rahatlamak için derin derin nefes alıyor, vücudumu sanki büyük bir savaşa hazırlıyordum. En sonunda esnemem bittiği zaman kendi kendime gülümsedim "Şimdi sıçtın Jungkook!" dedim kendi kendime konuşarak "Bu sefer fazla zorlanacaksın." diye devam ettim.

Evet bunu kendi kendime yapıyordum. Kendi kendimi ağzıma sıçıyordum ve bundan ölesiye zevk alıyordum.

Ve başladım. Kendimi ağır bir kondisyonun içinde buldum. Her harakette kendimi zorluyor, en fazla ne kadar dayanabilirim diye test ediyordum. Ve her seferinde daha da zor haraketler yapıyordum. Yine içimden bir ses sen salak mısın, neden kendi kendini bu kadar zorluyorsun? dese de o sesi yine takmıyordum.

Tamam şu anda bir takımda değilim. Tamam voleybolda bi takıma ihtiyacım vardı ama umrumda değildi. Sonuç olarak ben buna devam edecektim. Hem şu anda boş boş duramazdım. Yoksa kafayı yiyebilirdim.

Takım mevzusunu düşünmen aklıma Jin'le Jimin'i getirdi. İkiside sürekli okul takımına girmemi söylüyor beni  durmadan sıkıştırıyorlardı. Bende ısrarcı bir şekilde karşı çıkıyor, takıma girmeyi istemiyordum. Sebebi neydi peki?

Bilmem, belkide o çocuk. Suratsız.

O çocuk dünyanın en sinir bozucu çocuğuydu sanırım. Beni bile sinirlendirebilen tek kişi oydu. Aynı sınıftaydık. Okula yeni geldiğim için onu çok az tanıyordum ama Tanrım! o çocuğun öfke problemleri olduğuna emindim. Üstüne üstlük bir de takımın kaptanıydı. Bu yüzden takıma girmeyi istemiyordum sanırım.

Ah kimi kandırıyordum ki? Neden girmek istemediğim apaçık ortadaydı ama bunu bir türlü kabullenmek istemiyordum. Sebebi tabikide o adamdı. Yani babam.

Yaklaşık kırk dakikanın sonunda bunları düşünmeyi bıraktığım gibi haraketlerimi de bıraktım. Kendimi sırt üstü yere attıktan sonra derin derin nefer almaya başladım. Evet çok iyi gelmişti. Bunu ölene kadar yapabilirdim. Terden alnıma yapışan saçlarımı geriye doğru atarak salonun karanlık tavanını izlemeye başladım. Artık sadece biraz sonra neler yapsam diye düşünüyordum. Topu almam gerekiyor diye düşünerek hızlıca ayağa kalktım. Biraz önce sıcaktan çıkarıp yere fırlattığım tişörtümü yerden aldım ve filenin hemen yanında duran top sepetininin yanına gittim.

SETTER | 𝘵𝘢𝘦𝘬𝘰𝘰𝘬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin