BÖLÜM 1: İlk Sızı

3.6K 258 164
                                    


İlk kurgum olan "Kutsal Emanet" kitabıma şans verdiğiniz için teşekkür ederim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İlk kurgum olan "Kutsal Emanet" kitabıma şans verdiğiniz için teşekkür ederim. Bölümü oylamayı ve bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı unutmayın. Ayrıca gördüğünüz hata ve eksiklikleri de yorumda belirtirseniz çok mutlu olurum, keyifli okumalar dilerim.

"Başlıyoruz, Hazır mısın?"

"Daha hızlı olmalısın"

Ne kadar süredir koşuyordum bilmiyorum. Ciğerlerim göğüs kafesimi parçalamak istermişçesine şişmişti ve nefesim tükenmek üzereydi. Ucu bucağı bitmek bilmeyen, ay ışığıyla aydınlanan ormanda nereye gittiğimi, neyden kaçtığımı bile bilmiyordum ama kafamın içinde ki ses durmadan koşmamı, arkama bile bakmamı tekrar edip duruyordu. 

"Vaktin kalmadı, oyalanmayı bırak!" o gür ses bana emirler yağdırmaya, hakaret etmeye bir an bile ara vermedi. 

Neden Kaçıyordum? Kimseye bir şey yapmamıştım ki ben...

"Soru sorma, koş!" 

Nereye gidiyordum? 

"Kaldır o koca kıçını ahmak!" 

Duymak istemiyordum. Bir yandan koşuyor bir yandan kulaklarımı tıkamaya, artık bu duyduklarıma bir son vermeye çalışıyordum ama... Başaramıyordum. 

Kimden kaçıyordum? 

"Sakın arkana bakma!" 

Ve ben yapmamam gereken o şeyi yaptım, arkama baktım. 

O, hemen arkamdaydı ve beni yakalamak üzereydi. 

"AAĞĞĞ"  çığlık atarak uyandığım o iğrenç sabahlardan biri daha.Bitmek bilmeyen, kendini tekrar eden kabuslarım kafamın içini esir almıştı sanki. Anneme göre zihnimi stresli olduğum için bu kabusları görüyordum ve zihnimi boşaltmam gerekiyordu. Sosyal hayatımda görünüşüm yüzünden ne tür muamelelere maruz kaldığımı biliyordu. Bu kabuslara da insanların neden olduğunu düşünüyordu ama sanki farklı bir şey var gibiydi. Adını bile koyamadığım, farklı bir his. 

Annem, her sabah kahvaltısında benimle konuşur, kendimi sevmeyi öğretmeye çalışırdı. Ancak ben bunu beceremezdim. Bir kez bile ayna da ki yansımama sıcak bir tebessüm gönderememiştim. Ayna da gördüğün kişiyi sev  derdi annem. Kusurlarıyla kabul etmemi isterdi. Lakin aynaya baktığımda gördüklerim hiçte sevilecek türden değildi. Yağdan kalınlaşmış basenlerim, kollarım; özgürlüğünü ilan etmişçesine sarkan göğüsler... Onları nasıl sevebilirdim ki? Bu görüntüyü kim severdi ki? 

Kusurlarımı sevmiyor ve hiçbir zamanda sevmeyecektim. Bu durum her ne kadar sosyal hayatımda beni asosyalleştirmiş olsa da bundan şikayetçi değildim. Ne kadar az insan o kadar az  küçümseyici bakış felsefem vardı ve buna gönülden bağlıydım. Kimseyi görmek istemiyor, aralarına karışmaktan kaçıyordum. Elimde olsaydı eğer okula bile gitmek istemiyordum. Buna sebep olan ise diğerlerinden fazla olan kilolarımdı. 

Yoklama esnasında adım okunduğunda bile sesim öylesine az çıkıyordu ki bazen ben bile duyamıyordum. Fark edilmek istemiyordum. Birilerinin beni görmesini istemiyordum. Mecbur kalmadıkça konuşmak, sesimi çıkarmaktan kaçınıyordum ki insanlar bana bakmasın ya da bedenim ile ilgili soru sormasın. 

Kalabalığın içinde hissettiğim yalnızlığı kitaplar sayesinde dolduruyorum. Günümün çoğu ya kitap okumakla geçiyor ya da yazı yazmakla zira bunları yapmadığım da gerçek hayata dönüyor ve ayna da ki benliğim yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu. Buna elbet bir son vermem gerekiyordu ama kendimi hazır hissetmiyordum. 

Bugüne dek uyguladığım tüm diyetler, aç kalmalar sağlıklı bir çözüme ulaştıramamış, tam aksine beni hasta etmişti. 

Ben Deniz Soykan, bedenimin beni getirdiği bu durumdan muzdarip, hayatını düzene sokmaya çalışan bir lise öğrencisiyim. Ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı ama elimden gelen her şeyi deniyordum. 

Görünüşümü değiştirmek için elimden gelen her şeyi yapmama rağmen etkisini görememenin hayal kırıklığını taşıyorum içimde. Bu durum sosyal hayatımda arkadaşlarımı bile benden çalıyordu. Söyledim ya, içimde kocaman bir yalnızlık vardı. 

Okul koridorları kalabalıktı ama bana değil. Her teneffüs gittiğim tek yer kütüphane. Beni anlayan, beni eleştirmeyen, aşağılamayan ve görünüşümle dalga geçmek yerine yanımda olup beni başka diyarlara götüren gerçek dostlarımın olduğu yer. Huzurlu olduğum ve dış dünya ile olan bağlantımın kısa süreliğine koptuğu yer. Sanırım şu dünyada en çok sevdiğim ikinci yer okul kütüphanesi. Birincisi kendi kütüphanem.

Ne kadar kendimden nefret etsem de kütüphanemi kendimden çok seviyorum. Her gün o kitap kokusunu almak huzur veriyordu bana. Ve birisi daha bana mutluluğu ve huzuru tattırıyordu. Çok sevdiğim birisi. Beni kitaplarla tanıştıran, hayatımda bana değer veren sayılı kişilerden olan İngilizce öğretmeni Seda Hocam. Bir gülüşü bir konuşması ile dünyanın en mutsuz insanın bile yüzünde güller açmasına vesile olabilen biri. Okulda en iyi olduğum ders onun dersi. En eğlendiğim ders yine onun dersi. İngilizce. Başka bir derse girdiğimde sıkılmaya başlıyorum. Okula sadece onun dersine girmek ve kütüphaneye uğramak için gidiyorum. Yoksa benim okulda ne işim var. Gelecek ile herhangi bir hayalim ve beklentim yok ne de olsa. Yaşlanmayı da düşünmüyorum. Çünkü o zamanda kilo sorunum olacak. Biliyorum benim için zayıflamak sadece hayallerimi süsleyen bir şey olarak kalacak.



Kutsal Emanet (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin