Altıncı bölüme hoşgeldiniz. Kitabıma devam ederek bana destek olduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarda sahne ve bölüm hakkında ki düşüncelerinizi belirtmeyi, bölümü oylamayı ve eksik gördüğünüz kısımları belirtmeyi unutmayın. Keyifli okumalar dilerim 🤍
***
Bu nasıl bir ağrıydı böyle?
Başım o kadar çok ağrıyordu ki sanki biri içeriden dışarı çıkmak için kafamı delmeye çalışıyor gibi bir acı çekiyordum. Telefonumun susmak bilmeyen, bana işkence eden bip bip sesi bir türlü susmak bilmiyordu. Lütfen biri artık şu alarmı kapatsın.
Başımın ağrısını unutmaya çalıştım yoksa başka türlü geçecek gibi durmuyordu. Ağrını düşünme, ağrını düşünme, ağrını düşünme... Başka şeyler düşün. Alarmı düşünmeye başladım. Lakin bu yaptığım eylem bana bir gerçeği hatırlatmıştı. Benim telefonumun alarmı bu ses değildi.
Kolumu, telefonuma uzanmak için kaldırdığım esnada başparmağımda hissettiğim mandal ile elimi korkuyla geri çektim ama yapmış olduğum bu hareket canımı öylesine yakmıştı ki... Hareket etmemle göğsümde dört daire şeklinde soğukluğu da fark etmiştim.
Vücudumun sağına ve soluna doğru giden kabloları hissediyordum. Bunlar neydi böyle? Olanları hatırlamaya çalıştım. En son yaşadıklarımı hatırlamaya çalıştım. Partideydim, annem, ben, Serkan ve diğerleri... Sonrası evde oluşum. Yatağımdaydım, uyumaya çalışıyordum. Yağan yağmuru bile hatırlıyordum. Ama sonrası. Hiçlikti.
Dinmek bilmeyen bip sesleri hala beynimin içinde yankılanıyordu. Çıldıracaktım, susmuyordu. Sus artık. Gözlerimi zorlukla açmaya çalıştığımda sanki evrenin en zor işini yapıyormuş gibi hissediyorum.
Beyaz ışık gözlerimle temas ettiğinde hissettiğim ağrıyla gözlerimi geri kapatıp yavaş yavaş açmaya, gözlerimi ışığa alıştırmaya çalıştım. Bembeyaz odanın içerisindeydim. Odanın içini incelediğimde çokta geniş olmayan bir odada yatmaktaydım. Sol yanımda serum ve sol baş parmağımda ki mandalı görebilmiştim. Göğsüme odaklandığımda ise hissettiğim soğukluğun bağlanmış olan kablolardan geldiğini anlamıştım ama benim burada ne işim vardı?
Ben buradan ayrılmıştım. Serkan, annem ve ben hep birlikte ayrılmıştık buradan. Oysa şimdi neden bu halde, serum ve makineye bağlı yatıyordum?
Hemen karşımda kapının yanında bulunan genişçe camın ardından annem belirdiğinde uyanmış olduğumu görüp heyecanla gülümseyip bir şeyler söylediğini görebiliyordum ama sesini duyamıyordum. Onun bu hareketinden sonra odaya giren doktor ve hemşirenin ardından annemde hızla içeri girip yanıma gelerek ellerimi tuttu.
"Korkma" dedi. Sesi öylesine kısık çıkmıştı ki, yorgunluğu gözlerinden okunabiliyordu.
Korkmuyorum diyemedim. Çünkü hem korkuyordum hem de konuşacak mecali kendimde bulamıyordum.
Doktor, kendisine bakmamı isteyip elinde tuttuğu feneri gözüme tutarken, yanında ki hemşirede makineleri kontrol ediyordu.
Kendimi konuşmaya zorlamam gerekiyordu zira neler olduğunu anlamam, neden burada olduğumu öğrenmem gerekiyordu.
"Neden buradayım?" doktorun beni duyduğundan şüphe duyarken bana gülümseyerek baktı.
"hatırlamıyor musun?" neyi hatırlamam gerekiyordu?
"Neyi?" annem elimi sıkıca tutmaya başladı.
"Seni darp etmişler ve neredeyse üç haftadır komadasın." Doktorun söyledikleri karşısında büyük bir şoka girmiştim. Nasıl olurda üç hafta boyunca burada uyuyor olabilirdim. Onca yaşadığım şey neyin nesiydi peki?
Buradan çıktığımı hatırlıyordum. Bir yanımda annem, diğer yanımda Serkan. Beraber eğlendiğimizi, okula gittiğimi, hatta partilediğimi...
Söylediklerine inanmıyordum. Sadece benimle alay ediyordu biliyordum. Doğru olamazdı.
"Yalan söylüyorsun" dedim. Öfkeden gözlerim dolmuştu. Ancak doktor omzuma dokunmakla yetinip odadan ayrıldı. Arkasında soru işaretleriyle kalan beni öylece bırakıp gidiyordu. Kapıdan çıkmadan önce arkasını dönüp annemi yanına çağırdı. Odada tek başıma kalmıştım.
