Eğer bir şeyleri başarmak istiyorsanız kendinize inanmak zorundasınız. İnsan kendine güvendiği taktirde kazanmayacağı savaş yoktur. Yeter ki kendinize güvenin.
Ben bu savaşta kaybetmiş, kibrime yenik düşmüştüm. Bu utanç verici suçluluk duygusuyla birlikte içim içimi yiyor kralın yüzüne dahi bakamıyordum. Yaptığım hatalar sadece bana değil etrafımda ki masum insanlara da zarar veriyordu. Kralımız yılların şeklini bozduğu buruşuk elleriyle çenemi tutup kaldırdı ve göz göze gelmemizi sağladı. Gözlerinden ne hissettiğini anlamaya çalıştım ancak o kadar donuk ve soğuktu ki kimse onun içinde ne geçtiğini anlayamazdı.
Kendimi yok etmeye çalışmamı Gölge engellemeye kalkmış ancak güçleri yeterli gelmeyince kral olaya müdahale ederek kolayca güllemi atomlarına ayırarak yok etmişti. O gün aslında yaşadığım şeylerin birer simülasyon olduğunu ve hiç kimseyi öldürmediğim gerçeğini görmek beni mutlu etse de eğer bu simülasyon olmayıp gerçek olsaydı çoğu insan benim yüzümden ölecekti düşüncesi beni yine ağır bir yükün altına sokuyordu.
Göz temasımız bir an bile kesilmeden kral ile birlikte birbirimize bakıyorduk. Tabi benim ki bakmak denirse. Gözlerimi kaçırmamak için savaş veriyordum ki eğer bunu yaparsam büyük saygısızlık yapmış gibi hissedecek ve daha da durumumu kötüye çekecektim. Bunu istemiyordum. Zaten en dibe batmışken daha da batamazdım.
"Sana güçlerin konusunda neler söylediğimi hatırlıyorsun değil mi?" kral sorgular şekilde tek kaşını kaldırıp gözünü kırpmadan beni izliyordu.
"Evet efendim" kral sakalını hafif okşadı ve kalkan tek kaşını indirmeden "Pek öyle görünmüyor ama" dedi. Ah ne yapmıştım ben böyle. Yerin dibine girip saklanma mümkün olsaydı eğer hiç düşünmeden yapardım. Şuan ki konumum öyle utanç vericiydi ki kaçıp saklanmak en mantıklı karar gibi geliyordu.
"Eğer güçlerini dikkatli kullanmaz ve kibrine yenilirsen bu sefer seni kurtarmak için gelmeyeceğim" diyerek sert şekilde uyarıda bulundu. Tek kelime dahi etmeden kafamı onaylar şekilde sallamakla yetindim. Ne söyleyebilirdim ki zaten.
Salonun köşesinde beni izleyen Gölge'ye gözüm kaydığında o da yaptığımın yanlış olduğu yönünde kafasını salladı. Kral tahtına oturup asasını bana doğrulttu. Asanın ucunda ki zümrütten yayılan yeşil toz ve parıltılar güçlerimi kazandığım günde ki gibi etrafımı sardı ancak bu sefer beni hareket ettirmek yerine etrafımda dönüp bir anda kayboldular.
Bu neydi şimdi diyerek krala baktığımda gözlerimden soru soracağımı anlamış ve ben sormadan cevabımı vermişti.
"Bu senin kendini kontrol etmen için küçük bir yardım diyelim. Emin ol kendi güçlerini keşfettikten sonra buna ihtiyacın kalmayacak. Ama şuan hiç olmadığı kadar ihtiyacın varmış ki bunları yaşadık." dedi sitemkar şekilde.
Onu onaylayıp teşekkür ettim.
"Gölge, Deniz'i dünyaya götür ve biraz dinlensin. Daha tehlike henüz geçmiş değil." Gölge bana doğru gelip yanı başımda durdu. Kralı başıyla selamladıktan sonra etrafımızda oluşan gri sis bulutuyla birlikte başım dönmeye başlasa da normale döndüğümde eve geldiğimizi anladım.
YAZARDAN
Kral Duman, evladı gibi gördüğü Deniz ve Gölge'yi dünyaya gönderdikten sonra yakaladıkları Demonu tekrar sorgulamak için onu hapsettiği zindana gitti. Ona on iki saat mühlet vermesine rağmen biraz daha süre tanıyarak aklının başına gelmesini istemişti. Yanında iki askeriyle birlikte Demonun tutulduğu zindanın önüne geldiğinde, köşeye sinmiş zavallı halini görünce içten içe sevinmiş ve mutlu olmuştu. Bu sefer konuşturacağından adı kadar emindi. Askerlerinden biri zindanın parmaklıklarını aralayarak Demonun yanına gitti ve boynunda doladıkları zincirden tutarak kralın ayaklarının ucuna getirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Emanet (DÜZENLENİYOR)
Fantasy©Bütün hakları saklıdır Adlandıramadığım bir çıkmazın içinde kaybolmuştum. Üst üste yaşadığım travmalar neticesinde kendimi dipsiz bir uçurumun kenarında buldum. Sona yaklaşıyordum. Kendi sonuma. Bir gün hayatımın bu kadar değişeceğini tahmin bile e...