~7~

116 1 0
                                    





23 Şubat 2019

Bazen bu defteri elime alınca düşünüyorum. Daha önceleri alıp yazmaya başlamış olsaydım nasıl olurdu diye. O zaman içimi bu kadar rahat dökebilir miydim, bilmiyorum. Fakat bana o zaman daha iyi geleceğinden eminim.

Her insan gibi ben de bazen çok hassaslaşıyorum. Alıngan oluyorum. Yaşadıklarımdan sonra her şey iki katıyla bana geri dönüyor sanki. O zaman da öyleydi işte. Bu dirençli yapıya ulaşmam kolay olmadı. Ki bazen, aslında hala daha o direnç bana gündüz düşü gibi geliyor. Kimi zaman güçlü hissediyorum kimi zaman hissettiğim, buhar olup kayboluyor. Hafif bir rüzgara bile dayanıksız olduğumu görüyorum.

Tam da bu nedenden ötürü o zamanlar defteri almadan hemen önce sokağın birinde eve gitmem zaman alsın, kafam dağılsın, aldığım her nefes eve gitmeden önce bana son kez zehir gibi gelmesin diye dolaşsaydım diyorum. Daha sonralarda rastgele girdiğim dükkana o zaman girseydim. Henüz ne yapacağımı bilemediğim bu defteri almış olsaydım. Belki şimdi bana iyi gelen bu defter o zaman en büyük dayanağım olurdu. Belki daha az kafayı yemiş gibi hissederdim. Her çaresiz kaldığımda alabildiğim tek nefesi, her şeyi anlatabildiğim bu defterin başında alırdım.

Düşündükçe daha iyi anlıyorum, bu defter aslında bir ayna. Bana iyi gelen yine benim. Her şeyi anlatabildiğim yine benim. Beni anlayabilen de haliyle sadece benim.

Şimdi her şey daha kolay. O zamanlar öyle değildi. Bu aralar geride bıraktığım şu altı ayı daha fazla hatırlıyor gibiyim. Niye bilmiyorum. Belki de üstüne eklenen yeni şeyler artık hayatımda olmadığından, artık gerçekten evin sessiz oluşundan, kendime ait hissettiğim zamanın varlığından, bana zarar veren ama bir yandan da gölgelerle doldurulmuş olan etrafımdaki kalabalığın yok oluşundan dolayı geriye dönüp bakabilecek imkanım vardı. Gözümün önüne geliyordu bazen. Özellikle de geceleri uyumadan hemen önce. Odamda hiç ses yokken. Yalnız olduğumu hissetiğim anlarda, bir düşünceye her başladığımda.

Şu anda da tam olduğu gibi. Yazarken bile. Düşünüyorum, en çok ne zaman kırılıyordum? Üzülüyordum?
Bu sorulara çok fazla cevabım vardı. Fakat içlerinden bir tanesinin asıl cevap olduğunu biliyorum.

Ne sebeple olursa olsun; belki çok basit, belki çok saçma, bana ne zaman annemin de olduğu yerde bir başkası bağırsa veya sesini yükseltse işittiğim en alakasız azarda kırılan kalbimin sesi kulağıma kadar geliyordu sanki. Bunu gerçekten hissediyordum. Özellikle annem buna her göz yumduğunda, hiçbir şey demeyip göz ardı ettiğinde.

Canımı yakanın küçük düşürülmekten çok annemin beni savunmayışından veya varlığını hissettirmeyişinden olduğunu biliyordum. İşte o zamanlar yapayalnız hissediyordum.

26 Şubat 2019

Vedalar çok acı vericiydi. Ne şekilde olursa olsun. Sebebi her neyse. Bırakmak da, kalan olmak da. Geri dönüşü olmayan her veda, size son olarak kalan her şey çok can yakıcıydı.

Yaşadığımız, alışıldık ve sıradan gördüğümüz her şeyin bir gün son kez oluyor olması hem bu kadar ezici bir his bırakıp hem de nasıl değerli bir hale geliyordu?

Bu göz kapatınca yok sayılacak, onu yok edecek değil. Biliyorum. Yine de bu gerçeği bilsem de vedaları sevmiyorum.

Veda edilen, veda eden olmak istemiyorum. Fakat hepsi gerçekliğin bu denli içindeyken hepsinin yaşanacağını gözlerimi kapatırken bile biliyorum.

28 Şubat 2019

Saçmalık. Onunla ilgili yazmaya başlamadan önce aklımdan geçen tek şey bu oluyor. Herhangi bir şey olduğundan değil, fakat yine de bunu kendime tekrar etmek bana doğru geliyor. Bana kalan düşüncelerimi abartıyor olmaktan korkuyorum. Sonra hiçbir şeyin olmadığını kendime hatırlatıyorum. Daha sonra da bunu neden düşündüğümü...