Neler oluyordu? Tüm bu yaşadığım güzel şeyler sadece benim kafamda kurduğum sahte hayatımdan kesitler miydi?
Nefes alışverişim hızlanmaya başladığında hemşire kolumdan tutarak beni sakinleştirmeye çalıştı.
"Canım, sakinleşmen lazım. Yoksa durumun kötüye gidebilir" Hemşirenin dediğini umursamıyordum. Zaten hayatım gidebileceği kadar kötüye gitmişti ve gitmeye de devam ediyordu.
Artık sadece insanlar değil beynimde benimle dalga geçiyordu.
Beni zapt edemeyeceğini anladığında yanımda duran diğer hemşire koluma içinde ne olduğunu bilmediğim şırıngayı koluma sapladı ve içinde ki ilacı vücuduma enjekte etti. İğnenin etkisiyle vücudum gevşemeye, görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı.
Başımı yastığa gömüldüğünde ağrılarımı bile unutmuştum. Ruhumda açılan her bir yara, bedenimde açılandan daha fazla acı çektiriyordu. İğne beni sakinleştirmişti ama gözyaşlarıma engel olamamıştı. Her şeyi unutmak istiyordum. Her anımı hafızamdan silmek.
Hemşireler odadan çıktığı sırada odaya önde annem arkada beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan Seda Hoca girdi. Gözyaşlarım yanaklarımı yalayıp geçiyordu. İlacın etkisinden dolayı kolumu bile kaldıramayacak durumdaydım.
Kapıda beliren doktor "ağır bir travma atlattın. Eğer sakin olmazsan daha ağır bir sakinleştirici yapmak zorunda kalırım o yüzden lütfen kendine dikkat et ve sakin kalmaya çalış"
Belli belirsiz başımı sallayarak doktoru onayladım. O da beklediği onayı aldıktan sonra anneme ve Seda Hocaya baş selamı verip odadan ayrıldı.
Serkan ile geçirdiğim zamanın gerçek olmasını diliyordum. Bana değiştiğini kanıtlamak için çaba göstermişti. Beni mutlu etmek için uğraşmıştı. O, arkadaşlığımız için uğraşıyordu. Ben
Bunların hepsi bir rüyadan ibaret olamazdı, hayır.
"O nerede?" annem ilk başta kimden bahsettiğimi anlayamamıştı.
"Serkan nerede anne?" gözlerinde ki ateşi gördüğümde onunla geçirdiğim zamanın gerçekten de yalan olduğunu anlamıştım. Gözlerimi kapatıp doktorun söylediği gibi sakin kalmaya çalıştım. Öfkelenmemek elimde değildi.
"O ve arkadaşları hapiste. Çürüyüp gidecekler orada." Dedi annem iğrenerek. Öfkeliydim. Kendime çok öfkeliydim. Tüm bunların bir rüya olmadığını anlayamayacak kadar aptaldım. Şimdi acısını yine ben çekiyordum. Seda hoca elimi tuttu ve bana acırcasına baktı. halime acıyordu. Gerçi kim öyle yapmazdı ki. Acınacak vaziyettesin Deniz Soykan.
Bir hafta sonra hastaneden taburcu edilmiştim ancak belden aşağısı tam olarak tutmadığı için yürüyemiyordum. Tüm günümü ya kitap okuyarak ya da uyuyarak geçiriyordum. Yemek yiyemiyordum. Bir sıkıntım olduğu için değil. Canım istemiyordu. Bazı günler keşke diyorum. Keşke uyusam ve bir daha uyanmasam. hem böyle daha az acı çekmiş olmaz mıydım? Evet olurdum.
Elime telefonumu aldım. Bildirim listesini görünce şaşırmadan edemedim. Sınıf arkadaşlarımdan mesajlar vardı. Bir de Seda Hoca'dan. Öncelikle benim için en değerli biri olan Seda Hoca'nın mesajına girdim.
-Merhaba canım nasılsın? Seni çok özledik. En kısa zamanda yanına geleceğim. Her şey düzelecek. Sen güçlü bir çocuksun. Bunun farkında değilsin o kadar. Ama bunu beraber atlatacağız.-
Gülümsemeden edemedim. Harika bir insan kazanmıştım kötülüğün hakim olduğu şu koca evrende. Kalbim sevinç ile birlikte tuhaf bir hisle atıyordu. Bir kişinin bile bana destek olması ve güvenmesi beni bu denli mutlu ediyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Emanet (DÜZENLENİYOR)
Fantasi©Bütün hakları saklıdır Adlandıramadığım bir çıkmazın içinde kaybolmuştum. Üst üste yaşadığım travmalar neticesinde kendimi dipsiz bir uçurumun kenarında buldum. Sona yaklaşıyordum. Kendi sonuma. Bir gün hayatımın bu kadar değişeceğini tahmin bile e...