Yazardan
Avukat Dilek uzunca bir süredir kendisinden haber alamadığı Serkan'a ulaşmaya çalışmıştı ama bu çabasının anlamsız olduğunun farkına varıp telefonu kapatarak çantasına geri koydu. Ona neden ulaşmaya çalışıyordu ki? Bunun bir cevabı yoktu işte.
Ondan bir haber gelmemesi Dilek'i içten içe mutlu ediyor ve huzurlu bir nefes almasını sağlıyordu ancak fırtına öncesi sessizlik felsefesine dayanarak içinde bir yerde kötü şeylerin olacağını da hissediyordu. Hayatında ilk kez yanılmayı bu kadar çok istiyordu.
Serkan'dan kurtulduğunu düşünüyordu ama her an bir telefon gelebilirdi bu nedenle tetikte olmalı ve kendini olabildiğince korumalıydı. Yine de içini kemiren merak duygusuna yenik düşerek arabasına atlayıp gitmemesi gereken eve gidiyordu. Serkan'ın evine.
Yol boyunca sürekli geri dönmesi gerektiğini söyleyen iç sesini dinlememiş ve olacakları kabullenerek radyoda çalan müzik eşliğinde kendini rahatlatmaya çalışarak kesime giden bir kurbanlık gibi kasabının ellerine gidiyordu.
Nihayet Serkan'ın evinin bulunduğu sokağa geldiğinde aracını evin önünde durdurmuş ve etrafı kolaçan ederek araçtan inmişti. Çantasının içine gizlediği küçük çakısını ne olur ne olmaz diyerek arka cebine koymuş ve çantayı kendisine yük olmaması için arabaya geri atarak eve yönelmişti.
Bahçe kapısını açıp evin girişine yönelen patika yolda yürüyüp girişe geldiğinde gördüğü karşısında şaşkınlık yaşayıp korkuyla geri adım attı. Evin kapısı yoktu ama bu öyle vidaları sökerek ortadan kaldırılan bir kapı değil, aksine biri burayı yıkmışçasına gibiydi. Duvarlar çatlaklarla doluydu ve bunu Serkan'ın neden yaptığını düşündü. Tabi Serkan yaptıysa.
Arkasına sakladığı çakısına uzanıp açtı. Silah satın almadığı için bir kez daha kendisine lanet etti. Avukat olmuştu ve uzun süredir silah sahibi olmak istiyordu ama her seferinde erteliyordu. Düşüncelerini bir kenara iterek ağır adımlarla parçalara ayrılan giriş kapısından içeri önce kafasını sokarak etrafı kolaçan etti. Evin içerisi aynı kapı gibi nasibini almış ve darmadağınıktı.
Ses çıkarmamaya özen göstererek ve hiçbir şeye dokunmadan içeri girip ortalığın halini izledi. Koltuklar devrilmiş, üzerlerinde yırtıklar vardı. Sehpanın üzerinde ki viski şişesi yere düşüp kadehleri kırılmış ve odanın içine yoğun bir koku yayılmıştı. Kapının tam karşısında ki duvarda orada olmaması gereken kapıyı görünce elini ağzına götürdü ve "burada ne olmuş böyle?" diye söylenmeden edemedi.
Oturma odasının dağınıklığı ve kanepeler üzerinde ki kesik izleri burada bir boğuşmanın göstergesiydi. Biri Serkan'a saldırmış veya Serkan birini eve getirip onunla kavga ederken bunlar olmuştu. Her iki ihtimalde oldukça mantıklı geliyordu. Üst kata çıkan merdivenlere baktı. Acaba çıkmalı mıydı? Ya saldırgan hala evdeyse? Sonuçta olayın ne zaman olduğunu bilmiyordu.
Ağır adımlarla korka korka merdivenlere yöneldi ve bıçağını öne doğru uzatarak kendisini aklınca korumaya almıştı. Merdivene yaklaştığında etrafını kontrol etmek istedi ve gözünden kaçan kanepenin arkasında kalan zeminde ki koyu lekeye gözü takıldı. Hızla lekenin başına geldiğinde midesini kaldıran kan kokusunu aldı ve kusmamak için kendisini tuttu.
Pekala bu kadar yeterdi, nalları dikmeden önce buradan defolup gitmeliydi. Belli ki bu evde cinayet işlenmişti. Ama kim öldü? Serkan mı yoksa başkası mı?
Eve girerken ki uyuşukluğunu aksine çıkarken koşar adımlarla evden uzaklaşıp arabasının başına geldi. Kilidi açıp çantasında ki telefonu çıkararak emniyet güçlerine haber verdi. Neredeyse yarım saat içerisinde ekipler Dilek'in verdiği adrese gelmiş ve etrafı emniyet şeridiyle kapatarak giriş çıkışları engellemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Emanet (DÜZENLENİYOR)
Fantasía©Bütün hakları saklıdır Adlandıramadığım bir çıkmazın içinde kaybolmuştum. Üst üste yaşadığım travmalar neticesinde kendimi dipsiz bir uçurumun kenarında buldum. Sona yaklaşıyordum. Kendi sonuma. Bir gün hayatımın bu kadar değişeceğini tahmin bile e...