22 Kasım 2018
Hatıralar acı vericiydi. Bu yaşıma kadar onları hiç öyle görmemiştim. Fakat her şeyin anlamı daha farklıydı bende. Artık hatırlamak, güzel bir his bırakmak yerine canımı yakıyordu.
O kadar uzaktı ki bana geçmişim, sanki bana ait değildi. Uyuduğum bir rüyadan uyanmış gibiyim. Aylarca son altı ayımı bir kabus kabul edip her gün yeniden gözlerimi araladığımda kendi evimde olmayı diledim. Fakat gün geceye karıştıkça bunun tam tersi olmaya başladı. Zamanla geçmişin bir rüya olduğunu düşünmeye başladım. Ve sabahları hiç uyanmak istemedim.
Şimdi bana geçmişi hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Hatıralarımdan bile.
23 Kasım 2018
Bugün ben evdeyken bir zarf geldi. Elimde tuttuğum kağıdı açarken ailemin kalan son izlerini sileceğini bilemesem de bunu hissetmiştim. Belki de o yüzden, açmaya çalıştığımda içimdeki sıkıntı giderek artmıştı.
Babam boşanma davası açmıştı. Ev hiç olmadığı kadar gürültülüydü bugün. Sesi çıkmayan tek kişi annemdi. Bugün onun gözlerine yeniden baktığımda annemin hala daha bir umudunu kendine sakladığını ve onun da yavaşça ellerinin arasından nasıl kaydığını gördüm. Ona sinirledim. Hala o adama karşı olan minik bir umut tanesine sahip olması beni deli ediyordu. Bir yandan da onun için her şeyin nasıl zor olduğunu düşündükçe etrafımı kaplayan zincirler elimi kolumu bağlarken hiçbir şey yapamıyordum.
Hayatımı etkileyen birçok olay birer birer kendini gösterirken ben hiçbir şey yapamıyordum. Anneme kızıyordum ama benim de ondan farkım yoktu. Hep yanımızdakiler bizden fazla konuşuyor, sesleri bizden fazla yükseliyordu. Ben de onlar gibi olabilirdim. Fakat bunun ne yararı vardı ki? Hiçbir şey değişmiyordu. Kendimi yıpratmaktan başka elimde kalan bir şey yoktu. Ki zaten bunu da en başta yapmış olan bendim. Sesimi çok yükselttim, yalvardım, hırçınlaştım fakat hiçbir şey değişmedi. Bunları yeniden yapabilecek gücümü de zaman için de kaybettim.
Artık yalnızca acı veren kısım annemin gözlerimin önünde giderek ne kadar yok olduğunu görebiliyor olmamdı. Ondan güç almam gerekirken ona güç vermek zorundaydım. Sanki anne olan bendim. O ise koşarken yere düşüp dizlerini parçalayan kız çocuğuydu.
Annemin dışarıya yansıtmayı çok uzun süre önce bıraktığı duygularını göstermediği yüzü hissizliği bir maske gibi kullanırken onun tam tersi duran annesi salonda sinirle soluyordu. Babamın her şeyi düzeltmesini bekleyen kişiler arasında o da vardı. "Ne gerek vardı buna?" dediğinde her zamanki halinin ve düşüncesinin bu yönde olduğunu kendime hatırlatsam da ona cevap vermekten kendimi alamadım. Devamında da alacağım imalı ve sert cevaplara da.
"Onunla evli kalacak hali yok ya." dedim dayanamayıp. Onun bu dar bakışı kendimi tutmayı en zor becerdiğim şeylerdendi. Çoğu zaman da beceremezdim zaten. Yine o solgun ama dik bakışlarından ödün vermediği gözleriyle bana baktı. "O senin baban."
Evet, o benim babam. Yıllarca beni bir yalanın içinde büyütmüş, bir kızı olduğunu unutmuş, ailesini başka bir kadına ve hayata tercih etmiş babam. O benim babamdı.Anneannemin bana uzun zamandır dayattığı, her ne olursa olsun o senin babandır, dayatması asla son bulmuyordu. Bir baba her ne olmuş olursa olsun kızını hayatından tamamıyla çıkarır mıydı? Hiç mi merak etmezdi? Hiç mi konuşmak istemezdi? Sanırım anneannemle benim baba tanımımız oldukça farklıydı. Babam da dahil olmak üzere tüm ailesi bizi bir çırpıda silip atmıştı. Sanki hiçbiri bizi tanımıyor gibiydi. Buna babamın öz annesi de dahildi. Bütün kapılar teker teker suratımıza kapanmıştı. Korkunç ve anlaşılamaz bir kabusun içindeydim sanki. Bu kadar nefret edilecek ne yapmıştım ki ben doğmaktan başka?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Ficção GeralUnutulup bir kenara bırakılmış gibiydi. Belki de kimsenin farkında bile olmadığı bir defterdi bu. Eline alıp oturduğu yerde doğruldu. Uzun parmakları yavaşça kahverengi kapaklı defterde gezindi. Adam bilmeden ve ilk kez kimsenin umursamadığı, bir k...