Tamamen saçmalıyorsun Eylül, bunu yazman bile gereksiz. Bir şey yok. Bir şeyin yok olduğunu düşünmene bile gerek yok. Bunu kendine hatırlatmana da. Gerçeğin ne olduğunun farkındasın. Kendinde hangi kısmın daha zayıf olduğunu da biliyorsun. O zayıf kısımdan sızan yaranı da.
Onu yara bandı gibi görebilecek sendeki her şeyi yok et. Çünkü yok etmediğin, onun açlığıyla bekleyen her kısım, bulduğu en alakasız şeye bile sıkı sıkıya bağlanmak için zaman kolluyor. Olabildiğince hızlı kapat sızan yaranı. Yoksa alacağın hasar giderek daha büyük bir hal alacak. Kurtul o zayıf yanından.

04 Mart 2019

Aramaya dahi yeltenmediğim yeşil şalım şimdi hemen yanımda, komodinin üstünde öylece duruyor.

Korkuyorum. Ne için korktuğumu tek sırdaşım olan bu defterin satırlarına dökemeyecek kadar cesaretsizim. Kabullenmeyen çok yer var içimde. Korkularımı bir tek bu yerler sayesinde yok edebiliyorum. İçeriye soktukça sokuyor, öylece yok ediyorum.

Basit bir şal bile korkutabiliyor beni. Özellikle bu şal; ondan hoşlanmadığımı düşündüğüm, beni kâle almayan, Savaş adında bir öğretim üyesinin elinde tutup bana verilmek için bekliyorsa.

Yine karmakarışık, sayamayacağım kadar fazla sesler var zihnimde. Kimisi bana ait, kimisi de değil sanki.

Yanımda duran şala baktıkça gözlerimin önünde bir uçurum beliriyor gibi. Cılız bir kazığa bağlanmış, uçurumun kenarında uçuşup duruyor. Ne düğümü kuvvetli ne de kumaşı. Kaderi, rüzgarın ne kadar sert eseceğine bağlı.

05 Mart 2019

Bugün babamın yeniden hesabıma para yatırdığını öğrendim. Yaşadığına dair tek kanıtım bu. Onunla tek bağım, beyaz bir kağıt parçasındaki dekontla sınırlı.

Uğraşsam onu bir şekilde bulabileceğime inanıyorum. Fakat bu neyi değiştirir ki? Ona nedenini sormam mantıksız. Bunu kendi gözlerimle gördüm çünkü. Sadece üstümden atlayıp nasıl öylece geçtiğini sorabilirim, bunu nasıl kendine yedirebildiğini. Veya duygularını nasıl bir kenara attığını. Gerçi artık bize karşı olan duygularından da emin değilim. Belki de ömrüm boyunca duygularından emin olabileceğim tek kişiden artık emin değilim. En gerçek güvenim onunla kaybolup gitti. Babamda kaybettiğim güveni bir daha hiçkimsede bulamayacağım.

Onu asla aramayacağım. Asıl onun beni bulması gerekirken ve bu saatten sonra artık bunun da bir önemi olmadığından onu beklemeyeceğim. Ki o da bunun için hiçbir zaman uğraşmayacak. Onu hep arabaya binmeden hemen önce yüzündeki suçlu ifadeyle hatırlayacağım. Ve bir süre sonra o bile olmayacak.

06 Mart 2019

Uzun zaman sonra ilk kez sabah kahvaltısı yaptım. Ve uzun zaman sonra ilk kez gerçekten bir evde yaşıyormuş gibi hissettim. Bunu Ali ve Sevgi'ye borçluyum. Onlar benim hayatımda; karanlık bir odada, kitli kapının altından süzülen ince bir ışık süzmesi gibi. İkisi de, iyi olan birçok şeye kaybettiğim inancımı şaşırtan tek gerçek.

Aralarında bir şey olduğunu seziyorum. Daha çok bunu Ali belli etse de, Sevgi'nin de ona karşı bir şeyler hissettiğine eminim. Her ne kadar şu anlık kendilerine açılmamış dahi olsalar da onlar için mutluyum. En azından bazılarımızın hayatı çok daha güzel ilerliyor.

Böyle olunca çoğu zaman geçmişe bakmadan edemiyorum. Silip attığım onca şey geliyor aklıma. Benim de bir hayatım yok muydu? Elbette vardı. Kabus gibi geçen o yağmurlu günden önce vardı. Sonrasını da ben yok ettim. Kendi arkadaş çevremi, temiz kalan tüm duygularımı, hayatımda birikmiş her ânımı bir çırpıda silip attım. Tıpkı o gün acısı geçmeyen kırık kalbimle, sağanak yağmurun altında yürürken geride bıraktığım her şey gibi. Eski kalan her şeyin, güzelmiş gibi duran her bir hatıranın canımı yakmasına izin vermemek için. Belki de en içimde bunu hak ettiğimi düşündüğüm için.

Eski Eylül'ü hatırlamak istemiyorum. Onu çoktan kaybettim, hiç acımadan üstüne soğuk toprağı attım. Şimdi ise başka biri olarak, sonsuza kadar kaybettiğim birinin yasını tutuyorum içimde.














Her pazar 19.30'da...














VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin