~°~
Kalın paltosundan her adımında acı dökülen o adam etrafı pişmanlıklarıyla sarılıyken son bir adım daha attı. Elini son kez kapının koluna uzattı. Uzun parmakları kolu sardığında yavaşça aşağı indirdi. Bundan sonra attığı her adım onun için daha acı verici olacaktı. Bundan sonra attığı her adımda daha pişman olacaktı. Gözlerini değdirmeye utandığı odaya bir kez daha bakabilmek adına kafasını kaldırdı. Burnuna aynı koku dolarken göğsüne vuran sancı onu iki büklüm edecek kadar güçlüydü. Fakat o, kendi vicdanının ona kestiği ceza yüzünden dayandı.
Artık utancının yanına yeni eklenen duyguları da vardı. Korkuyordu, acı çekiyordu. Sanki üç hafta önce tam burada baktığı o pencerenin altına yine baksa aynı şeyleri görecekti. Aynı duygu ezecekti yüreğini.
Titreyen gözlerini bürüyen korku ve utançla son kez baktı aynı yere. Ne beklediği ne de gördüğü şey vardı. Terk edilmiş, ruhu kaybolmuş bir odaydı burası artık. Ne bir ses kalmıştı duvarlarda ne de bir iz. Her taraf olduğundan temiz ve boştu. Bir daha asla yeri dolmayacak bir boşluktu bu. İşte tam olarak da canını yakan şey oydu. Şimdi keşkelerle dolu parmaklıkların arasında hapsolmuştu. Boğazından bu üç haftada kaybolmayan yumru yeniden kendini hissettirdi. Birkaç adım daha attı. Göz kapaklarını kapattı. Sırf biraz daha yüreğine su serpebilmek için, ızdırabı andıran üç haftayı hiç yaşanmamış sayıp aylar öncesini düşündü. Odanın sahibinin tıpkı onun gibi attığı adımları hayal etti. Onun kokusunu, sesini, gözlerini, gülüşünü, bakışını, bu odadaki havanın bile tenine dokunuşunu hayal etti. Çok kısa bir an sanki ağladıktan sonra alınan o derin nefes gibi bir nefes aldı. Üç hafta boyunca aldığı tek nefesti sanki.
Fakat bu durum kısa bir süre içinde yok oldu. Vicdanı yeniden gösterdi kendini. Bütün güzellikleri yok etti. Geri dönüşü olmayan kayıpları yeniden hatırlattı. Adama imkansızın ne olduğunu bir kez daha anlattı.
Onun hayal etmeye bile hakkı yoktu artık. Ne düşünmeye ne de hatırlamaya...
Çünkü o korkağın, aptalın ve beceriksizin tekiydi. Şimdi hangi hakla bu odaya girebilmişti ki? Belki silahı tutan onun eli değildi, fakat o silahın o eli kavramasının nedenlerinden biriydi. Onun yüzünden birinin umutları bir kez daha un ufak olmuştu. Biri, bir kez daha kaybetmişti.
Kafasındaki sesleri susturdu adam. Solunda duran yatağa doğru ilerledi. Geçen aylara inat daha fazla vuran güneş ilk kez odanın camlarına bu kadar çok vuruyordu. Yüzünün bir tarafı gölgede kalırken bir tarafı aydınlıktaydı. Dönüp yatağa oturdu. Tıpkı onun yaptığı gibi diğerinin hemen yanında duran pencereden dışarıya baktı. Uzun bir süre dışarının sessizliğine tezat olan kafasındaki çığlıklarla öylece oturdu.
Güneş ışınlarının vurduğu yerlerde gözüken uzun süredir girilmemiş odadaki tozlar havada dansını yaparken kimisi yere kimisi de yatağın yanında duran komodine düşüyordu. Adam boş bakışlarını yavaşça komodine çevirdi. Hemen solundaki tek çekmeceli komodinle bakıştı bir süre.
Daha sonra çekmecenin yerine tam oturmamış olduğunu fark etti. Bir şey vardı sanki içinde. Görür gibi olsa da emin olamıyordu. Boş bakışları biraz daha meraklıydı artık. Yavaşça sola doğru eğilip ahşap komodinin çekmecesini zorlukla çekti. İçinde eski bir defterden başka hiçbir şey yoktu. Unutulup bir kenara bırakılmış gibiydi. Belki de kimsenin farkında bile olmadığı bir defterdi bu.
Eline alıp oturduğu yerde doğruldu. Uzun parmakları yavaşça kahverengi kapaklı defterde gezindi. Adam bilmeden ve ilk kez kimsenin umursamadığı, bir kenara attığı o defterin sahibinin içini açtı aslında.
Her pazar 19.30'da...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVEYLA
Fiksi UmumUnutulup bir kenara bırakılmış gibiydi. Belki de kimsenin farkında bile olmadığı bir defterdi bu. Eline alıp oturduğu yerde doğruldu. Uzun parmakları yavaşça kahverengi kapaklı defterde gezindi. Adam bilmeden ve ilk kez kimsenin umursamadığı, bir k...